Kırıkkale 23°
Kale Haber

Bahattin AKYÖN

O (s.a.v.) HİÇ BABA DEMEDİ Hepimizin hayalinde aslan gibi babam dediğimiz babamızla ilgili anılar ve suretler vardır. Resmine bakar yad eder, anılarıyla hayaller kurarız. Fakat Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayatında babasını hiç görmedi, O’nun zihninde bir baba sureti şekillenmedi. Henüz o doğmadan yedi ay evvel Medine’de babası vefat etmişti. Abdullah’ın vefatı eşi Amine’yede hamilelik günlerinde gözyaşıyla geçen geceleri arkadaş etti. Evet 571 yılında vefat eden babası Abdullah’ı Resulullah Efendimiz (s.a.v.) anlatsa idi acaba neler derdi ki… Benim babam etrafında Yusufi güzellik uyandıran, gören herkesi hayran bırakan, alnındaki Muhammedi nur ile herkesi kendine aşık eden, onu görenlerin ona şiirler okuduğu, Mekke ve Medine’de çok sevilen ve sayılan bir babam vardı mı derdi ki.. O, yüz deve karşılığında kurban edilmek isterken asla kaçmaya teşebbüs etmeyen, atası İbrahim gibi, İsmail gibi teslimiyetin zirvesini gösteren bir babam vardı mı derdi..  O Abdulmuttalibin en küçük ama en çok sevilen oğlu tıpkı benim gibide babam çok sevilirmi derdi ki…  O Mekke’nin reisi, reisliğin yakıştığı Abdülmuttalib‘in oğluydu, dedem babamı çok severdi dermiydi.. O İki kurbanlıktan biri olan seçilmiş can babam dermiydi.  Babası Abdullah’ın kurban edileceğine üzülen Mekkeli kadınlar ağıtlar yakarken O, hiçbir şey olmamış gibi tevekkülünü oğluna aktaracak derecede hiçbir şey olmamış gibi yeni gelecek dini Mübin’in müjdecisi idi dermiydi ki.. Babası ile övünerek "iki kurbanlığın oğlu" diye hitap edenlere; hem babasını, hem de dedesi İsmail Aleyhisselam‘ı hatırlatanlara tebessüm ettiğinde can babam ah seni bir görsem dedimi ki..  Benim babama Züleyha’nın Yusuf’a teklif ettiği gibi teklifle karşılaşmış ama O, Hz. Yusuf nasıl Allah‘a sığındıysa, Abdullah da günah işlemekten işte öylece Rabbine sığındı işte O benim Edep timsali babam dermiydi ki..  Mekkenin en huzurlu evi babam Abdullah ve Annem Amine’nin evi o evde Muhammedi Nur Amine’ye geçti ondan da Ben oldum dermiydi ki..  Acaba Peygamber Efendimizin gittiği Şam ve Yemen yolculuklarında yollara bakarak babamda burdan geldi geçti der miydiki.. Medineye hicret edince dayılarının bahçesinde yatan babasının kabrini annesi ile ziyaret edince görmediği baba sevgisini hangi duygulu cümlelerle dile getirdi ki..  Babam Allahın takdiri ile benimde hicret edeceğim Medine’ye benden evvel gitti beni bekledi bende onla Medinedeyim baba oğul hasreti böylece bitti dermiydi ki. Abdullah öldüğünde, Adiy bin Neccaroğulları‘ndan Nabiğa‘nın bahçesine gömülmüştü. Mekke‘ye gelen ölüm haberi, yaşlı babasını, ailesini ama en fazlada Âmine‘yi hüzne boğduğunda anne karnındaki Kainatın eşşiz güneşi ile Amine annem benle teselli buldu dermiydi..   Annem babam için günlerce gözyaşı döktü. Okuduğu mersiyelerle onun ne kadar merhametli ve cömert olduğunu, onu ne kadar sevdiğini anlattı ben bunları annemden hissederdim dermiydi ki..   Babam vefat ettiğinde belki on sekiz belki de yirmi beş yaşındaydı. Geride bıraktıkları Ümmü Eymen adlı bir cariye, beş deve, birkaç koyun, bir kılıç ve biraz gümüşten başka hiçbir dünyalık bırakmadı, .O babaların en güzeli dermiydi ki..  Ya Resulallah Sen baba demedin, diyemedin, ilahi sır gereği, Senin yanında çocuklar baba derken babalarına sen ne hissedirdin. Hem öksüzlüğü, hem yetimliği yaşadın.Biz Senin yerinede baba dedik babamıza, anne dedik annemize.. Biz bir babalar gününde Seni andık, Hz. Abdullahı andık, Hz. Amineyi andık. Senin andık Ya Resulallah..  Babalar gününüz kutlu olsun. Bahattin AKYÖN...
Bahattin AKYÖN
2307
CAN Aslında üç kelime bizim için hayatiyet arz ediyor.Her gün dilimizde onu söylüyoruz, hemde çok sevgi içeren bir şekilde. Canım feda, Can kurban, Canlar feda, Canımın içi gibi. Bir Can var hayatımızda, sözü ve özü bizim güncelik yaşantımızda..Bu yaşantı bazen bize o kadar yakın olurki hiç farkında olmayız. Aslında bilmeden o canımız olmuştur.Bazen kadir kıymet bilmeyiz elimizden uçar gider bu kezde deriz ki;Ah canım neredesin,Nereye gitti, Can gidince canan elbet üzülür, yokluğu zamanla acı bir şekilde hissedilir. Siyasette yaşanan bir döneme “Can” dönemi denir. İl Başkanlığı ile başlayan teşkilat bütünlüğü ve birliği içinde hareket eden, hak ettiği yere Ankara’da ve TBMM’sinde edindiği ekip ile ulaşan Kırıkkale’nin canı olan Ramazan Can’dan bahsediyorum. Bir dönemde aynı meclis çatısı altında beraber çalıştığımız Ak Parti grubunun gözde ismi Can’dan bahsediyorum. AK Partinin ilk dönemi meclis grup çalışmalarının başladığı dönem ve Grup Amiri Halil Ergen dostumun “ Can, grubumuza can oldu” dediği dönem… Kırıkkale’den geldi ve Mecliste Ak Parti grubunun gözdesi oldu. Hatta gidin bakın “ tüm önergelerde imzası bulunan nadir isimlerden birisi sadece Can’dır”. Bu başarı ile 20 yıla mührünü vurdu. Bu mühür öyle kısır çekişmelerle göz ardı edilecek bişey değil. Eğer bir kanun teklifi varsa, eğer bir grup kararı varsa, eğer bir gündem konuşması varsa hepsinde Ramazan Can vekilimizin imzası var. Türkiye Yüzyılına giden yolda Kırıkkalemiz'nin ismini yüceltmiş, meclis çalışmalarının en başarılı ve en devamlı vekilleri arasına girmiştir. Hatta üç dönem kuralı işletilmese idi, Ankara 2. Bölge adaylığı hemde ilk dört sıra içinde olmak şartıyla hakkında ön karar alınmış gözde vekilimiz Kırıkkale'nin Ankara’daki gururu olmuştur. Fakat tarih her zaman tekerrürle karşımıza çıkar, bu kadar başarılı bir isme bile “o var oy düşüyor” diye çamur atılır. Ama hakikat er geç su yüzüne çıkar. Çıktı da. Hakikat 14 Mayıs’ta çamur at izi kalsın diyenlerin yüzüne sert bir şekilde çarpar. Allah aşkına şu kolay adam harcamayı bırakın, işte sonuç ortada. Türkiye siyasetinde son 20 yılın tüm parlementerlerin'in övgüsüne mazhar olan Can yok. Ne oldu halimiz görün ? Bizim eski yeni tüm vekillere ve değerli isimlere ihtiyacımız var. Ama bu Can başka Can. Bakın görün en güzel siyasi ve bürokrasi makamına da gelecek. Çünkü Cansız olmaz. Emek ve tecrübe, bilgi ve beceri, çevre ve ağırlığı, iletişim ve güler yüzlülüğü ve dahası Tayyip Erdoğan sevdası var. Dünde vekilimiz idi, bugünde, yarında. Zira Kırıkkale de emeği var, bizim de ona vefamız var. Yolun açık olsun vekilim tüm meclis çalışmalarındaki ülke sevdana ve Kırıkkale'ye yaptığın tüm hizmetlere teşekkür ederim. Yeni Vekilimiz Mustafa Kaplan’a başarılar dilerim Bahattin Akyön...
Bahattin AKYÖN
4260
ERGÜN TEKİN ve KIRIKKALE Ne hikmetse kendi evladını büyütmeyen, kendi evladının boğazı sıkılarak boğulmak istenilen bir yapımız var, başarı kıskanılır, hatta görmemezlikten gelinir ve hatta çamur at izi kalsınla iftiralar atılır, ne hikmetse bizden ilimizden kimse büyümez, büyütülmez. Bunu en iyi bilenlerden biriyim. Yüzyılın seçiminin arefesinde, her siyasi parti gücü oranında gayret çalışıyor. Adaylar ve siyasi partiler kazanmak için adeta tüm imkanları seferber ediyor. Hepsi birbirinden değerli, hepsi tanıdığımız kişiler. Hepsini tebrik ediyorum. Ancak bunların içinde bir isim varki, aday adaylığına ismi geçtiği günden ve aday olarak açıklandığı günden itibaren yeteri kadar tanıtılmadığı kanaatindeyim. Bunun bir misalide o zamanki Cumhurbaşkanlığı Makamının ikinci koltuğunda oturan devletin yürüyen gururu olan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği görevini yapmış Sayın Vahit Erdem ile ilgili olmuştu. Rahmetli Murat Yılmazer ağabeyim hiç unutmam Keskin Mitinginde o zaman beni konuşturmuş ve bende Vahit beyi “ Devletin ikinci adamı, ikinci koltuğunun sahibi hemşerimiz” dlye uzun uzun taktim etmiştim. Ve vekilimiz ve o zamanki il başkanımız”hah şöyle ya demiş tebrik etmişti.   Aynı bu sürecin bugünde Kırıkkale’de işlediğini Ak Parti 2. Sıra adayının yeterli derecede, imkan, ortam, tanınma, kabul görme, iletişim anlamındaki Ankara’daki ve Cumhurbaşkanlığı nezdindeki yılların birikiminin anlatılmadığı ve tanıtılmadığı kanaatindeyim. Ankara siyasetin ve bürokrasinin merkezidir. Bu merkezde başarı siyasette kabul görmek ve bürokraside güçlü olmakla mümkündür. Bu iki olgunuz yoksa başarıya ulaşmak ve iş bitirmek, çözmek zaman alacaktır. Bunu başarmış olmak ise Kırıkkale için bir nimet, Kırıkkale için tarihi yeni bir fırsattır. Bu fırsatı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Kırıkkale’ye yakinen bildiği Ankara’nın, bürokrasinin ve siyasi locaların kabul ettiği isimle onurlandırmış ve Sayın Ergün Tekin beyi aday etmiştir. Yani Kırıkkalenin eli güçlendiği zaman 3-0 yaptığı zaman huzura çıkıp “ Sayın Cumhurbaşkanım, Kırıkkale emanetinize sahip çıktı. Siz bilirim emanete sahip çıkarsınız, bende Kırıkkale’nin talep ettiği emanetleri sizden istiyorum” dese Kırıkkale şaha kalkar. Ergün Tekin Kırıkkale için tarihi bir fırsat, büyük bir imkandır. Uzunca yıldır yurt içi ve yurt dışı diplomatik görevlerde bulunurken Kırıkkale ismi ne zaman geçtiyse sayın Ergün ismide o zaman övgüyle anılmıştır. Çevre var, tanınma var, sevilme var, imkan var, ekonomik güç var, makamlara yakınlığı ve yatkınlığı var. Sözü ve itibarı var kısaca.   Sayın Ergün Tekin beyi tanıtırken Kırıkkale’nin Sporda sesi, Sanayide soluğu, Yatırım ve istihdamda nefesi, Kültür, Sanat ve Turizmde dünya tecrübesi olarak tanıtın. Bu vasıfları bir arada toplamak öyle üç beş yılın işi değil, bir ömrün sermayesidir. Bu sermaye birikimi bugün Kırıkkale’nin geleceği için önemlidir. Ergün beyi böyle anlatın. Randevu alan isim değil, direk ulaşan ismimiz deyin.  Tüm bunlar bize bir nimet bize bir emanettir. Bu tarihi fırsatın ve bu değerin bilinmesi Kırıkkale’ye zaman ve hizmet kazandıracaktır. Şunu unutmayalimki Ergün Tekin’ler vb. Kolay yetişmiyor. Sayın Kaplan’a, Sayın Tekin’e, Sayın Avundukluoğlu’na başarılar diliyorum.. Bahattin Akyön ...
Bahattin AKYÖN
3582
ŞEYTANİ BİR ÇIĞLIK İnsan insanın yüzüne gülüyor, ama arkasına geçince kıskançlıktan çatlarcasına ağzına geleni söylüyor. Kibirliymiş, bencilmiş, çıkarcıymış, daha neler neler, günahını bildiğimiz insanların tövbesini bilmeyiz. Ifk hadisesinde Hz. Aişeyi savunan Ebu Eyyubel Ensari’ yi ve eşini Kuran'ın övdüğünü unutmayalım. Öyle imtihan ki, Allah’ın sevdiği mübarek bir kulu veya bir kardeşimizi rakip görüp veya küçümseyip kıskanıyor. Sonra da içinden şeytani bir çığlık, utanç verici bir hata yapsa da bayram etsem diye ümit ediyor. Sürekli hata yapsa rezil olsa, başarmasa, hep şeytani çığlık.. Şu sayfada bile o kadar çok insan benim hata yapmamı isteyip dört gözle bekliyor ki, inanamazsınız. Çevrenizde böyle çok fazla insan olacak. Kıskandığı kişi hatasıyla ayıplanacak olsa üzülmek yerine sevinen insanların çevremizde olması kötü... Kalbimiz birilerine böyle bir tepki verdiğinde Allah'a sığınmalıyız. Allah kulunun kötü duruma düşmesinden hoşnut olmaz. Biz ne cüretle oh olsun diye seviniriz birisinin kötü duruma düşmesine… Biz müslümanız, yaptığımız hatalarımızı tekrar gözden geçirelim..  Birini sevip sevmemeniz o kişi nazarında önemli değil ama sizin açınızdan önemli. Zira bu mesele imani bir meseledir derimki hadisi şerif gereğince İmanımızın kontrol edilmesi gerekir. Sizin birbirinizi sevmenizi iman emrediyor Peygamber Efendimiz emrediyor. Biz tüm kardeşlerimizi seviyoruz. Rehberimiz bu hadis olması dileğiyle “ Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Îmân 93-94)   Bahattin Akyön...
Bahattin AKYÖN
1313
NEDEN UHUD ? Uhud bizi sever, biz Uhudu severiz. ( Hz. Muhammed Mustafa ( S.a.v.) Peygamber Efendimizin sav, Medine’yi Münevverede mübarek ağzından düşen cümlelerle söylemiş olduğu söz. “ Uhud bizi sever, biz Uhud’u severiz.” Neden Uhud hiç düşündünüzmü? Neden Mekke’deki Hira değil, Sevr değil, Sebir değil, Ebu Kubeys değil, Handeme değil, Ejyad değil, Kuaykan değilde Medinedeki Uhud hiç düşündünüzmü!?  Mutlak galibiyetin yaşandığı Bedir savaşından sonra şehitler verdiğimiz Uhud dağının şahitlik yaptığı yerdi Uhud. Üstelik “ Biz Uhud’u severiz” Biz buyuruyor Efendimiz Uhud’u örnek veriyor. Uhud’u seviyor ve sevmemiz için “ Uhud’ da bizi sever” buyuruyor. Allahü Ağlem neydi bundaki sır. Bize çağlar ötesine mesaj var. Ümmete mesaj var. Peygamber Efendimizin Uhud’un mesajı var, okçular tepesinin mesajı var, Abdullah bin Cubeyr’in mesajı var. Yetmiş şehidin mesajı var, Hz. Hamza’nın Uhud’dan taşınmayan cenazesinin mesajı var. Abdullah bin Çahş’ın mesajı var. Meleklerin gusül ettirdiği Hanzala’nın mesajı var. Neydi bu mesaj neydi bu sır… Cennetin kapısı üzerinde Uhud dağı olacak ve biz o Uhud’u seviyoruz. Ve efendimiz seviyor ve sevmemizi istiyor bu sevgi ne acaba. İşte bu sevgideki mesajın bize çağrısı; Gün gelecek, etrafınızı düşmanlar çevirecek, içinizdeki çürük elmalar sizden ayrılacaklar, düşman ile işbirliği yapacak hatta sizinle yola çıkanlar sizi terk edecek… Siz size tembih edilen yerleri terk edeceksiniz.. Hatta dünyalık peşine ihale, iş güç peşine düşüp hakikatten uzaklaşacaksınız… Benim dediğimi yapmadı, oğlumu işe almadı, tayinimi, naklimi yapmadı, beni aday yapmadı diye, ders vermeye ceza vermeye cezalandırmaya kalkacaksınız.. Yapılanları görmeden, nefsinize düşeceksiniz.. Ve ilahi bir ikaz gibi Uhud dağının şahit olduğu manzarayı yaşayacaksınız… Ey ümmet bu manzarayı tekrar yaşamak istemiyorsanız Uhud’u anlayın. Uhud’un mesajını iyi okuyun.. Tekrar Uhudlar olmasın diye bize Uhud’u seven sevdiren Peygamber Efendimizin mesajını anlayın.  Bu ümmete Uhud sevgi ile emanet edildi. Bu sevginin bugün bize emaneti bu ümmetin lideri, gururu olan, İslam dünyasının duasının öznesi olan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Uhud dönüşü Medine’ye dönen Efendimiz “ Medine girişinde Hz. Hamza’nın küçük kızını görünce gözyaşları içinde ona sarılarak ağladığını hatırlıyorum.  Bu ümmet tekrar bir zafer istiyor. Bu millet tekrar bir zafer istiyor… Uhud’u tekrar yaşatmayın bu ümmetin umuduna… O yüzden “Uhud bizi sever biz Uhudu” Bahattin AKYÖN...
Bahattin AKYÖN
340
BİZ NE HALDEYİZ İSLAM AHLAKI OLMAYAN MÜSLÜMANLAR… Bazı hayatlar vardır bize ne yapmamız gerektiğini öğretir. Bazı yaşamlar vardır, bize örnekler sunar. İşte bunlardan biriside İkrime bin Ebi Cehil’dir. İslam’a ve Hz. Peygamber’e (a.s.m.) düşmanlıkta babası Ebû Cehil’den aşağı değildi. Müşrikler arasında, ata biniciliğiyle şöhret bulmuş ve çevresinde müşriklerden bir fedai grubu kurmuş, savaşlarda en şiddetli hücumları yapmıştı. Hatta Halid bin Velid ile Uhud’da 70 şehidin verilmesine sebep olmuştu. Mekke feth olunca dört erkek ve iki kadının dışındaki herkes affolunmuştu. Affolunmayanlar ise düşmanlıkta ileri gidenlerdi. İşte İkrime bunlardan biri idi. Bu sebeple yakalanırsa öldürülecekti. Çünkü fetih günüde herkes karşı koymayı terk ettiği halde o terk etmemiş ve kılıçla Hz. Halid’in girdiği taraftan Süheyl b. Amr ve Saffan b. Umeyye ile karşı koymuş hatta bir sahabenin de şehit olmasına sebep olmuştu. Müslüman olana kadar en çetin düşmanlıklarda bulunmuş Bedir Savaşı sonrası babasının intikamını almak için Uhud savaşının olması için Mekke’de canla başla çalışmış, Ebu Süfyan’ı savaşa teşvik etmiştir. Aynı şekilde Uhud savaşında Hamratül Esed’den dönüp Medineye saldırmak gerektiğini israrla söylemiş, Hendek muharebesinde Müslümanların en azılı düşmanı olmuştur. Mekkenin Fethi esnada İkrime’nin karısı, Hâris bin Hişâm’ın kızı Ümmü Hâkim, Müslüman olmuş ve Resûlullah’a giderek İkrime’nin affedilmesini ve kendisine eman verilmesini istemişti. O şefkatli, merhametli, Yüce Peygamber, İkrime’ye eman vermişti. Ümmü Hâkim, derhâl kölesiyle birlikte yola çıkarak kocası İkrime’yi aramaya koyuldu ve aylar süren yolculuktan sonra onu Tihame sahillerinde buldu. Hanımı İkrime’ye Resûl-i Ekrem’in kendisine eman verdiğini defalarca söylediyse de bir türlü inandıramıyordu. İklime eski düşmanlıklarını hatırlıyor ve affedileceğine ihtimal vermiyordu. Ama o şanı yüce Peygamber’in şefkat ve merhameti sonsuzdu. İkrime’yi affetmişti. Neticede karısı onu Resûlulah’a dönmeye ikna etti. Günler süren yolculuktan sonra İkrime ve Ümmü Hâkim, Medine’ye ulaştı. Mescidin bir köşesinde Resûlullah’ı bekliyorlardı.  İkrime, Resûlullah’ın nasıl muamele edeceğini merak ediyor, heyecandan titriyordu. İkrimenin geldiğini Resulullaha haber verince Allah Resülü tüm ashaba “ sakin babasının hakkında bir şey demeyin “ diye tenbihte bulundu. Resûlullah mescide çıkageldi ve onları gördü. Peygamberimiz eski düşmanlıkları katiyen hatırlatmadan ve hissettirmeden, “Merhaba, ey süvari muhacir!” diyerek İkrime’yi kucakladı. Onu islama davet etti Oda Müslüman oldu. İkrime, eski günahlarını hatırlıyor ve onlardan dolayı büyük mahcubiyet duyuyordu.  Allah Resülü onun için dua etmişti. “Allah’ım! Bana yaptığı bütün kötülükleri, Senin nurunu söndürmek için attığı her adımı affet! Yüzüme karşı veya gıyabımda benim aleyhimde söylediği sözleri de affet!” Bu dua karşısında İkrime, fevkalade duygulanmıştı. Artık bundan sonra her şeyiyle Allah için çalışacaktı. Şöyle söz verdi: “Ya Resûlallah! Allah’a yemin ederim ki, insanları Allah yolundan çevirmek için sarf ettiğim malın iki mislini Allah yolunda harcayacağım, Allah yolundan çevirmek için yaptığım savaşların iki mislini Allah yolunda yapacağım…” İkrime, Müslüman olduktan sonra bazıları onunla, “Bu ümmetin firavununun oğlu!” diye şakalaşmak istiyorlardı. Ancak İkrime bu sözlerle eski Cahiliye günlerini hatırladığı için rahatsızlık duyuyordu. Bir gün dayanamayarak Resûlullah’a şikâyete bulundu. Bunun üzerine Resûulullah da Ashâbına şöyle dedi: “Onu babasının ismiyle anmayın, ona böyle hitap etmeyin.” Bu hadiseden sonra Resûllullah onun “İkrime bin Ebî Cehil” olan künyesini “İkrime Ebû Osman” olarak değiştirdi. Peygamberimizin muhterem zevceleri Ümmü Seleme’nin rivayetine göre, bir gün Resulullah şöyle buyurmuştu: “İkrime’nin de Müslüman olmasıyla, Ebû Cehil’in nesebi kesilmiştir.” Yermuk’ta öylesine fedakârane savaşıyordu ki, göğsünde açılan yaradan kanlar fışkırıyor ve o yine at üzerinde savaşa devam ediyordu. Yanında bulunanlar, “Ey İkrime, kendine acı, bu kadarı fazladır.” dediler. O, onlara şöyle cevap verdi. “Ben Lât ve Uzza için yıllarca mücadele ettim. Şimdi bu kadar yara almışım, sıkıntılara katlanmışım, ne ehemmiyeti var?!” Muharebenin sonunda İkrime şehadet şerbetini içti. Şehitler kervanına katıldı. Çok sayıda Müslümanın kanını döken, islamın en azılı düşmanı iken islam ile şereftar olan ve geçmişi ile asla hitap edilmesi yasaklanan bu sahabenin hayatı ve bu usul bize çok şey öğretiyor. İnsanların günahını bilirsiniz ama tevbesini bilemezsiniz. İnsanların Allah ile olan bağını bilemezsiniz.  O yüzden İkrime bize çok şey öğretiyor. Geçmişle uğraşmamayı öğretiyor. Utanmadan siyasi çıkar için, makam için, öne geçmek için iftira etmemeyi, kusur aramamayı öğretiyor. Aslında Kuranı öğretiyor. Müslümanım deyipte, bunu yapanlar imanlarını, amellerini kontrol etsin. Bunu yapanlar dünyalık menfaat kazanabilir ama ahirette hüsran ve amelleri boşa çıkacaktır. Lütfen Hucurat süresini okuyun. Kötülemekte, kendini iyi göstermekle büyük vebalde kalınacağını ifade ediyor.Bu olay bize bazı geçmişlerin nedametle daha büyük mükafata erileceğini öğretiyor. Şehid olmak gibi…İnsanların halleriyle uğraşmayın. Hele müflis hiç olmayın. Yaşıyoruz ama İslam ahlakından bi haberiz.  Bahattin Akyön ...
Bahattin AKYÖN
436
ORADA OLMAK Mekke sokaklarında yürürken attığımız her adımda sizle beraber o sokaklarda yürüyen Gökyüzünde yıldızlar gibi olan Peygamber efendimiz sav in arkadaşlarını hiç düşündünüz mü?  Belki onların ayak izlerinin olduğu yere ayak bastınız. Belki onların Allah'u Ekber demek için gizlendiği yerde siz rahatlıkla yürüdünüz!  Hep belki ama şu kesinki; aynı gök kubbenin altında, aynı Kâbe'nin avlusunda, aynı Hira'nın eteğinde, aynı Sevr'in yamacında, aynı Zemzem'in tadında, aynı Safa ve Merve'nin yolunda, aynı Arafat'in Cebeli Rahmesinde, aynı Müzdelife'nin vakfesinde, aynı cemaratin taşında hep birlikte idiniz, hep beraber idiniz.  Sokağında elinden ve belinden sıkıca sarılmış, iplerin uçları çocuklara verilmiş Bilal(r.a) Mekke'de orada idi. Rahman suresini Mekke çarşısında gür sesiyle okuyan ve bayılana kadar dövülen Abdullah bin Mesut orada idi. Şerefsiz bir yüze (Ebu Cehil), tükürerek şerefli tükürüğüyle imanın zirvesini bizlere şehitlik ile gösteren,iki azgın deveye her bir ayağından bağlanarak Mekke sokaklarında param parça olunan Sümeyye (r.a) orada idi. Kim yeğenim Muhammed'e (sav) sataşan diyerek av kıyafeti ile Kâbe ye gelen Kâbe kapısında küfrün babası Ebu Cehil'i döven Hz Hamza orada idi.  12 yaşında gözü yaşlı bir şekilde "Baba, baba" diyerek Mekke semalarını inleten babasının üzerine müşrik Ukbe b. Muayt tarafından konulan 100 kg'lık deve işkembesini iten "korkma kızım Allah babanı davasında haklı kılacaktır" diyen Sultanlar sultanı babasının kızı Hz Fatıma (r.a.h) orada idi.  Dünya'da iken Allah'ın selamına nail olmuş, Cennet kefeni giymiş, sevgi, saygı, sadakat, vefa, fedakarlık, temiz ve asalet timsali Hz Hatice Vâlidemiz orada idi.  Daha niceleri.  İnsanlığın atası Hz Adem (a.s) Mekke'de idi. Hz Havva Mekke'de idi.  Halilurrahman İbrahim (a.s) Mekke'de idi. Pak nesil Hz İsmail (a.s) ve tevekkül abidesi Hz Hacer (r.a.h) Mekke'de idi.  Ve Kâbe Mekke'de..  Kendi kendimize soralım biz neredeyiz.  Bahattin Akyön...
Bahattin AKYÖN
2329
DÜNYANIN ‘REİS’E İHTİYACI VAR Dünya üzerinde adaletsiz bir gelir dağılımı, güçlünün zayıfı ezdiği, zalimin zulmüyle mazluma yaşam hakkı vermediği bir dönemi yaşıyor. Sözde dünyanın “büyük ve güçlü” ülkeleri, demokrasi çığırtkanlığı kisvesi altında “adalet götüreceğim” dediği yerlere kan ve gözyaşı, yokluk ve sefalet taşıyor. Böyle bir çağda, insan haklarından, hukuk düzeninden, adil ve onurlu bir yaşamdan yoksun bırakılan ülkeleri ve bunların idarecilerini her gün ekranlarda görüyoruz.  Geçmişte, “Rabbim Allah’tır!” diyenlerin, hakkı söyleyenlerin başına gelenler, şimdi aynı doğruyu “Dünya beşten büyüktür!” şeklinde ifade eden, mazlumun yanında, zalimin karşısında duran, “sömürüye hayır” diyen, bir damla petrol için binlerce masunun kanının akmasına karşı çıkanların başına da getirilmeye çalışılıyor.  “Böyle gelmiş ama böyle gitmez!” diyen, Hz. Cafer gibi hakkı ve doğruyu söyleyen, Hz. Hamza gibi cesaretiyle ümmetin sesi olan, Recep Tayyip Erdoğan’ın başına getirilmeye çalışılıyor. Küfür dün ne ise bugünde aynı... Zulüm dün ne ise bugün de aynı... Zaman değişse bile küfür ve iman mücadelesi değişik ad veya şekillerde ama aynen devam ediyor. Hak ile batılın mücadelesi, hangi tarihte, çağda, devirde ya da coğrafyada olursa olsun, sürüyor. Bugün, Türkiye’nin başına gelenler ve getirilmek istenen haince, kalleşçe planların altında, geçmişte “Rabbim Allah’tır!” dediği için işkencelere uğrayanların, iftira edilen, zulmedilen inançlı insanların başına gelenlerle aynı sebepler yatıyor. Peygamberlikle görevlendirilmeden önce de Mekke’de herkesin saygısını ve güvenini kazanıp, ‘Muhammed-ül Emin’ sıfatını hakkıyla alan hatta mazlum ve mağdurların müracaat kapısı haline gelen, yirmi beş yaşında kabileler arası rekabet konusu olan ‘Hacer-ül Esved’ taşının yeniden Mekke duvarlarına yerleştirilmesi işi, ‘ortak bir kararla’ ona verilen kişi, Hz. Muhammed s.a.v.idi. Dost, düşman herkesin teveccühünü kazanmış, uyguladığı isabetli kararlar ile kendisine verilen ‘Emin’ unvanını hak ettiğini her fırsatta göstermişti. Oysa Ebu Kubeys dağına çıkıp, “Allah tarafından peygamber seçildiğini” ilan etmesiyle, müşriklerin dünü unutması bir oldu. Kendi aralarında geçirdiği kırk yılı ve ona verdikleri ‘Emin’ sıfatını unutup, her türlü iftira, yalan, tehdit ve şantaja hemen başlamadılar mı?  Nihayetine baktığımız zaman Allah (c.c.) nurunu tamamlıyor. İslam yer yüze dağıldı ve her geçen gün biraz daha gönüllere, beldelere girmeye devam ediyor. Ne yapsalar, önünün kesilmesi mümkün değil.  İsra Suresi 81’inci ayette denildiği gibi: “Hak geldi batıl zail oldu. Batıl yıkılmaya mahkûmdur.”  Ya da Rum Suresi 60’ıncı ayet: “Sen sabret. Şüphe yok ki, Allah'ın vaadi haktır ve kati surette imanı olmayanlar, seni hafif görecek olmasınlar.” Kuranı Kerim’de “Usvetün Hasenetün” denilerek övülen, Peygamber Efendimiz, Azhab Suresi 21’inci ayette, “Onda sizin için en güzel örnekler vardır…” buyrularak anlatılmıştır.  Efendimizin (s.a.v.) başına gelenler, bugün aynı şekilde bu ümmetin umudu, duası ve lideri olan kişilerin başına gelmiyor mu? Geçmişte ümmete önderlik etmek, hizmet etmek isteyenlerin başına gelenler, bugün de ümmetin sesi olmaya çalışan Erdoğan’ın başına gelmiyor mu? Getirilmek istenmiyor mu?  Peygamber Efendimizin (s.a.v) yaşadığı hayat, ümmetin yaşayacağı hayatın özetidir. Bizler ise onun yaşadığı hayatın en geniş tafsilatını yaşıyoruz. Örnek O’dur. O’nun hayatına baktığımız zaman dostu ve düşmanı çok daha iyi tanırız.  Dünkü küfür ile bugünkü küfür aynı. Değişen sadece zaman olmuştur. Peygamberimiz hadisi şerifinde, “Küfür tek millettir…” Kuran-ı Kerim ise Enfal Suresi 73’üncü ayette “Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdır…” demiyor mu?” Zulüm tek millet, mazlum tek millettir. İnananlar tek millet, müşrikler tek millettir. Bugünkü zulüm de dünkü zulümle aynıdır. Sadece Ammarlar, Yasirler, Bilaller, Habbablar değişti. Dünkü Ebu Cehillerin yerini, bugünkü Ebu Cehiller aldı. Bakara Suresi 105’inci ayette deniyor ki: “Kitap ehlinden olan kâfirler de müşrikler de size Rabbinizden bir hayır inmesini istemezler.” Dinsizliğin ismini değiştirdiler, bunu ‘medeniyet’ olarak sunmaya çalıştılar. ‘Dinler arası diyalog’ diyerek, düşman olduğu Kuran’da apaçık belirtileri, dost gibi göstermeye çalıştılar. Dünkü Müseylemet-ül Kezzablar ile bugünkü hainler, yalancılar, iftiracılar ve ‘FETÖ’cüler’ aynı. Değişen tek şey: Küfrün isim babaları, hainlerin usul ve yöntemleri… Vahşetin adı, nasıl ki ‘demokrasi götürmek’, sömürünün adı ‘İnsan Hakları götürmek’ olduysa, bunun adı da ‘hizmet götürmek’ oldu. “Hizmet ediyoruz” derken, asıl hizmet edenlere zulmedip, müşriklerin ekmeğine yağ sürdüler. Hakkın izinden yürüyen, Allah için Hakkı tutup kaldıran, mazluma umut, zalime korku salan ve dünyanın beklediği, ümmetin ihtiyaç duyduğu lider, bu dönemde Türkiye’de ortaya çıktı. ‘Reis’ lakabı ile anılan Erdoğan, Türkiye için de, dünya için de zalime karşı mazlumun sesidir. Bu nedenledir ki nerede bir mağdur toplum varsa, onu sevmekte, dua etmektedir. Filistin’de, Arakan’da, Suriye’de mazlumların hakkını savunan ‘Reis’tir. Bu yüzden ona da düşmanlık edilmiyor mu?  Elbette küfür sona erecek, hak kaim olacaktır. Ancak kıyamete kadar sürecek bu mücadelede hakkın yanında olanları, insanlık baş tacı edecektir. “Küfür ne yaparsa yapsın Hak kaim ve hakim olacaktır!” dedi. Dünyanın Reis’e, reislere ve böyle ümmete ihtiyacı var. Yoksa halimiz nice olur?  Yaşanan süreç gösterdi ki herkesin durduğu yeri iyi tayin etmesi lazım. Şöyle bir durup, nerede durduğumuza bakmamız lazım. Ya Rab, Hudeybiye’de Habibullah’ın huzurunda sana verilen ‘Misak’ gibi bizimde misakımızı hak eyle.  Bahattin Akyön...
Bahattin AKYÖN
2070
Okçular Tepesi Uhud Savaşını okçular tepesinden izleyen Abdullah b. Cübeyr komutasındaki elli okçu..  Ölüm kalım savaşının yaşandığı yer.. Hamza’nın, Musab’ın, Çahş’ın, Hanzala’nın, Şemmame’nin toprağa düştüğü yer.  Şehitlerin anısına yapılan bir Uhud Mescidi var burda.  Bir vefa yeridir, Uhud... Her hafta Allah Resülünü beş km. Uzaklıktaki şehitliği ziyaret ettiren vefa yeridir Uhud. Bir helalleşmedir Uhud, vefatından evvel gelip burda vefa örneği gösteren Allah Resülünün bize öğrettiği ve emanet ettiği vefa yeri..  Bugün bu hasletlerden bizde ne kaldıkı.. Ne vefa var, ne bir ihsana teşekkür.. Taşı, otu selfi, yediği yemeği, içtiği suyu, giydiği kıyafeti selfi yapanlar, İhlas ile yapılan ihsana bile vefasızlar. Ayasofya bir vefa emanetidir. Hastaneler, köprüler, Avrasya tüneli, havalimanları, Siha’lar hepsi bir vefa emanetidir.  O vefa ve emanet için işte bize uhud bırakıldı ve Aynen okçular tepesi bırakıldı. Hadi sayın bakalım okçular tepesini terk eden 43 kişiyi. Sayamazsınız, onların isimlerini dahi bilmezsiniz.  Bu Din işte böyle yüce bir din. Anlayana işte Okçular tepesi bize bir vefa mektubudur. Bu vefa mektubu bize Ayasofya’ya sahip çıkmayı emrediyor. Kini, düşmanlığı, kusur araştırmayı bırakmayı emrediyor. Ümmetin derdi ile dertlenen ile buluşmayı emrediyor.  Ümmetin reisine, dünya lideri Recep Tayyip Erdoğan’a vefalı olmayı emrediyor. Gün vefa günü, emanetlere sahip çıkma günü.  İçerde ve dışarda yazılanları ve yapılanları gör, islam ümmetinin okçular tepesi Türkiye’dir. Sakın terketme. Gün Türkiye Yüzyılı günü, bu bizlere emanettir. Şimdi vefa vakti. Kazanma vakti. Bahattin Akyön...
Bahattin AKYÖN
652
BİZE ULAŞIN

Yenidoğan Mahallesi Mimar Sinan Caddesi 596.Sokak No: 5 Kat: 3 Kırıkkale

+90 (318) 224 34 34

bilgi@kalehaber.net

BİZİ TAKİP EDİN

Kalehaber I Kırıkkale Haber - Kırıkkale Son Dakika Haber Kırıkkale haber,Kırıkkale son dakika haberleri ve güncel Kırıkkale haberleri,güncel Kırıkkale nöbetçi eczaneleri,hava durumu,namaz vakitleri,cenaze ilanları ve vizyondaki sinema filmleri Kalehaber.net'de!

yüklenemedi

kalehaber.net, Anadolu Ajansı abonesidir.

© 2010-2023 Kale Haber Tüm Hakları Saklıdır.