Prof. Dr. Hande ŞAHİN
Kırıkkale Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi
Yaşlılık, insan yaşamında doğum ile birlikte başlayan, önlenemeyen, hücrelerden sistemlere kadar bütün vücudu etkileyen ve yıpranmanın yeniden yapılanmadan fazla olması nedeniyle dönüşü olmayan bir süreçtir (Yetiş ve Gürbüz, 2018). Literatürde yaşlılığın yaş ile ilintili olarak incelendiği görülmektedir. Yapılan çalışmaların dikkate aldığı kriter çoğunlukla Dünya Sağlık Örgütü tarafından yaş ile ilintili olarak belirlenen kriterdir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından; 18-65 yaşlar arası “gençler”, 66-79 yaşlar arası “orta yaş” 80 ve üzeri yaşlar için ise “yaşlı” olarak ele alınmaktadır (Bilir, 2018).
Tıbbı bilginin artışı, sağlık hizmetlerinin gelişmesi, iyileşen sağlık koşulları dolayısıyla doğum-ölüm oranlarının azalması, gelir düzeyinin yükselmesi, teknolojinin insan yaşamına sağladığı kolaylıklar, sağlıklı beslenme, sağlığı koruma ve sürdürme konusunda yaşanan bilinçlenme ile gelişen imkanlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşam süresinin uzamasına neden olmuştur (Çiçek ve ark., 2021). Yeni doğmuş bir bireyin mevcut ölümlülük risklerine maruz kalması durumunda yaşaması beklenen ortalama yıl sayısı olarak tanımlanan "doğuşta beklenen yaşam süresi" Türkiye'de 2020-2022 döneminde 77,5 yıl iken 2021-2023 döneminde 77,3 yıl olmuştur. Erkeklerde 74,8 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresi, 2021-2023 döneminde 74,7 yıl, kadınlarda ise 80,3 yıl iken 80 yıl olmuştur. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşamakta olup erkekler ve kadınlar arasındaki doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5,3 yıldır (TUİK, 2024). Bu açıdan değerlendirildiğinde ülkemizde yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2019 yılında 7 milyon 550 bin 727 kişi iken son beş yılda %20,7 artarak 2024 yılında 9 milyon 112 bin 298 kişiye ulaşmıştır. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2019 yılında %9,1 iken, 2024 yılında %10,6'ya yükselmiştir. Yaşlı nüfusun 2024 yılında %44,6'sını erkek nüfus, %55,4'ünü kadın nüfus oluşturmuştur.
Üretken, sevebilen, yaşamdan doyum sağlayabilen insan için bu dönem yaptıkları, ürettikleri ve birikimleri açısından en verimli dönemdir. Bu nedenle, yaşlılık "Altın Çağ", "Yeşil Yıllar", "Üçüncü Yaş Dönemi" olarak algılanmakta ve bu döneme olumlu değerler atfedilmektedir. Böylece yaşlı bireyler de var olan potansiyellerini pozitif yönde ortaya koyma ve sürdürme fırsatı bulabilmektedirler (Öz, 2002). Bu açıdan bakıldığında yaşlılara önem verme tarihsel süreç içerisinde Türk toplumlarının en önemli vasıflarından birisi olmuştur. Yaşlılar çok sayıdaki deneyimlerinin sonuçlarını gençlere aktarmakla kültürel değerler ve bilginin devam etmesini sağlarlar. Aile içinde gerçekleşen iletişimlerde sözel edebiyatın ürünleri, adetler, görenekler, ahlaki ve dini bilgiler yaşlılardan gençlere aktarılır. Bu aynı zamanda sosyalleşme sürecinin de temel özelliğidir. (Canatan, 2008).
Türk kültüründe kökleşmiş olan sevgi ve merhamet duygularıyla çocuk ve yaşlıların haklarını korumak, toplumumuzun temel davranış biçimidir. Eski Türklerde yaşlılar, kadın-erkek ayrımı yapılmadan, korunan ve toplumun manevi yaşamını etkileyen kişilerdir. Türklerde kabile yaşamının gelişmesi ile tecrübeli yaşlıların topluluk içinde çok yararlı, saygın kişiler olduğu kabul edilmiş ve bu da zamanla geleneksel hale gelmiştir. Tanrı adına yoksullara yardım etme, açları doyurma inancına İslamiyet öncesi Türk destanlarında da rastlanmaktadır. Örneğin Dede Korkut Hikayeleri; oğuzların yaşam biçimlerinden ekonomisine, inançlarından kıyafetlerine, beslenmelerinden yaşadıkları doğaya kadar pek çok konuda bilgi sağlayan önemli bir kaynaktır. Hikayelerin anlatıcısı olan Dede Korkut; göçebe Türklerin yüceltip kutsallaştırdığı, bozkır hayatının geleneklerini çok iyi bilen, fikrine başvurulan ve yol gösterici biridir. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra da muhtaç ve yaşlılara yardım geleneği sürdürülmüştür (Duvan ve Davran, 2022).
Ailede bireysel bağımsızlık ve kişiler arası bağlılık yerine karşılıklı bağımlılığın kabul gördüğü ülkemizde, önce çocuğun anne-babaya bağımlılığı, yaşlılıkta da anne-babanın yetişkin çocuklarına bağımlılığı desteklenir. Geleneksel aile yapımızda, yetişkin çocuklar anne-babasına ölünceye kadar bakma, etkileşimi sürdürme ve yalnız bırakmama çabasındadır. Çünkü; toplum, ailesi tarafından yalnız bırakılan yaşlının çocuklarını kınar. Bunların altında "ataya saygı ve sahip olma" sorumluluğu yatmaktadır. Ancak, yaşanan hızlı sosyal değişimler "yaşlı bireyin de yalnız yaşamasını ve tercih hakkını kullanmasını" olumlu bir değer olarak kabul edilmesini kolaylaştırmaktadır (İçli 2002).
İnsanlar yaşlandıkça akraba sayıları da artmaktadır. Aileye eklenen gelin ve damatlar, torunlar, yaşlının gence göre daha geniş bir akraba çevresine sahip olmasını sağlıyor. Gençlerin akrabası bu yaşlılar ailenin geçmişi ve bugünü arasında köprü vazifesi görürler (Canatan, 2008). Günümüzde kentlerde yaşlı yaşam tiplerine bakıldığında artık çoğu kendi evinde çocuklarından bağımsız kendine ait programı uygulamak istemektedir. Bu durum bireyselleşmenin bütün toplum kuşaklarına yayıldığının bir göstergesi olmaktadır. Kent yaşamında yaşlıların toplumsal yaşama katılımları kendileri açısından daha aktif devam etmektedir, yaşlıların teknoloji ve sosyal değişmeye uyumları, içinde bulundukları ortamların gereği olarak artmaktadır. Bu durum yaşlılar için olumlu bir sonuçtur. Yaşama bağlılıklarını, kendileriyle ilgili farkındalıklarını artırır. (Canatan, 2008).
Toplumun yaşlı bireye bakışı, ondan beklentileri ve bireyin kendi durumunu algılayışı önemlidir. Fiziksel güç kaybıyla başlayan zorlanmalar, işlevsel kayıplar ve bedeninde değişen durumlara uyumda güçlükler yaşlı bireyin ruhsal çöküntü yaşamasına neden olur. Her insan gibi yaşlı birey de anlaşılmak ister, anlaşılmadığını anlayınca öfkelenir ya da kırılır. Bu durum yaşlı bireye yalnızlık duygusu yaşatarak kendi kabuğuna çekilmesine yol açar ve yaşlı bireyin yaşam doyumu olumsuz olarak etkilenir. Yaşlı birey demans, konfüzyon, alkolizm, enkontinans, fiziksel kısıtlılıklar ya da yakınlarıyla yaşadığı izolasyon nedeni ile toplumdan da uzaklaşabilir (Öz, 2002).
Yaşlı bireylerin artmasıyla beraber, bu insanların sosyal, ekonomik, kültürel ve teknolojik hayatta karşılaşabilecekleri problemlere cevap vermek için bazı politika ve uygulamaların hayata geçirilmesi gerekmektedir (Kurt ve diğerleri, 2010: 38). Yaşlıların sayıca artmasına rağmen bu kesime yönelik çalışmaların yeterli olmadığı veya yapılan çalışmaların daha çok tıp alanında yoğunlaştığı görülmektedir. Aslında yaşlı nüfustan dolayı ortaya çıkacak sorunların çok kapsamlı olması diğer disiplinlerce irdelenmesini gerekli kılmaktadır (Altan ve Şişman, 2003).
Yaşlanma ile birlikte aile içi ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerekebilir. Çoğu zaman yaşlı bireyin özellikle eşin kaybından sonra yaşamının geri kalan kısmını nerede ve kimlerle geçireceği konusu gündeme gelebilir. Bu kararı verirken yaşlı bireyin tercih hakkını kullanması, yetişkin çocukların anne-babalarının yaşamıyla ilgili ebeveyn rolüne geçmemesi çok önemlidir. Kültürel değerler sistemi açısından, geleneksel toplumda yaşlıların bakımının çocukları tarafından gerçekleştirilmesi önemli bir norm ya da değer olarak kabul edilmektedir (Öz, 2002).
Her zaman deneyim ve tecrübelerinden yararlandığımız yaşlılarımıza, sevgi ve saygıyı dile getirmek için, 1982 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından 18-24 Mart tarihleri arası “Yaşlılara Saygı Haftası” olarak ilan edilmiştir. Ülkemizde de her yıl 18–24 Mart tarihleri arası "Yaşlılara Saygı Haftası" olarak kutlanmaktadır.
Geleneksel toplum yapısının otorite anlayışı, bilginin hiyerarşik düzeni; yaşlıyı, akıl danışılan kişi olarak konumlandırmaktadır. Bilginin otoritesi olan yaşlılar, karar verme yetkisini de ellerinde bulundurmaktadır. Dolayısıyla bu yapıda, yaşlılığı öne çıkaran unsurlardan biri tecrübedir. Tecrübe sahibi yaşlılar, hayat boyu edindikleri bilgi ile topluma, yeni nesillere rehberlik etmekte ve saygıya layık görülmektedir. Sonuç olarak, toplumların gelişmesiyle beraber yaşlılık ve yaşlanma kavramlarının ve buna bağlı olarak yaşlıların statüsünün de değiştiği; önümüzdeki süreçte bu kavramların üzerinde durulması gereken en önemli konular olacağı; yaşlılarla ilgili sosyo-ekonomik hizmetlerin kamu tarafından öncelikle ele alınması gerektiği ve yaşlılara gerek tecrübeleri gerekse manevi değerleri itibariyle mutlaka önem verilmesi gerektiği söylenebilir (Duvan ve Davran, 2022).
KAYNAKLAR
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı [ASPB] (2013). Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı Uygulama Programı. Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara
Altan, Ö. Z. ve Şişman, Y.(2003), “Yaşlılara Yönelik Sosyal Politikalar”, Kamu-İş; 7(2),2-36.
Bilir, N. (2018). Yaşlılık ve Solunum Hastalıkları, Arzu Ertük, Ayşe Bahadır, Filiz Koşar (Ed.), Yaşlılık Tanımı, Yaşlılık Kavramı, Epidemolojik Özellikler (s.13-31). TÜSAD
Canatan, A. (2008). Toplumsal değerler ve yaşlılar. Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, 1(1), 62-71.
Çiçek, B., Şahin, H., & Erkal, S. (2021). Yaşlıların aktif yaşlanma tecrübeleri: Nitel bir çalışma. OPUS International Journal of Society Researches, 17(33), 369-397.
Duvan, E. K., & Davran, M. K. (2022). Tarihsel Süreçte Yaşlının Toplumsal Statüsü. International Journal of Social and Humanities Sciences Research (JSHSR), 9(86), 1625-1632.
İçli T (2002). Yalnız Yaşamak. Geriatri, GökçeKutsal, Y. (editör): Hacettepe Üniversitesi Geriatrik Bilimler Araştırma ve Uygulama Merkezi, 260-265.
Kurt, G., Beyaztaş, F. B., Erkol, Z. (2010), “Yaşlıların Sorunları ve Yaşam Memnuniyeti”, Adli Tıp Dergisi, 24(2),32-39.
Öz, F. (2002). Yaşamin Son Evresi: Yaşlilik Psikososyal Açidan Gözden Geçirme. Kriz dergisi, 10(2), 17-28.
TUİK (2024). Hayat Tabloları 2021-2023. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hayat-Tablolari-2021-2023-53678
TUİK (2025). İstatistiklerle Yaşlılar,2024. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Elderly-Statistics-2024-54079#:~:text=Ya%C5%9Fl%C4%B1%20n%C3%BCfus%20olarak%20kabul%20edilen ,10%2C6'ya %20y%C3%BCkseldi.
Yetiş, G., Gürbüz, P. (2018). Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Yaşlılık Kavramı ve Yaşlılar Hakkındaki Düşüncelerinin Belirlenmesi. Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, 11(1), 26-33.