Sırbıstan başbakanı
Sırbistan başbakanı Vucevic, 1974 doğumlu. 2 Kasım 2024’te bir tren istasyonundaki beton sundurmanın çökmesiyle 15 kişi öldü. Vucevic şöyle diyebilir; “bu bina daha ben doğmadan 10 sene önce yapılmış. Bunun herhangi bir sui istimal sonucu çürük yapılmış olmasından ben nasıl mesul olabilirim. O zamanki belgeleri ortaya döküp sorumlu müteahhit-kontrolör-belediye-bakanlık kim varsa bunlardan hesap soracağım. Ben sütten çıkmış ak kaşık kadar bu işte masumum.” Doğru gibi görünüyor. Madem idareci oldunuz, devletin tüm imkanları elinize verildi; işler rutin devam ediyor, olay yok. Yat aşağı keyfine bak modunda zaman mı dolduracaksınız. Ortada fıldır fıldır döneceksiniz. Ne eksik olabilir, vatandaşa sıkıntı veren ne var ve bunu nasıl suhulete çevirebilirim diye araştıracaksınız. Vucic olayından gidelim: başbakan şunu deseydi; bir beton yapının ekonomik ve güvenli ömrü 40-50 senedir. Yaşı 40’ın üzerinde olan binalar kontrol edilsin ve sağlam raporu alamayanlar yıkılsın. Bunu kendi bilemiyor olabilir ama sınırsız sayıda danışman alma yetkisi var. Her konuda ülkedeki eksiklikleri görecek, raporlayacak uzmanları istihdam edebilir. Bir başbakanın bahane uydurma lüksü olamaz. Nitekim istifa etmek zorunda kaldı. Hazret i Ömer Radiyallahu Anh hakkında Mehmet Akif’in şiirinde bunun özeti olabilecek bir cümle ile tüm bahanelerin önünü kapatacak bir ölçü veriliyor. Ne kadarına gücü yeterse, bir idarecinin nihaî hedefini gösteriyor; “idaremde bir kurt bir kuzuya saldırsa, Allah bunun hesabını benden sorar.” Var mı bir bahane kokusu. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Şablonu vermiş oldum. Şimdi gelelim bizim ülkemize. İki olayı irdeleyip bir kaç şablon çıkaralım.
Birincisi şu meşhur köpek terörü. Her gün bir acı haber okuyoruz. Her sene yüzlerce vatandaşımızı köpek terörüne kurban veya ağır yaralı veriyoruz. Köpekleri ortalıktan çekme yetkisi ve vazifesi belediyelere verilmiş. Bir yerde köpek saldırısından bir çocuğumuz vahşice katlediliyor. Bunun mesulü olan; yukardan sayalım; belediye başkanı, o birimden sorumlu başkan yardımcısı, zabıta müdürü, belediye veterineri vs. hiç biri ne suçu üzerine alıyor ne de istifa eden oluyor. Be hey vicdansızlar haydi kanundan kendinizi kurtardınız, hiç mi vicdanınız sızlamıyor ki “bu çocuğumuz, benim vazifemi savsaklamam yüzünden öldü” demiyorsunuz. Akşam başınızı nasıl rahatça yastığa gömüp uyuyabiliyorsunuz. Yukarı çıkmaya devam edelim. İç işleri bakanı da şöyle diyip kenara çekiliyor; “biz kanun çıkardık, yetki ve sorumluluğu belediyelere verdik. Bir köpek saldırısı olduğunda, mağdur olan kişi belediye aleyhine dava açar, hakkını arar. Yüksekova’da ölen kızı ben mi koruyacağım.” Ne kadar doğru görünüyor değil mi. Hukuk ve mahkeme, ölen çocuğumuzu geri mi getirecek? Sayın bakan, neden şunu demiyorsunuz; bir yerde bir köpek saldırısı olursa, vazifesini savsakladığı için o belediye başkanını alır, yerine kayyım atarım. Bir savcı da o belediye başkanı aleyhine re’sen dava açsa ki; “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermiştir”. Bakın bakalım ne oluyor. O belediye başkanı koltuğunda oturabiliyor mu bir görelim. Teröre yardım ve yataklık diye, rüşvet ve yolsuzluk diye il belediye başkanlarını alıp yerine kayyım atayabiliyorsunuz. Köpek teröründen daha âlâ terör mü olur? Her sene yüzlerce insan vahşice ölüyor, ağır yaralanıyor, ağır psikolojik travma yaşıyor, ne bir belediye başkanı, ne bir sorumlu başkan yardımcısı istifa etmek nezaketinde bulunmuyor. Yuh denmez de ne denir. Bu terörün birmesinden en üst seviyede bakan sorumludur ve bunu çözemiyorsa nazikçe gitmelidir zira elinde her türlü tedbiri alacak yetkiler var. Bu terörü önleyecek kuralları çıkaramıyorsa-çıkarmıyorsa-var olan kuralın uygulanmasını sağlayamıyorsa, o zaman kimse kusura bakmasın ama bunun adı iş bilmezliktir.
Gelelim otel faciasına; Vucic olayında olduğu gibi; İç İşleri bakanımız, Kültür ve Turizm bakanımız ve dahi Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanımız bir ağızdan şunu diyebilirler; “bu otel, 1998’de yani 27 sene önce açılmış. Ben o tarihte daha gencecik, sıradan bir devlet memuruydum. Otelin yapılma aşamalarından hiç birinde ne mesuliyetim ne de haberim yoktur. Bu sebeple bu faciada ben, sütten çıkmış ak kaşık kadar temizim. Nitekim de öyle demiyorlar mı? Koro halinde şunu diyorlar. “Faciadan sorumlu her kim veya kimlerse, onu bulup çıkaracağız ve adalet önünde hesap vermesini sağlayacağız. Sonunda, ölen 78 kişi dirilip geri gelecek! Bizden başka birileri bu işten sorumludur ama biz acayip şekilde masumuz.” Sayın bakanlarım, mesul sizsiniz, kimi arıyorsunuz ki. Neden kendinize şunları sormuyorsunuz; binlerce otel ve buralarda kalan milyonlarca yerli-yabancı turist var yani rakamlar devasa boyutlarda. Böyle bir sektörde sadece yangın değil her açıdan hangi güvenlik tedbirleri var, kalanların can güvenliği, bilgi güvenliği, gıda güvenliği vs. konularında olması gerekip de olmayan neler var, bunları nasıl acilen telafi edebiliriz, çıkması gereken kanun-yönetmelik-kurallar nedir, vs. vs. Hangi bakan, hangi otel hakkında ve bu sektörün eksikleri konusunda bir kez olsun bir araştırma yapmış mıdır, eksik gördüklerini nasıl telafi yoluna gitmiştir? İlla bir sıkıntı olacak, sonra buna bir mesul bulacak ve işten sıyrılıp çıkacak mısınız? Hiç mi savsakladığınız bir konu yok, hep suçu başkalarına atıp o makamda oturmaya devam mı edeceksiniz? Hep facialardan sonra mı mesul arayacaksınız, o faciaların önlenebilir olmasında hiç mi dahliniz yok.
Maalesef ülkemizde istifa kültürünün zerresi yok. Maden faciası olup yüzlerce madenci ölüyor, çalışma bakanı, enerji bakanı bir suçlu bulup kenara çekiliyor. Ne oluyoruz yahu. Oraların kontrol sistemini kurmak ve idamesini takip etmek sizin vazifeniz. Hep tribünlere oynuyorsunuz ama artık tribünlerde adım atacak yer kalmadı. Bir gün o tribünler de çökebilir sonra Allah korusun eliniz filan çizilir, gözünüze toz kaçar dikkat edin.
Sırbıstan Başbakanı
Sadettin ŞAHİN
Yorumlar