Geçen gün Sadık abiyle karşılaştık asansörün önünde...
Yüzündeki hüzün çizgileri birbirleriyle yarışırcasına biraz daha artmış ve o derin bakışları sessizlik arasında yere doğru süzülüyordu. Yere baktıkça da dalıp dalıp gidiyordu.
-- "Hayırdır Sadık abi, nereden böyle, alış-verişe mi? "diye sordum ve sormaz olaydım dercesine bir cevap aldım.
O masum bakışlar yaşlarla dolup, boncuk boncuk akan yaşları bırakıyordu aşağıya doğru. Çenesi titriyor ve haykırmamak için sıkıyordu kendini. Titrek bir sesle; "yok kardeş kabristandan. Bugün Meleğimin ölüm yıldönümü ya hem de Kadınlar Günü. Onun yanına gittim."
Sahi ya "bugün Melek ablanın ölüm yıldönümüydü"...
Kesik kesik ağlamaklı çıkan bu cevabın gelişi neredeyse yarım saat sürmüştü adeta.
Sadık abiyi ve eşi Melek ablayı herkes tanırdı. Sevmeyen yoktu ikisini de. Akvaryumdaki bir süs balığı dahi ölse günlerce ağladıklarını bilirim. Birbirlerine seslerini yükselttiklerine hiç şahit olmamıştık.
Melek abla mutfağında çok maharetliydi. Evi onun için bir saraydı. Maddi durumları pek iyi olmasa da Melek abla o evi saraya çevirmişti.
Sadık abinin ütüsüz kıyafetle gezmesine asla müsaade etmezdi.
Renk renk çiçeklerinin yaprağı asla büzüşmez ama son baharda dökülen her yaprağı için de gözyaşı dökerdi Melek abla.
Çok duygusal olduğu kadar da şakacı ve neşeliydi. Yanında sıkılmak kelimesi telaffuz dahi edilmezdi. Sadık abinin kahkaha sesleri mahalleyi doldururdu bazen.
O güldükçe bizlerin de yüreği ısınır, "Allah her eve bir Melek nasip eylesin" diye dua ederdik.
Ve bir gün ansızın;
Melek abla, adı gibi melek olup gitti aramızdan...
Tüm yaşanmışlıkları, tüm güzellikleri, tüm hisleri alarak...
Ve ardında, adı gibi Sadık bir eş bırakarak...
Sadık abi Melek ablayı toprağa vermişti vermesine de o mezarın içine kendisini de gömmüştü sanki.
Sadık abinin bu hali ve eşi Melek ablanın gidişi bana çok sevdiğim merhum yazar Bekir Coşkun ağabeyin "BİR KADIN GİTTİĞİNDE" başlıklı köşe yazısını birebir hatırlatmıştı.
Ne diyordu üstat;
Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar.
Onlar bir gün çekip gittiklerinde,
peşlerinde “yetim-öksüz” kalan çok olur:
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar,
yetim kalmıştır tabaklar...
Bir kadın gittiğinde
hep suyu unutulur saksıların...
Sık sık boynunu büker “sarıkız”.
O, teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz.
Değerini kimse anlayamaz;
krom hac tasının...
Balkon artık sessizdir,
koridor kimsesiz...
* * *
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında;
bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...
Bir anne gider...
Bir dost...
Bir arkadaş...
Bir sevgili...
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde...
Kapı eşiğindeki “Dikkat et...” duyulmaz.
Annesi gitmiştir “geç kalma”nın...
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında...
Ve bir kadın gittiğinde, pek çok “yetim” bırakmıştır arkasında...
*****************
Şöyle düşünüyorum da ne çok değerlerimiz var değerlerini bilemediğimiz, yaşarken kıymetlendiremediğimiz...
Her yıl Dünya Kadınlar Günü'nde canlarına kast edilen kadınlar...
Bahsedilmesi gerekli detaylar varken, ele aldığımız konular...
Haksızlığa, hukuksuzluğa, emek hırsızlığına, zulme karşı dik duran kadınların başlattığı mücadelenin, dayanışmanın günü olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günde yaşama hakkı ellerinden alınan kadınlar...
Bir kadın gittiğinde geride her şeyi yetim bırakıyor ve bir de insanlığı...
Üstat Bekir Coşkun'u rahmetle anarken, tüm kadınlarımızın 8 MART DÜNYA KADINLARI EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ'nü kutluyorum...
...