Kırıkkale 19°
Kale Haber

Ahmet ERDAL

BU MARŞ KİMİN MARŞI? İstiklal Marşının kabulünün 90. Yılını kutluyoruz. Kahraman ordumuza adıyla Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan ve T.B.M.M. tarafından istiklal marşı tarafından kabul edilen, bağımsızlığın olmadığı bir zamanda, bağımsızlığın müjdecisi olarak gönüllerde bağımsızlık meşalesi yakan marşımız. Bugündüşünüyorum da bu marş kimin marşı, kim için ve niçin yazıldı. Doğrusu bir cevap veremiyorum. Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor. Bu marşı kabul eden mecliste bugün, bu marşı ağzına almayanlar oturuyor. Bu marşın kabul edildiği gün, bunların ataları marşı dakikalarca ayakta alkışlayan insanlar. Onlar mı doğrusunu yaptı, bunlar mı? Yine aynı mecliste bu marş için canını verecek insanlar var, dün canını veren insanların evlatları. Evet istiklal marşını ağzına almayanla, marş için canını verecek olanlar yan yana oturmaktalar. Bunu da demokrasi, falan, filan diye açıklamaktalar. Ben bunu bir türlü anlayamıyorum ve cevabını da bulamıyorum? Bu marş kimin marşı? Emperyalist güçler, yeryüzünden Hakk’ın savunucusu, batılın düşmanı, mazlum dostu olan, her zaman ve şart altında istiklalini savunan Türk Milletini ortadan kaldırmak, cennet vatanı ele geçirmek için var gücü saldırıya geçmiştir. Bu saldırı karşısında kürdiyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Türkmen’iyle bütün Türk milleti, ezanını susturmamak, bayrağını indirmemem, namusunu çiğnetmemek için ayağa kalkmış, ya istiklal, ya ölüm diyerek kanını ve canını ortaya koymuştur. Düşman Anadolu’nun ortalarına bir hançer saplar gibi uşağı Yunanı göndermiş, ordu perişan Sakarya’ya doğru çekilmekte.   İşte o günler de Mehmet Akif kahraman ordumuza adıyla şiirini yazmaya başlar. ‘’Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen Alsancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak O benim milletimin yıldızıdır parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet Hakkıdır, hakka tapan, milletimin istiklal! Bu şiir karanlık günleri aydınlatan, ümitsizliği ümide çeviren, imanı pekiştiren, her eri çelik bir sipere çeviren bir ses olur. Her askerin göğsü üzerinde yazılmış bu şiirin bir nüshası, mukaddes bir emanet gibi saklanır. Ben istiklal marşının manasın, önemini belirtmek istemiyorum. Senelerce bu konuları anlattık, anlattık. Artık dilimizde tüy bitti. Gördü ki yüce meclisin çatısı altında bu marşı ağzına bile almak istemeyenler var. Öyle ise anlattıklarımız boşuna imiş. Şimdi tekrar soruyorum; bu marş kimin marşı? Bu marş: Toprağın bağrına giren binlerce şehidin marşı Bu marş: yüzbinlerce gazinin marşı Bu marş: o şehitlerin dul kalan eşlerinin, yetim kalan çocuklarının ve evlatsız kalan anne ve babaların marşı. Bu marş: kağnı kolunda cepheye, cephane yetiştirmeye çalışan kızın, kızanın, kadının, çocuk ve ihtiyarların marşı. Bu marş: bölücü terör örgütüne karşı şehit düşen on binlerin marşı. Bu marş: canını uğruna feda edecek milyonların marşıdır. Amma: düşman karşısında onunla hareket eden Delibaşların, Anzavurlar’ın marşı değildir. Düşmanla birlikte hareket eden Ermeni, Rum ve Yahudi gibi ekmeğimizi yiyen azınlıkların marşı değildir. T.C. Devletini yıkamaya çalışanların marşı değildir. Vatanımızı bölmek, birliğimizi bozmak isteyen bölücü terör örgütlerinin marşı değildir. Bebek katillerinin, Törer elebaşlarının marşı değildir. Bu marşı söylemeye ağzı varmayan, kongrelerinde Türk bayrağını bulundurmayanların marşı değildir. Ben başka bir cevap bulamadım. Bu marşın gerçek sahibi milyonlara varan sessiz insanlar bu marş yüce Türk Milleti sizin marşınızdır. Sizin varsa verecek başka bir cevabınız bekliyoruz. Nice istiklal marşını kutlamanız dileğiyle, gününüz kutlu olsun....
Ahmet ERDAL
1357
Sınav Geçtiğimiz Pazar günü yurt genelinde bir sınav yapıldı.1,5 milyon genci doğrudan ilgilendiren,aileler ile birlikte en az 6 milyon insanı etkileyen bir sınav; YGS (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı). 1,5 milyon öğrencinin sınandığı bir sınav. Ogün görevli olduğum sınavda öğrencilerin yüzlerine baktım ve çok şey gördüm. Öncelikle 30 yıl önceki kendimi gördüm. Her biri pırıl pırıl olan gençlerin yüzlerinden gözlerinden neler okunmuyordu ki. Sanki sınav diyorlardı,bizim sınandığımız soruların birer av olduğu bir uygulama değil sistemin bizi oyaladığı kendinin avcı bizim av olduğumuz bir uygulama. Biz bu avcılık oyununda avcıya yakalanmaya gönüllü avlarız. Hangimiz önce avcın tuzağına düşecek hangimiz önce tuzağa varacağız yarışı. Bu yarış geleceğimin, umudumun yarış mı diyordu, o canlı gözler. Bazıları ya sınavda başarısız olur samın kaygısını duruşları ve oturuşları ile yansıtıyor. Kimleri yeni bir umutla soruları tekrar tekrar inceliyordu.   Kimi aylarca günlerce hazırlanmış yorulmuş şu soruları da bitirsem de biraz dinlensem diyor. Kimi de ‘’bitti be’’ bu iş demenin huzuru içinde sorularla cebelleşiyor. Kimi ise bir derviş tevekkülü ile derinden derine sorular inceliyor. ‘’Vah’’ dedim vah gençliğim geleceğim milletimin ve vatanımın umudu gençler; sizi bizler mi böyle çabalatıyoruz, en verimli çağınız da geleceğinizi belirleyin diye sorularla uğraştırıyoruz.. İçerde siz dışarıda anne ve babalarınız sabırsızlıkla 160 dakikanın geçmesini bekliyorsunuz. Çin işkencesi insana bu kadar acı vermez sanırım. Hani fıkra ya bu. Napolyon Bonapart’ı yaveri bir gece saat 3’te uyandırmış. Gecenin bu saatinde kaldırıldığı için kızan Napolyon sertçe sormuş: - ‘’Ne var , ne oldu? Cevap - Efendim Rusya ile savaş çıktı - Benin bunu için mi kaldırdınız? Bende sınav var sanmıştım.,, demiş . Evet, Napolyon için savaştan daha korkunç olan sınav ne yazık ki bizim kanımıza işlemiş, ilkokul üçten itibaren resmi olarak , birden itibaren de gayri resmi olarak çocuklarımızı soktuğumuz sınavlar. Düşünün o çocukların gençlerin hayatını acaba onlar ne hissediyorlar. Bu konuda bilimsel çalışmalar yapılmış mı? Bu sınavlar, bu gençler üzerinde nasıl bir etki bırakıyor. Hayatlarını nasıl etkiliyor gibi sorulara tam ve doğru cevaplar verildi mi? Bilmiyorum. Ama bir eğitimci olarak çocuklarımızı yarış atı gibi sınavdan sınava koşturmanın da pek yararına inanamıyorum. Geleceğimiz umudumuz, yarınımız siz gençler biz büyüklerimizi affediniz. Size böyle bir Çin işkencesini layık gördüğümüz için. Ama siz bu işi de alnınızın akı ile başaracak güç ve kudrete sahipsiniz size inanıyor ve güveniyorum. Her birinizin sınavda başarılı olmanızı diliyorum. Sınavsız bir hayatın geleceği günleri temenni ediyorum. Siz yine büyüklük gösterin sorulara yoğunlaşın ve bunu size layık gören büyüklerimizi affediniz....
Ahmet ERDAL
269
ÇANAKKALE RUHU Yedi düvelin bizi yok etmek için geldiği, gelipte akıbetini gördüğü ve yenilip kuyruğunu kısarak gittiği o; muhteşem Çanakkale Destanı ve Zaferinin ruhumuzdaki manası nedir? İzin verirseniz kısaca değinmek isterim. Çanakkale; Oğuz Kağan Destanındaki oğulların hedefe, ideale, ülküye gönderilmesidir. Çanakkale; Ergenekon Destanındaki yok edilmek istenen bir milletin, bozkurtlar gibi tekrar tarih sahnesine çıkışıdır. Çanakkale; Ahmet Yesevi’nin Anadolu!ya attığı közdür, ateştir Çanakkale; Anadolu’daki Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayramı Veli, Taptuk Emre gibi binlerce evliyanın buluşma yeridir. Çanakkale; Yunus Emre’nin gönlündeki Hakka uzanan sevgi selidir, aşk yoludur. Çanakkale; Osmanlının çırpınışı, Türkiye’nin var oluş destanının ön sözüdür. Çanakkale; Alparslan’ın Malazgirt’i, Anadolu’ya giriş türküsüdür. Çanakkale; milyonlarca insanın var oluş destanıdır. Çanakkale; gelinlik kızların, eridir, yiğididir, yaridir. Çanakkale; binlerce delikanlının sevdalısıdır, yavuklusudur. Çanakkale; anaların, yavrularını kurban ettiği, kınalı kuzularını gönderdiği kurbanğahıdır.   Çanakkale; yavruların babasız kaldığı ama o yavruların gururlu göz yaşıdır. Çanakkale; babaların yanan yüreği, tutuşan közü, gönlünün ve gözünün ateşidir. Çanakkale; bir milletin var olmak için, yedi düvele karşı yokluk ile zenginliği, maneviyat ile maddiyatı yendiği,Anadolu’yu yeniden Türk yurdu yaptığı savaşıdır. Çanakkale, Mustafa Kemal’in ilk imtihan yeri, adının ve kahramanlığının bayraklaşmasıdır. Çanakkale; Mehmetçiğin ahı Zulme eyvallahı Dosta maşallahı Akan kanı Yanan canı Kürşad’ın ruhu Ashabın imanı Türk’ün beş bin yıllık destanıdır. Yüce Türk Milleti zaferin kutlu, Geleceğin parlak olsun....
Ahmet ERDAL
165
KIRIKKALELİ OLMAK Bir memleketli nasıl olunur? Bu sorunun cevabını bir türlü bulamadım.  ‘’Doğduğun yer mi, doyduğun yer mi?,, memleketim bilemedim. Her ne kadar, bir memleketli olmaya çalıştımsa da, bu sefer de kendini o memleketli sananlar tarafından kabul görmedim. Bunu daha açık misaller ile açıklamaya çalışayım.Mesela, Kırıkkale’ye geleceksin, yerleşeceksin, bütün emeğini, enerjini Kırıkkale için harcayacaksın. Çocukların Kırıkkale’de doğacak, okuyacak, iş, güç sahibi olacak, evlenecek, dost ve ahbaplar sahip olacaksın amma bütün bunlara rağmen birileri çıkacak sen Erzurumlusun, Vanlısın, Konyalısın diyecek. Hâlbuki senin Erzurum, Van ve Konya ile hiçbir bağın kalmamıştır. Fakat Kırıkkaleli de olamazsın.Evet, Kırıkkale’ye geleceksin, işyerleri kuracaksın. Bütün sermayeni harcayıp Kırıkkale’ye yatırım yapacaksın. Onlarca belki de yüzlerce kişiye, iş yerinde aş ve iş vereceksin. Fakat sen Kırıkkaleli olamayacaksın. Kırıkkale’nin her türlü yarasına merhem olmaya çalışacaksın ama sen Kırıkkaleli değil Yozgatlısın, Çorumlusun, Çankırılısın.Kırıkkale’ye babayın veya dedeyin ne zaman gelip, yerleştiğini dahi bilmeyeceksin. Kendini Toprak mahalleli, Gürlerli, Bağlar başından bileceksin. Kırıkkale aşığı olacaksın, kültürüne ve ekonomisine katkıda bulunmak için her türlü gayret ve çabayı göstereceksin, ömrünü Kırıkkale’ye vakf edeceksin. Yazdıkların, çizdiklerin ve eserlerin orta yerde duracak, fakat Kırıkkaleli olmaya gelince sen Kırıkkaleli olamazsın. Çünkü Sivaslısın, Kırşehirlisin, Bayburtlusun bilmem nerelisin amma Kırıkkaleli değilsin.Kim Kırıkkaleli, kırk- elli senedir hala anlayabilmiş değilim. Seçimler gelir, adaylar açıklanır. Kırıkkale’den başka bir yeri bilmeyen o insanlara hemen damğa vurulur. O Kırıkkaleli değil, yabancı. Yozgatlı, Çankırılı veya Sivaslı aday mı olur söylemleri başlar. Bu mantığı hiçbir zaman anlamadım. Tamam bunları yabancı kabul edelim. İş bununla bitmez. Bu sefer de Ali mi, o Obalı. Onların adayı. O çukurdan. Veli mi yahu oda Keskinlilerin adayı. Yani o Obalı, öbürü Keskinli o zaman kim Kırıkkaleli bir türlü anlayamadım.Kırıkkale bir Cumhuriyet şehri. Silah fabrikası sebebiyle Türkiyenin her ili, kasabası ve neredeyse her köyünden göç alarak oluşan bir şehir. Yani Kırıkkale’yi Kırıkkale yapan bu şehre toplanan bütün insanlar. Bunların pek çoğu geldikleri şehri, kasabayı veya köyü bilmiyor. Amma ne yazık ki her biri, birbirlerini yabancılıkla, kendini gerçek Kırıkkaleli olmakla ifade ediyor. Toplumda ne zaman birileri sivrilse, ileri gitse, yaptığı çalışma ve yatırımlarla öne çıksa, çekemeyenler tarafından Kırıkkaleli olmamakla suçlanıyor. Önü kesilmeye çalışılıyor. Bu yüzden ben bir türlü Kırıkkaleli olamadım, olanı da görmedim.Kendini Kırıkkaleli görmen veya kabul etmeni kast etmiyorum. Birileri seni Kırıkkaleli olarak görüp, kabul etmiyor. Allah aşkına, mezar yerimizi bile Yenimahalle mezarlığından ayırtıyoruz. Kırıkkaleli olmak için daha ne yapmamız gerek……...
Ahmet ERDAL
859
BİZE ULAŞIN

Yenidoğan Mahallesi Mimar Sinan Caddesi 596.Sokak No: 5 Kat: 3 Kırıkkale

+90 (318) 224 34 34

bilgi@kalehaber.net

BİZİ TAKİP EDİN

Kalehaber I Kırıkkale Haber - Kırıkkale Son Dakika Haber Kırıkkale haber,Kırıkkale son dakika haberleri ve güncel Kırıkkale haberleri,güncel Kırıkkale nöbetçi eczaneleri,hava durumu,namaz vakitleri,cenaze ilanları ve vizyondaki sinema filmleri Kalehaber.net'de!

yüklenemedi

kalehaber.net, Anadolu Ajansı abonesidir.

© 2010-2023 Kale Haber Tüm Hakları Saklıdır.