SEZAİ KARAKOÇ’UN DÜŞÜNCESİ


Küçüklüğünden beri gelen klasik doğu yaşantısının etkisiyle İslam akidesini bir bütün olarak algılaması, Karakoç’un hayatında yerleşik bir yapıyı oluşturur. Bu öyle bir yapıdır ki merkezi, ilahi kaynaklardan sapmayan, toplum ile iç içe örülmüş bir ağ gibidir. Bu akide merkezciliği, eserlerinin omurgasını oluşturmaktadır.
Hayatının belli bir döneminde Avrupa tedrisatı olsa dahi doğunun öz değer ve bilincini yitirmemiştir. Karakoç, düşünce gelişiminin en çok Büyük Doğu dergisi etrafında şekillendiğini anladığında henüz gençtir. Daha yeni yeni şiir kitapları çıkmaya başlamış olan şairin dünyası, taze ve bir o kadar da sakindir. Bütün yönüyle Karakoç, bir inşaat işçisinin titizliğinde inşa ettiği metinlerini kendisine “sadece şair” diyenlerden uzak durarak göstermiştir. Karakoç, ülkemizin tüm çalkantılı ve siyasi karmaşanın ortasında edebi ve fikri yaşantısını sürdürmüştür. Pek çok bahanenin arkasına sığınarak geri durmayan yazarın hakkı, vefatından sonra bile teslim edilebilmiş değildir.
Eserlerindeki diriliş vurgusu Karakoç’un sanki yaşam kaynağıdır. Diriliş düşüncesi, ölmeden önce ölüp sonra tekrar dirilişin temsilidir. Diriliş, medeniyet algımızı genişleten, ufkumuzu açan büyük bir kavramdır. Zira diriliş, kendi içinde sığ ve banal bir kavram değildir. Başta İslam akidesine sımsıkı sarılı bir yapısı vardır. Diriliş düşüncesi Karakoç için üç temel insani yapıda vücut bulmuştur. Bunlar er, eren ve pirdir. Karakoç, küfrün ve İslam’ın karşılıklı tek birer millet meydana getirdiğini vurgulayarak, kendisinin bir savaş meydanında er niteliğinde olduğundan bahseder. Öyle ki Karakoç, İslam cephesinde bir er olmak adına savaşan savaşçıdır. İnsanımıza öğütlediği ise her daim bir savaşçı ve ilim insanı olabilmenin yollarını arayan ârif bir kişilik olabilmektir. Dolayısıyla bu düşünceler içinde hiç evlenmemiştir. Umuyoruz ki bu garip yolcunun duaları bir gün tutacak ve milletimiz gözlerini diriliş gününe açacaktır.
Aydınlığın, çağımızda zuhur edeceği mevzilerin ancak İslam cephelerinden çıkacağı görüşünü son nefesine kadar taşımıştır. Ülkemizdeki ümidi diri tutan anlayışıyla Karakoç, İslam akidesi etrafında kalemini sürenlerin önderi olmuştur. Kim ona şair, edip gibi hitaplar ile seslenirse seslensin hiçbir zaman Osmanlı geleneğinden ayrılmayarak, gerçek sanatçının nasıl olunması gerektiğini ülkemizde duruşu ile ispatlamıştır. Hazreti Mevlana’nın talebeliğinden bir an olsun ayrılmayan Karakoç, en zor zamanlarında bile cepheyi tek etmemiş, gerçek bir er olmuştur. Sanatın pek çok alanına değinen ve eserlerinin merkezinde ehli sünnetin müdafaasıyla İslam akidesinin gerçek dinamiklerini taşımıştır, aynı zamanda ülkemizin pek çok ilinde çalışmalarını sürdürerek Diriliş dergisini yıllarca çıkarmıştır. Bütün düşüncesinin temelinde İslam devletlerinin birliği ile başlayacak olan gerçek bir Müslüman coğrafyasının dirilişidir. Hem insanlığa hem de insanımıza gerçek evrensel bakışı getirebilecek, İslam’ı yaşamak ve yaymak gayesiyle çıktığı yolda, nice eserler bırakmıştır. Düşüncesinin omurgasını, ümitsizliğe yer vermeksizin dünya Müslümanlığı oluşturmaktadır. Gerçek ve ebedi yurduna aramızdan göçen üstad, yaşarken şair ve edip olmaktan çok çilehanesinde ömrünü milletine ve İslam’a adamış bir dervişti. Bunu görebilmek pek tabii edebi hayatın içinde bulunan çok insanımıza nasib olmuyor.