Ne gökte gürültü var ne yerde yağmur
Şimşekler çakıyor şehirlerin üstünde
Hangi dağın canavarı kudurdu bilinmez
Yerin altından uğultusu geliyor

Maraş; derin kan uykusunda
Nemrut; gelinliğini giymiş güneşi bekler
Çoktan yarıladı medeniyetler rüyasını Hatay’da
Malatya’da; kar yağıyor kar üstüne.
Yıkılırsa Diyarbakır surları
Can çekişir hatıralarım
Solmasın mügeler Antep'te
Tutmasın yasını Paris sokakları

Hangi dağdır bu sarsılan, sarsan
Nasıl bir dengesiz beşiktir yerküre
Ayakta durmakta zorlanır insan
Kayaları sürükleyen, suları kesen
Taş üstünde taş koymayıp, can alan
Hangi canavarın kini, öfkesidir bu
Uyanamadığımız bir rüya hali mi
Yoksa oyuncuları halktan
Kıyamet filminden bir fragman mı bu

Toz duman sıcacık yuvalar
Kırılıyor kapılar pencereler,
Düşüyor pervazlar
Düşüyor kirişler yaşamın ortasına
Birazdan kesilir ışığı gözlerin
Üstelik ortasında zemherinin
Kurulur can pazarı şehrin en işlek caddesine

Sokaklar mayın tarlası
İmdat sesleri kulaklarımda patlayan birer bomba
Yuvalar enkaz, enkazlar mezar olur çocuklara
Utanır babalığından erkekler
Kınalı elleri başında gelinler
Elleri koynunda ağlar analar
İnsanlık diz çöker insanın hırsı karşısında
Milyonluk dairelerin
Reklam afişleri düşer ayak uçlarıma

Bir baba
Elini ısıtır ölüm uykusundaki kızının
Bir baba
Çocuğunu emzirir tükürüğüyle
Bir anne
Henüz yazılmamış bir öykünün kahramanı olur
Bir kız
Babasının cesediyle geçirir oyun vaktini
Ve televizyon ekranlarına düşer
Tanıdık bir isyan sesi; …

Öfkemi hangi kaba koysam sığmıyor
Dört bir yanından memleketin ağıtlar söndürmüyor yangını
Hükmü her zamanki gibi ateşin;
Yine düştüğü yeri yakıyor
Kaderin kulu küstürdüğü şehirlerin
Hangisine ateş yakıp, hangisini ısıtayım
Hangi sokağında bağırıp, hangisine ağlayım yurdumun
Suskunum
Yastayım