HAKİKATİN YOKLUĞUNDA İKİ ESER DEĞERLENDİRMESİ

 

Papağannâme/ Tûtînâme

(İnsanın zaaf ve kusurları nasıl önlenir?)

Eski eserlerimizin hakkı teslim edilebiliyor mu? Tartışılır ama bildiğimiz somut bir durum var o da bizlerin ecdat mirasını tanımıyor oluşumuzdur. Bu anlamda sözler eski eserlerimizden bahsetmeye gelince duruyoruz. İnsanımızın kaçı ata mirasından haberdardır şu an bilinmez. Sözü uzatmadan demeli ki bu köklü mirasın miras yedileri olarak en hafif deyişle ayıp ediyoruz. Hayatımızı yaşarken tecrübelerimizle yüzleşirken bile bastığımız her karış toprakta hakları bulunanlardan bahsetmeyeceğim. Sanatta ileri giden medeniyetlerin ortak algılarını yöneten bir eserden bahsedeceğim. Doğunun belli başlı edebi bakışını yansıtan ve katkıda bulunan eser, ülkemizde tam metin halinde 2009 yılında bir yayınevinin girişimleri sonucu insanımıza ulaştı. Doğu edebiyatının hikâye türündeki en önemli eserlerinden birisi olan Tûtînâme’nin dili sanskritçe aslı sukasaptati’dir. Bir papağanın ağzından birçok farklı yapıda çeşitli hikâyeler yer alan kitapta insanlığın ortak değer ve aklından ilham alınarak yazılmıştır. Bu anlamda sadece doğunun değil yüzyıllardır süregelen bir kültür hafızasını da bu eserde görmek mümkündür. Tûtî anlam itibariyle papağan manasındadır. Bir kuş üzerinden bilgeliğin ve doğruluğun simgelenen eserdeki pek çok hikâye kahramanı Tûtî kadar sadakatli ve her yönüyle bilge değildir. Eserin muhtevası bu bilge kuşun vezir ve karısının içine düştüğü sıkıntılı durumu düzeltmesinden ibarettir. Eserin genel mahiyetini okura bırakarak şöyle demeli; insanlar olarak kitabın faydalarını saymakla bitiremeyiz. Gel gelelim ki tek satır okumaktan da imtina ederiz. Bu eser insanlığımıza bırakılan gerçek bir nimet niteliğindedir. Orijinal yapısına yakın Behçet Necatigil tarafından ortaya konan eser, okuru daha ilk sayfalardan kendine çekmesini bilmektedir.

Mah-ı Şeker’in kocası gittikten sonra şeytanın türlü fitnelerine kanan Mah-ı Şeker kocasını aldatma yoluna girer. Bunu ilk başından sezen Tûtî, otuz gün ve gece boyunca hikâyeleri ile Mah-ı Şeker’i oyalamayı başarır. Buradan anlayacağımız mesele Tûtî’nin bilgeliği dışında dostluğudur. İyi ve faydalı dostun insanı kötülükten alıkoymasının simgelendiği bir eserdir. Bu bağlamda hayatta doğru ve bilinenin dışında dost olmanın önemi vurgulanmıştır. Bakıyoruz, günümüz insanına öyle ki dostluklar fazlasıyla zarar görmüş durumda... Sözü fazla uzattık, insanın zaaf ve kusurları nasıl önlenir/in arayışı, şeytanın ve nefsin ayartışlarına karşı bir mücadelenin temsili örneği olan eser ilgilisine bir kez daha duyurulur.

Yazarın Yazarları 

Her yazarın yazmakta bir amacı vardır. Bu şahsiyetlerden bir tanesi de Sabahattin Ali idi. Ali maddeci dünya görüşünü savunmaktan gururla bahseden bir yazardır. İnsanlığa hafızalardan silinmeyecek dil işçiliği sayesinde günümüzün ünlü eseri Kürk Mantolu Madonna’yı bıraktı. Yıllar önce yazılmasına rağmen ilk gün ki tazeliğini koruyan eserin, muhtevası hayran olmanın ve şaşakalmanın kapılarını aralar nitelikte... Ali’nin bu üslubu okurunu daha ilk cümlelerden kitabın içine adeta girdap misali çekmekte... Eser öncelikle kendi halinde yaşayan bir insanın, arkadaşının arabasının kapısını aralaması ile başlıyor. Bir dizi süren maceralar, eserin başındaki kahramanımızın etrafından çıkıyor ve tanıştığı yaşı ilerlemiş bir adamın hayat hikâyesini konu ediniyor. Yer yer imajların çokça kullanıldığı eserde bilinç akışı tekniği ustaca kullanılmış. Hayatta birçok tecrübeler insanı olgunlaştırır. Ama ben kitapların da insanları olgunlaştırdığına inananlardanım. Yazan ve düşünen insaların elbette yaslandıkları bir meseleleri ve içlerinde tuttukları hayalleri vardır. Bu iç duygular insanın günlük hayatında dışa yansımasa dahi yazılarda insanın kendisi ile yüzleşmesinin bir durumu haline gelir. Bu anlamda düşünen ve yazan her insan gibi eserin içinden bizlere sunulan hatta teklif edilen yazar ve eserleri göz ardı etmememiz gereklidir. Böylece eserin hayatımıza kattığı tecrübeleri almış ve iyi anlama fırsatını yakalamış olacağımızı düşünüyorum. Sabahattin Ali’nin Mantosunda saklı yazarları şu şekilde dile getirebiliriz; Michel Zevaco, Jules Verne, Aleksandr Dumas, Ahmet Mithat Efendi, Paris Esrarı, Sefiller, Mösyö Lökok’un Maceraları, Turgenyev’in Klara Miliç’i, Halit Ziya, Vecihi Bey, Mevlit, Jacop Wassermann’ın Hiç Öpülmemiş Ağız.

Yazarın eserinde, iç mesajların çoğu insanın doğuştan getirdiği öz ve insani değerlerini kaybetmiş oluşuna bir serzeniş söz konusu idi. “Saadeti israf etmekten korkmak!” bu bütün insanlığın öncelikli meselesi değil midir?

Eserde dikkatleri çeken günümüz sorunlarından biri de o dönem için normal, günümüz için uzak kelimelerin yer alıyor olması. Örneklendirirsek “omnibüs” bir zamanlar İstanbul’da dolmuş olarak kullanılmış at arabaları. Eserin bunca yıl yaşamasının nedeni öyle ki insanımızın duygusal yanını harekete geçirdiğindendir. Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı insanımızın içinde ve bu coğrafyada uzun bir süre daha varlığını sürdürecek kadar iddialı bir eser...