Kırıkkale 11°
Kale Haber

Başar ÖZDEMİR

TAYFUN PİRSELİMOĞLU SİNEMASI VE GÜNÜMÜZ DÜNYASI TAYFUN PİRSELİMOĞLU SİNEMASI VE GÜNÜMÜZ DÜNYASI Tayfun Pirselimoğlu’nun “Berber” adlı romanını bir film izler gibi okumuştum. Sonra “Yol Kenarı” filmini izledim üstadın  Kasvetli bir hava hâkimdi filmde siyah beyaz görüntüyle izleyiciye sunulmuştu buda ayrı bir kasvet katıyordu sanki izleyiciye, bize. Salgınlar, ölümler, felaketler, depremler, doğal afetler, korkular, travmalar  bundan 30 sene öncesini hatırladığımız da acaba korkularımız neydi ? Acaba hangi hastalıklarla mücadele ediyorduk hangi ilaçları kullanıyorduk Peki ya şimdi! Yol Kenarında kasaba açıklanamayan gizemli ölümler ve doğal afetlerle karşı karşıyadır. Açıkta da bir gemi durmaktadır,  acaba kasabamıza hangi hastalığı getirmiştir bu uğursuz gemi Kasaba ahalisi tedirgindir kendince haklıdır. Gemiden gelen adama herkes sorular soruyordu... Ne olacak! Her şeyin sonuna geldik galiba diyordu başka bir karakter Yahu gerçekten yahu gerçekten ne oluyor Allah aşkına ya diyordu “Ercan Kesal” birbirine devamlı ne oluyor ? Ne olacak ? diye sorular soran insanların kasabasında geçiyordu bu film Tayfun Pirselimoğlu’nun filmlerinde kendimi bir figüran olarak görüyordum sanki... Oldum olası kapalı havalarda içim kararır ama üstadın filmlerinde o müphemlik adeta Vincent Van Gogh’un tablosu gibi duruyor... Geçtiğimiz gün “Kerr” filmini izlemiştim ama önce romanını zaten film izler gibi okumuştum. Tayfun Pirselimoğlu sineması izleyicine verdiği mesajlarla, müphemlikle, sanki 5 dakika sonra kıyamet kopacakmış izlenimi veren bir sinema anlayışıyla yapıyor... Bunu bazen kasabanın açığına demir atan bir gemiyle yapıyor... Zamandan ve mekândan bağımsız düşünebileceğimiz bir sinema anlayışı var üstadın Kendimi o karanlık dünyada mutlu hissediyorum gibi iki saatliğine bile olsa da Sanki kasabaya demir atan geminin gemicisiymişim gibi Saygılarımla ...
Başar ÖZDEMİR
2813
BİR ÜSTÂDIN ARDINDAN ŞEVKET ÖZSOY Kırıkkale Şairler ve Yazarlar derneğinin  Başkanı ,Ağabeyimiz ,Üstadımız Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunda yıllarca çalışan ,ter döken, üreten Kırıkkale İl Genel Meclis Üyesi değerli siyasetçi ,Eğitimci ,Tarihçi ,Yazar , Kale Haber Gazetesinin köşe yazarlarından Kırıkkale Şairler ve Yazarlar derneğinin kurucu başkanı Kırıkkale Şairler ve Yazarlar Antolojisinin hazırlanmasında emekleri unutulmayacak isimlerden... “TÜRKMEN KÖYÜ-ARBİŞLİ ,MAKİNA VE KİMYA ENDÜSTRİSİ KURUMU ÇIRAK OKULU , DİZİ DİZİ OYUN” eserlerinin yazarıydı Delice Arbişli’ydi Şevket Özsoy 2007 genel seçimlerinde Kırıkkale’de  Mhp’den milletvekili adayıydı 24 Haziran 2018 seçimlerinde Kırıkkale’de İyi Parti’den milletvekili adayıydı... Çok okuyan bir insanı kaybettik... yeri doldurulamaz bir insandı Şevket Özsoy... Aganta şiir kitabım o safhada bir projeydi benim için Hemen karşımda Kırıkkale Şairler ve Yazarlar derneğinin başkanı duruyordu Şevket Hocam benim böyle bir projem var ama ilgi olur mu ? olmaz mı ? Sizden akıl almak isterim demiştim... Bazen insanın aklı kendine yetmiyor onun için insan insana iyi geliyor demişler büyüklerimiz.  Şevket Hocam çok nazik ,beyefendi bir insandı kitabımın çıkışı öncesi daha proje aşamasında olan kitabımın heyecanını benimle paylaştı... Sonrasında Aganta çıktı çok yorucu bir dönemdi ama çok heyecanlıydım kitabım çıktığında hiç unutmuyorum sabaha kadar uyuyamamıştım bugün benim kitabım çıkıyor diye dışarda bağırmak haykırmak istiyordum ertesi gün Şevket Özsoy Başkanımızda Kale Haber Gazetesinde benimle heyecanımı paylaşmıştı  Haydi bakalım Başar bir fotoğraf çekelim demişti paylaşırız... Ego , kendini beğenmişlik , insanlara tepeden bakma , insanları hor gören bir yapısı yoktu Şevket Ağabeyimizin , Başkanımızın Hastalığı süresince telefonlaştık hatırını  sordum sohbet ettik... Ama evine çok gitmek istesem de  rahatsızlık vermek istemedim çünkü Babamı da kanserden kaybettiğim için iyi biliyorum o dönemleri Allah kimselere yaşatmasın o hastalığı Babamın kadim dostlarından İlhan Sariyer Ağabeyimin paylaşımında gördüm Şevket Özsoy Hocamın vefat ettiğini evine işte o zaman gittim... O gün Ersoy Savaş ağabeyimizi kaybettiğimiz gündü bir günde iki acı yaşadık şehrimizin iki sevilen insanını kaybettik... Ersoy Savaş ağabeyime de Allahtan rahmet ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyorum Bazı şeyleri yazmak çok kolay değil özellikle son yaşadığımız depremlerden sonra kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ailelerine sabırlar diliyorum yaralılara acil şifalar diliyorum... Son 2 haftadır ayaklarımın altı sallanıyor gibi hissediyorum inanın 99 depremini yaşadım ama bu kadar travma bırakmamıştı bende ama kalmış işte bir şeyler insan oğluyuz...Böyle bir dönemde daha çok okunmak daha çok beğenilmek gibi isteklerim olmadı çünkü bir şey yazamadım elim kaleme gitmedi ,gidemedi...umarım bu günleri hep birlikte yaralarımızı sararak atlatırız... Son olarak Şevket Özsoy hocamın ailesine evlatlarına baş sağlığı ve sabırlar diliyorum...Şevket Hocam bu dünyadan eserler bırakarak gitti Kırıkkale li Şairler ve Yazarlar şu anda çok üzgün Şevket Hocam... Mekânınız Cennet Olsun Başar Özdemir ...
Başar ÖZDEMİR
1730
DÜNYA KANSER GÜNÜ ve EDUARDO BERİZZO  DÜNYA KANSER GÜNÜ ve EDUARDO BERİZZO Endülüs’te bir sonbahar gecesiydi ve “Ramon Sanchez Pizjuan” stadyumunu dolduran Sevilla’lı futbolseverler için ilk yarı adeta “Stephen King”in korku filmleri gibiydi.Maçın hemen başında Liverpool’un sambacısı Roberto Firmino’nun golüyle evinde yenik duruma düşen Sevilla  ilk yarıda Sadio Mane ve Roberto Firmino’nun bir golüne daha engel olamayarak devre arasına 0-3 yenik giriyordu. Güney Afrika’lı yazar Simon Kuper’in söylediği gibi “Futbol asla sadece futbol değildir” kitap gibi bir cümleydi. İçinde hikayesi olan duygusu olan ânlar sanki daha çok akılda kalıyor gibi düşünüyorum... Aslında sadece bir futbol maçı değildi bir şampiyonlar ligi mücadelesi değildi bu içinde insanın olduğu her şeyde bir hikâye olmalıydı. Sevilla teknik direktörü Eduardo Berizzo ilk yarının ardından futbolcularına Kanser olduğunu açıklamıştı. Taktik , koşu mesafesi, ısı haritası , ofsayt taktiği bunların hepsini şimdilik unutabilirdik. Arjantin milli takımının unutulmaz savunma oyuncusu Sevilla’nın teknik direktörü Eduardo’nun hastalığını bir tek ailesi ve Sevilla sağlık ekibi biliyordu ama tüm futbolseverler bu maçın ardından  öğrenmiştik. İkinci yarının ilk dakikalarında Wissam Ben Yedder’in golüyle fark ikiye inmişti neden sonra Wissam Ben Yedder yerde kaldı farkı bire indirme şansı yakalamıştı Berizzo’nun öğrencileri ve Wissam penaltıyı gole çevirdi  Sevilla adeta Liverpool’un üzerine üzerine gidiyordu çok farklı bir iki yarı izliyordu futbolseverler. Bir şansta Sevilla’nın savunma oyuncusu Sergio Escudero’nun kapısına kadar gelmişti hayatta bazen karşımıza çıkan fırsatlarla sınanıyorduk. Escudero direkleri geçemedi 90+3 de artık Sevilla için belki de son bir şanstı bu köşe vuruşu ceza sahasındaydı tüm futbolcular  ve seken top tecrübeli futbolcu Claudio Pizarro’nun önünde kalmıştı gecenin son golünü , son sözünü Pizarro söylemişti ve Alman hakem “Felix Brych” son düdüğünü çalmıştı. Birbirinden tamamen farklı iki yarı izlemiştik aslında... Sevilla’lı futbolcular teknik direktörlerine koşuyorlardı. Maçtan sonra Ever Banega yaptığı açıklamada ikinci yarıyı hep arkamızda olan taraftarlarımız ve teknik direktörleri için oynadıklarını söylemişti... Eduardo Berizzo   o gecenin kahramanlarından biriydi  hem futbolcularını hem “Ramon Sanchez Pizjuan” stadyumunu dolduran futbolseverleri bir uykudan uyandırmıştı adeta hem o kabus gibi devam eden bir geceyi atlattı uzun bir mücadeleden sonra kanseri yendi Berizzo... Bugün 4 Şubat Dünya kanser günü Kanser’den kaybettiğimiz tüm yakınlarımıza rahmet tüm hastalara şifa diliyorum... Bu yazı tüm kanser hastalarına ithafen yazılmıştır Başar Özdemir ...
Başar ÖZDEMİR
3266
İSKELE ALABANDA ! TARRAGONA İspanya’nın Kataluñya özerk bölgesinde bol güneşli iki gün geçirmiştik. Özellikle limandan çıkıp şehre giderken adeta bir rüyada gibi hissetmiştim. Mimarisiyle ,mavisiyle, yeşiliyle beni etkilemişti. Denizcilerin şehriydi Tarragona limandan çıkıp şehre giderken yürürken bile sıkılmıyordunuz. Lâkin ayrılık vakti gelmiş çatmıştı. Tarragona bana “Eylül” şiirimi hediye etmişti...2018 Eylül ayında o zamanki ismiyle İlke Mete gemisiyle yanaşmıştık. Şimdi “Ali Işık” adıyla seyrüseferine devam ediyor gemi... Bu kadar yeter di denizcilere malum günümüz denizcilik hayatında dur durak yoktu...Hayat devam ediyordu Saat sabahın 7’sinde Süleyman ağabey uyandırdı. Başar acilen köprü üstüne çıkman gerekiyor kalkıyoruz dedi. Elimi yüzümü yıkadım. Dişlerimi fırçaladım Köprü üstüne doğru koştum yukarıya Allah Selamet Versin Süvari Bey Günaydın evlat geç bakalım dümene dedi Geçtim dümene Köprü üstünde İspanyol Kılavuz Kaptan ve değerli Süvarimiz Mustafa Doğan Aydın Üzerimdeki emekleri yıllar geçse de unutamam... Kırlangıç’a çıkmıştı iki değerli kaptan ve ben verilecek talimatları bekliyordum 6lâkin gözlerim henüz yeni yeni açılıyordu. Daha doğrusu henüz kendime gelememiştim... Kırlangıç’tan İspanyol kılavuz kaptanın sesini duydum “HARD TO PORT” İSKELE ALABANDA diyordu İspanyol Yani dümeni alabildiğince iskeleye bas halatları fora edelim kurtulalım gidelim bu limandan diyordu... Ama bir terslik vardı !!! Köprü üstünden baş tarafa doğru baktım bir sıkıntı vardı Güverte lostromosu Hasan Doru iyi bir denizciydi oda bir sıkıntı olduğunu anlamıştı Eyvah dedim kendi kendime bu halatlar niye gerilmişti İspanyol Kılavuz Kaptan kırlangıç’ta iki elini başına almış bana bakıp bir şeyler söylüyordu... Dümeni yanlışlıkla Sancağa basmıştım evet hata bendeydi. Süvari Bey özür dilerim dedim ama pancar gibi kızarmıştım. Süvari Bey nazik ,beyefendi bir insandı hemen dümeni iskeleye bastım   İskele Alabanda (Hard to Port) diye bağırdım... Gözlerim yeni yeni açılıyordu o şokun etkisiyle Olur böyle şeyler dedi Süvari Bey yani diyeceğim o ki yeni denizcilere gemiye ilk kez çıkacaklara olur da sabahın ilk saatlerinde köprü üstüne dümene çıkacaksınızdır önce güzelce uykunuz açılsın bir kahve için ...hatta iki fincan kahve için Çünkü mavinin , denizin şakası yok Allah Selamet Versin Başar Özdemir ...
Başar ÖZDEMİR
170
KELEBEĞİN YOLU KELEBEĞİN YOLU- Burhan GülderenBir zamanlar İsrail’in Ashdod limanında sabaha karşı sorgulanmıştım. Sorgucular sorguluyordu beni acaba İsrail’e gelmeden kimlerle konuşmuştum. Aslında gemide internet bile yoktu. Onların gözünde ne kadar tehlikeliydim ! Saat gecenin 4’ünde gözlerim uykuya hasret iken onlar bana Kudüs’e gidip gitmeyeceğimi soruyorlardı. Rıhtımda yaşadığım o durumu kabullenememiştim. Fırat gibi o da kabullenemiyordu o da huzursuzdu Ashdod limanında bu sefer bir sıkıntı yaşanmaması için Süvari tarafından uyarılmıştı. Aslında bu dünyadan değildi sanki Fırat aslında bu gemilerde değildi. Fırat’ı gemide istemeyenler gemi hiyerarşisinde ondan üstte olanlar bile gemiden gönderiliyordu.1.Zâbit şirkete Fırat hakkında rapor göndermişti gemiden gönderilmesi için lâkin şirket nâzik bir dille 1.Zâbit’e bavulunu toplamasını söylemişti. Şaşkındı zabitler. Neydi Fırat’ın ayrıcalığı? Bir keresinde Armatör Emre gelmişti gemiye ve gitme Fırat bu gemiden demişti. Ast üst ilişkisi , gemi hiyerarşisi Kaptan, zabit , gemici, aşçı  vs... herkes şaşkındı...Fırat aslında o gemilerde değildi ruhen,Bedenen orada olabilirdi lâkin hayal ile gerçek arasında sıkışıp kalmıştı.Sonra çöpe atılan bir defter çıktı ortaya sonra  psikolog Yıldız Hanım trafik kazası geçirdi ve Fırat onun hayatını kurtardı...Fırat insanların hayatına dokunmayı severdi  yıllar önce de çocukken yaşlı bir adamı ölümün kıyısından kurtarmıştı.Köyden ne zaman gitse köyde felaketler oluyordu. İnsanların bazıları onu deli zannederdi bazıları kafayı yemiş bir insan olarak görürdü bazıları ermiş bazılarına göre ise dervişti.Fırat bir gece köyü terk etti Kemal elinde sarı zarf ile geldi bir gece Fırat’ın evine bir görevdi bu Bir gemiye gidiyordu Kelebek.O köyü terk ettiğinde ise köyde yine bir felaket oldu.Bir kaya parçası köyün üzerine doğru geldi düştü lâkin o insanları uyarmıştı. Aylar öncesinden kaya parçası kopup geliyor demişti.Okyanusun ortasında makina arızası da yaşadı , fırtınanın tam ortasında kaldı Yalpaladı , batma tehlikesi yaşadı ama o hep maviyle konuştu...“Denize bak, kendi tanrısına kafa tutmuş, hahaha, sen ey mavi derinlik, saydam yüzünün altında gizlediğin şeffaflığınla tuzak gibisin. Ama bütün gücün bu kadar işte, bu gemiyi derinlerinde hapsetmeyi başaramayacağa benziyorsun.” “Bakmak ile görmek aynı şey değildir kızım, sen bakarsın görür algılarsın ama asıl algı başkadır. Denizin yüzeyine bakmayla derinliklerine bakmak farklıdır.”“Şimdi değil” dedi “ Şimdi değil” Bazen matabanda bazen İtalya’da Vezüv’ün yanı başında , LasPalmas’ta, Ceuta’da , Cebelitarık’ta , Amerika’da, Meksika’da karşımıza çıktı Fırat.Gerçek ile hayal alemi arasında bir rüyadaydı. Faruk İtalya’da almıştı soluğu,Yusuf bir dağ başında bir barakada saçı sakalı birbirine karışmıştı…Fırat ise bir gemide “Poseidon”da...Geçmişi acılarla dolu üç çocuk ve onları bu dünyadan başka bir yere götürmeye çalışan bir tekne. Yol seni bırakmadan sen onu bırakamazsın diyor Sevgili Yazarımız Burhan Gülderen bu eserde.Sonra kayıp bir defter, ardından Psikolog Yıldız hanım o defterin şifrelerini çözmeye çalıştı, yardımcısı Serpil ve Kripto uzmanı arkadaşı Nihal’in sayesinde...Ve tabii ki Emrullah dedeKelebeğin peşine düştüler...“Mecburduk , o tekneyi beklemek zorundaydık. Şimdi bir mektup yaz asırlar sonrasına , gözyaşlarınla , durgun bir denizin üzerine yaz. Sadece anlayan okusun , işte biz senin yazacağın o mektubun satırlarından farklı değiliz. Zihninin sınırlarını zorla, ruhunu ateşe yaklaştırmaktan korkma, karanlığın ardındaki gölgeyi gözlerin seçebildiğinde o tekne o kıyıya senin içinde yanaşacaktır. Belki de günahsız bir çocuk vuracaktır kıyıya , cansız bedeniyle belki yine ölecektir bir şeyler ve bir gün karanlık insanlar aydınlatacaktır dünyayı sahte ışıklarıyla , gözleri kamaştıran o ışıltıların büyüsüne kapılanlar olacaktır. Ama aydınlık, o elbet gelip bozacaktır oyunları.Eğer o tekne seni getirmezse bize, emin ol ışık geldiğinde bizi getirecektir sana o tekne. Şimdi gitmeliyiz , çünkü seni bıraktığım dünya bizim için tekin değil. ““Hayatta kal” Kelebek ...Bu sefer “Burhan Gülderen’in romanında değiliz sadece...Gemisindeyiz...Aslında hepimiz o gemideydikFırat gibi huzursuzduk...Hep gönderilmek isteniyorduk o gemiden.Bu güzel eser “ Kelebeğin Yolu“ Romanını okuduğum için kendimi şanslı hissediyorum, Burhan Kardeşimin kalemine Sağlık, umarım ki daha nice eserler ile bizi şaşırtıp kitaplarını yazmaya devam eder. Şimdiden yazarımıza başarılar dilerim. Saygılarımla;Başar Özdemir...
Başar ÖZDEMİR
1017
KIRIKKALE LİSESİ’NDEN BİR HATIRA -BORAN ERGÜÇ Sevdiğim dersler de başarılıydım. Lâkin çok başarılı bir öğrenci değildim ilk okulda bir arkadaşım vardı ilkokul dan bahsediyorum yanlış anlaşılmasın dört basamaklı sayıları alt alta yazmış çarpıyordu. Ona bakıyordum ne yapıyorsun sen kardeşim diyordum ağzım açık kalmıştı. Aradan yıllar geçti o Boğaziçi Üniversitesinde okudu ama ben Boğaziçi’ni gemiyle boğazı geçerken gördüm. Belki de yazgı dedikleri şey buydu. Kaçamıyordunuz. Bu arada unutmadan söyleyeyim bu bir karşılaştırma değil herkesin yolu açık olsun yıllar geçmişti ilk okul bitmişti orta okul bitmişti ve Kırıkkale Lisesindeydim az öncede söylediğim gibi her öğretmenimiz her ders değerliydi eğitim gerçekten kaliteliydi. Coğrafya , Edebiyat, İngilizce neden bilmiyorum Felsefe başarılı olduğum derslerdi lise 2 ye geçince bir seçim yapmam gerekiyordu Sosyal Bilimler mi ? Eşit Ağırlık mı ? Bu karar benim için zor olmadı çünkü Eşit Ağırlık ? benim harcıma göre değildi her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardı. Oysa ben hep Güzel Sanatlarda okumak istedim. Lâkin Kırıkkale Lisesi’nde okumak benim için onur ve gurur olmuştur onu da belirteyim...Ama herkes kendi yeteneğine göre yerlerde okusun Gelelim konumuza Mantık dersimize değerli “Boran Ergüç” öğretmenimiz giriyordu... Şu anda Ankara Çankaya’da Güzel Sanatlar Lisesi okul müdürü olan “Boran Ergüç” öğretmenimin iznini alarak yazıyorum bu hatırayı Liseden sonra Kamu Yönetimini İstatistik , Matematik yüzünden bitirememiştim daha doğrusu 3.sınıfa geçememiştim... Ama açık öğretimde kanaat puanı yoktu Diğer notlarımın 85, 90 olmasının da bir önemi yoktu. Yıllar önce Kırıkkale Lisesi’nde 2.sınıfa başlamıştık aslında güzel bir eğitim vardı özel insanlarla hayatımın en güzel dönemlerinden biriydi... Her Cuma akşamını “Rıdvan Özdemir” öğretmenimin şiirleriyle bitirip evimize dönüyorduk... İkinci yarı yıl başlamıştı Mantık dersinden ilk yazılıda zayıf almıştım tamam canım panik yapmaya gerek yok ikinci yazılıda toparlarım dedim. Ama ikinci yazılıda da çuvalladım. Eyvah şimdi ben ne yapacağım !!! Ama elimde kalan tek şans dönem ödeviydi ve tahtaya çıkıp sunum yapıyordunuz olsun gâri... Ama bu dönem ödevinin de garantisi yoktu bunu da unutmadan söylemeliyim !!! İki haftam vardı ödevimi bitirmeye haydi dedim Başar bu son şans çıkar aç şu kitabın kapağını...Zaman adeta su gibiydi çıktım tahtaya elim ayağım titriyor ama arkamda 50 arkadaşım var ama ya çuvallarsam ya heyecanlanırsam başka bir şansım yok Kıymetli Öğretmenim ve değerli arkadaşlarım merhaba diyerek sunuma başladım “Nelik, nicelik, kimlik , doğrudan çıkarım, dolaylı çıkarım rakamlar, sayılar derken içimden dedim ki kendi kendime vallahi billahi yandın Başar yandın !!! Bu kadar değerli bir öğretmenin dersinden zayıf almamalıydın diyerek kendime sitem ediyordum içimden Elimde bir tebeşir vardı ama yer yarılsa da yerin dibine girsem keşke dediğim dakikalardı ödevi beklediğim gibi tamamlayamadığımı düşünüyorum. Gelecek hafta “Boran Ergüç” öğretmenimiz yıl sonu notlarını açıklayacaktı. Bir mucize olmalıydı ancak ben Mantık dersinden geçebiliyordum ancak hatırlayanlar bilir o ânı...hani bu hayatta zor bir anda bir haber alırsınız güzel bir haber alırsınız ya öyle bir şeye ihtiyacım vardı. Nefesler tutulmuştu artık mantık dersimden başka zayıfım yoktu ama teşekkür hesapları yapıyordum elimde kağıt kalem kredi hesaplıyordum... Ama adam kayırma , torpilden bahsetmiyorum hocam ben teşekkür alacağım ama mantıktan iki yazılıdan da çuvalladım üstüne dönem ödevini de elime yüzüme bulaştırdım demedim tabi ki Yıl sonu notları açıklanıyordu ve gözlerimi kapatmıştım kulağım “Boran” öğretmenimdeydi “Başar Özdemir” i duyunca hemen ayağa kalktım evet arkadaşlar dedi Boran öğretmenim “Başar arkadaşınız iki yazılıdan da zayıf aldı üstüne dönem ödevini de istediği gibi tamamlayamadı lâkin efendiliğinden dolayı iki yazılıdan da zayıf almasına rağmen dönem ödevini ben hazırlamıyorum demediği için kanaat kullanıyorum dedi Başar arkadaşınızın efendiliği için Mantık dersinden ona zayıf vermiyorum dedi Hani bu hayatta kendinizi sahnede alkışlanırken hissettiğiniz bir ânda düşünün o sahnedeydim o anda Boran Öğretmenimiz konuştukça sınıfta alkış sesleri yükseliyordu. Bu bir rüya olmalıydı dedim ! Yanımda Mevlüt arkadaş vardı Başar dedi yine dört ayağının üzerine düştün dedi. Yerime oturmadan değerli arkadaşlarıma değerli Boran öğretmenime teşekkür ettim Seyir Defteri “Kale Haber Gazetesinde” 3 senedir devam ediyor bu hafta başında “Aşmam Gereken Okyanuslar Var” kitabının yazarı Kaptan Gülin Bozkurt’un teşekkür mesajını aldım onur duydum gurur duydum demek ki seyir defteri ulaşıyor insanlara dedim. Bugün de bu hatırayı Ankara Çankaya Güzel Sanatlar Lisesi Müdürü 2002 senesinde Mantık dersi öğretmenim Kıymetli Boran Ergüç’ün izniyle sizlerle paylaşıyorum. Saygılarımla...
Başar ÖZDEMİR
1208
MEHMET ALİ BİRAND “Cem Tekel” Lübnan’daydı... ve Lübnan hiç olmadığı kadar zor günlerden geçiyordu Savaş muhabiriydi “Cem Ağabey”  Lübnan’dan aktaracaklarını aktardı ve sözü size bırakıyorum “Birand” dedi. Mehmet Ali Birand   Cem dikkat et kendine oralarda dedi ve şu kameraya bakabilir misin ? rica etsem Cem dedi. Kameraya hep birlikte bakıyorduk... Ailece  tüm Türkiye... Kamera bir hastane odasındaydı ve Cem Tekel o gün baba olmuştu. Kızı dünyaya merhaba demişti... Televizyonun karşısında gözyaşlarımızı tutamıyorduk. Empati diyorlar ya o an kendimi Cem ağabeyin yerinde düşündüm En zorlu haberlerin en zorlu coğrafyaların en zorlu anların adamıydı Cem Tekel  ama bu sefer kendisi haberin ortasındaydı Baba olmuştu... Gazeteci olmak gerçekten çok farklı bir şeydi... İnsan olabilmek gerçekten çok farklı bir şeydi... O an Türk televizyon tarihinde unutulmazlar arasında yerini almıştı... Mehmet Ali Birand veda konuşmasında tüm Türkiye’yi duygulandıran bir konuşma yapmıştı son kez ekranlardan... “Ama size ben başka bir şey söylemek için buradayım. Vedalaşma zamanı geldi. Bu gece son defa karşınızdayım. Tatile çıkmıyorum bir süredir gördüğüm tedavi iyi sonuç verince yarın kendimi cerrahlara bırakıyorum. Önemli bir ameliyatım var aslında kötü değil iyi bir haber veriyorum sizlere ameliyat olmam iyi bir haber sezon başında yine birlikte olacağız böyle ümit ediyorum. Sizleri bilmem  ancak emin olun sizleri ben çok özleyeceğim ancak o güne kadarda dualarınıza ihtiyacım var seveninizle sevmeyeninizle... Dualarınızı esirgemeyin efendim” Mehmet Ali Birand’ın son konuşmasıydı ekranlardan tüm sevenlerine tüm Türkiye’ye vedasıydı belkide... Burdur 58.Piyade  Alay komutanlığında askerliğimi yapıyordum  ve tabur içtima alayında toplanmıştık içtima alınmasını bekliyorduk... Başar ağabey , Başar ağabey diye bir ses geliyordu kulağıma yan tarafımda başka bir bölükten bir asker arkadaşımızın sesiydi bu  kafamı çevirdim Mehmet Ali Birand vefat etmiş ağabey dedi... 17 Ocak 2013 tarihinde vefat etmişti Mehmet Ali Birand Üşüdüğümü hissettim o anda... Hiçbir şey diyemedim... Çocukluğumdan bu yana programlarını izlediğim haberlerini izlediğim bir insanın ölüm haberini almıştım az önce Mekânın Cennet Olsun Birand Senden sonra haberleri izlemiyorum... Mekânın Cennet Olsun Başar Özdemir   ...
Başar ÖZDEMİR
557
BİZE ULAŞIN

Yenidoğan Mahallesi Mimar Sinan Caddesi 596.Sokak No: 5 Kat: 3 Kırıkkale

+90 (318) 224 34 34

bilgi@kalehaber.net

BİZİ TAKİP EDİN

Kalehaber I Kırıkkale Haber - Kırıkkale Son Dakika Haber Kırıkkale haber,Kırıkkale son dakika haberleri ve güncel Kırıkkale haberleri,güncel Kırıkkale nöbetçi eczaneleri,hava durumu,namaz vakitleri,cenaze ilanları ve vizyondaki sinema filmleri Kalehaber.net'de!

yüklenemedi

kalehaber.net, Anadolu Ajansı abonesidir.

© 2010-2023 Kale Haber Tüm Hakları Saklıdır.