Filistin; bizim için öteden beri yüreğimizde kanayan bir yara!.. Müslüman Türk milletinin Mekke ve Medine’den sonra, en çok kıymet verdiği mübarek toprakları da bağrında barındırdığı yer; Filistin!.. Filistin’in tarihi oldukça eskilere dayanır. “Peygamberler diyarı” olarak da anılır. Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için son derece kutsal olarak kabul edilen mekânlar da yine buradadır. Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi olması açısından önemlidir. Ayrıca, Peygamber Efendimizin miraç olayının başlangıcı da yine Mescid-i Aksa’dır. Kudüs, Hz.Ömer zamanında fethedilerek, İslâm coğrafyasına katılmıştır. Bu günkü Filistin adı verilen bu topraklar da sırasıyla, Emeviler, Abbasiler, Fatimîler, Selçuklular uzun süre egemen oldular.
1096 yılında bu bölge, Haçlı seferleri sonunda Hıristiyanların eline geçti. Bu bölgede kurulmuş bir Türk Devleti olan Eyyubîler’in ünlü komutanı Selâhatdin-i Eyyübî, Kudüs’ü 1187’de yeniden İslâm topraklarına kattı. Daha sonraları ise, yine bu coğrafyada kurulmuş, başka bir Türk devleti olan, Memlûklar’ın eline geçti (1281). Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sonrasında da (1516) Osmanlıların eline geçti ve 400 sene Osmanlı idaresinde kaldı. Bu günkü Filistin’in de içinde bulunmuş olduğu bu topraklar; sizin anlayacağınız, tam 700 yıldan fazla bir süre, Türklerin idaresinde kaldı. Kısacası; taşı ve toprağı ile bu toprakların her bir metrekaresinde, Türk’ün kanı, alın teri ve göz yaşı vardır!.. Kıymetli okurlar! Sözü fazla uzatmadan, yüzyıllarca üç kıtada İslâm’ın bayraktarlığını yapan bu necip milletin, İslâm’a bakış açısını da çarpıcı bir şekilde ortaya koyması hasebiyle, şu tarihi anekdotu, izninizle sizlerle paylaşmak istiyorum...: Osmanlı Cihan Devleti’nin son demleri… Canını ve ülkesini kurtarmak için, bindiği atının üzengisini öpen imparatorların, gizli anlaşmalarla Osmanlı’yı tarih sahnesinden silmek için fırsat kolladıkları yıllar!..
Devir; II.Abdülhamit Dönemi!.. Koca İmparatorluk, adeta can çekişiyor! Dış borçlar alabildiğine artmış, yıllarca süren savaşlar, devleti çökertmiş, halkı da canından bezdirmişti. İşte böylesi bir dönemde, bu günkü Siyonizmin de fikir babası olan, Avusturyalı Yahudi bir gazeteci Thedor Herzl; çökmekte olan devleti de ayağa kaldıracak tekliflerle, Abdülhamit’in huzuruna varıyor! Thedor Herzl, Osmanlı Devleti’nin bütün dış borçlarını ödeyeceklerini ve 5 milyon da altın vereceklerini, bunun karşılığında da Filistin’de yurt edinebilmeleri için, küçük bir miktar toprak satın almak istediklerini Ulu Hakan’a teklif ediyor! Bu teklife sinirlenen II.Abdülhamit; “Ben bir karış toprak dahi satmam. Çünkü, bu vatan bana değil, milletime aittir. Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazinelerini kucağıma dökseler, size bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan, para ile satılamaz… Derhal burayı terk edin!.. Defolun!..” diyerek, Thedor Herzl’i huzurundan kovuyor…
Sultan Abdülhamit Han, o dar günlerde bile, hiçbir şekilde Filistin'i pazarlık konusu dahi yapmadı. Filistin'in tamamını “padişahın şahsi arazisi” ilân etti ve Yahudilere de her türlü toprak satışını yasakladı...
Saygıdeğer okurlar! Şimdi... Şimdi, gün oldu devran döndü! Türkler, zamanla bu coğrafyadan atıldı!.. Ya sonrası... Sonrası malûm!.. “Coniler”in at oynattığı bir Ortadoğu!.. Mazlum bir Filistin!.. Mahzun bir Kudüs!.. Ve... meydan; İsrail’e kaldı!..
Sevgili okurlar! Tarihçiler; “Anadolu’da Türkler olmasaydı, yaklaşık 200 yıl süren Haçlı Seferleri sonrasında İslamiyet, Arabistan yarımadasına sıkışıp kalacaktı” derler… Geçmişte Anadolu Selçuklu Devleti ile Osmanlı Devleti’nin yüklenmiş olduğu bu misyonu, günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti’nin üstlenmesini kim istemez?..
Peygamber Efendimizin, İstanbul’un fethi dolayısıyla övmüş olduğu bu necip millete, İslâm’ın bayraktarlığını “yeniden üstlenmesi” misyonu!..
Ne dersiniz?.. Çok yakışmaz mı sizce de?..