İçimdeki ukde Hüsn-ü hat! Aharlı kağıtlar üzerine is mürekkebi ile kamış kalemlerle yazılan zarif, estetik yazılar. Sanatın zirvesi... Abdestsiz kalemi eline almayan, o kamış kalemlerin kırıntılarını vefat ettiklerinde yıkanacakları suyu ısıtırken altında yaksınlar diye biriktiren hattatların manevi duygularının aynadaki yansıması. Arama motoruna Hüsn-ü hat yazdığımızda pek çok yerde kaligrafi ile eş anlam verildiğini görüyoruz. Aslında  kaligrafi, Latin alfabesi ile güzel yazı yazma sanatıdır. Dini içerikli olmayan ama Arap harfleri yazılan güzel yazıları da kaligrafi olarak nitelendirebiliriz sanırım. Ancak Hüsn-ü hat Kur’an-ı Kerim’i yazmanın önemine işaret eden hadislerin ışığında, olağanüstü özellikler kazanmış yazının, yazmanın bambaşka bir boyutudur. Şöyle ki Araplar İslamiyet’ten önce de yazıyı  biliyorlardı. Bu yazı Kur’an-ı Kerim’in ve hadis-i şeriflerin yazıya geçirilmesi ile önem kazandı ve üsluplaştırılmaya başladı. Deyim yerindeyse bu aşamadan sonra, Kur’an-ı Kerim yazısı ortaya çıkmıştır. Yazı  Peygamber efendimizin (S.A.V.) vahiy katiplerinden olan H.z Ali’nin dokunuşlarıyla, Allah(CC) Rasulunun verdiği ölçüye nispetle, harfler birbirine eklendiğinde estetik bir görünüm kazanmıştır. Bu nedenle H.z Ali(R.A)hattaların piri olarak adlandırılır. Onun döneminde devletin, dolayısıyla ilimin, kültürün merkezi de Kufe’ye taşındığı için bu yazı stili kufi yazı olarak adlandırılır. Kufi hattı, geometrik formu ve köşeli olması itibarıyla mimariye de en uygun hat çeşididir. İslam coğrafyasındaki pek çok tarihi eserde tercih edilmiş, yer almıştır. İstanbul’un fethine kadar yazı çeşitli aşamalardan geçmiş; bu tarihten sonra ise Osmanlı devletinin kültür ve sanatın merkezi olmasına paralel İstanbul  hat sanatının merkezi olmuştur. Burada hattatlar yazdıkları metinlerin önemine binaen adeta ruhlarını katarak eserlerini şekillendirmişlerdir. Osmanlı hat mektebinin kurucusu kabul edilen Şeyh Hamdullah ve ondan yüz elli yıl sonra yaşayan, asırlardır Müslümanlar tarafından çok tercih edilen Mushaflarına ilaveten hattatlar tarafından en çok yazılan ve çok da rağbet edilen Hilye-i  Şerif yazma geleneğinin gerçek kurucusu Hafız Osman’dan itibaren günümüze kadar tarihe mal olmuş hat sanatçılarının hayatlarını incelediğimizde; çok meşakkatli  yıllarca süren talimlerin ve gayretlerinin sonucunda  bu sanatı yapabileceklerine dair icazet alabildiklerini görürüz. Onların bu yoğun gayretlerinin sonucunda tüm dünya’da “Kur’an-ı Kerim Mekke’de indi, Kahire’de okundu, İstanbul’da yazıldı” diye söylenegelmiş,  başarıları tescillenmiştir.

Kendi payıma söyledim ya içimdeki ukde diye… Benim payıma hat sanatının sadece kültür ve bilgisini öğrenmek düştü. Bir de geçip giden yıllara rağmen hevesimi kaybetmeden ucundan köşesinden bir yerden bu güzelliğe dahil olmaya çalışmak. Kim bilir belki bir gün…