Görünen o ki; -önümüzdeki günlerde- Türkiye’nin huzuru çok bozulacak! 2011 yılı, Türk milleti için –maalesef- tarihi bir dönüm noktası olacak!.. Saygıdeğer okurlar!.. Şu an meclis çatısı altında bulunan BDP denen ve etnik kökene dayalı siyasi partinin, bölücü örgütün temsilcisi olduğunu hâlâ bilmeyen var mı? Hâlâ, PKK-BDP’nin nihaî hedefinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik olduğunu bilmeyen, görmeyen, duymayan kaldı mı!.. Yıllarca AB’ye gireceğiz diye, millî birlik ve beraberliğimizi hiçe sayan kararlara imza atanlar, düşünsünler şimdi! AB normları, kriterleri, uyum yasaları diye diye, bölücülere taviz üstüne taviz verenler, bu milletin yıllarca bu günlere gelmesine sebep olanlar, rahatlar mı şimdi?!.. “Siyasi risk alınacaksa, almaya da hazırız” diyerek; -ne olduğu belli olmayan ve ortada kalan- sonuna kadar “açılım”da ısrar edenler, (açılımın gölgesi altında) çizilen bu “ayrışım” tablosundan memnunlar mı şimdi?!.. Sevgili okurlar! Devlet; milletin bekası için vardır. Milletinin varlığını, birliğini, bütünlüğünü korumak onun aslî görevidir. Devlet; iç ve dış düşmanlara aman vermez! Hainlere kol kanat germez! Onlara fırsat ve cesaret de vermez! Devleti ayakta tutan, onu yaşatan ve geleceğe taşıyacak olan da “hukuk”tur! Devleti tartışmasız kılan, güçlü kılan da “hukukun üstünlüğü”dür. Günümüz devlet anlayışında hukuk; devletin vazgeçilmezidir. Hukuk; herkes içindir. Sınırsız bir özgürlük, hiçbir dinde, ideolojide, yönetimde, günlük hayatta söz konusu değildir. Devlet, halkının rahatı ve huzuru için, birey(ler)in istek ve hareketlerini zaman zaman kısıtlar! Dolayısıyla, hukukun üstünlüğüne inanmış hiçbir devlette “özgürlük” “sınırsız” değildir. Aziz okurlar! Defalarca yazdım, defalarca her ortamda söyledim: ‘Türk’ü, Kürt’ü, Alevi ve Sünnisi… ile biz biriz, beraberiz… Ayrılıkta azap, birlikte rahmet vardır’ diye!.. 

Aklı selim düşünen, her bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının da “ortak düşüncesi” bu olmalı değil mi? Bin yılı aşkın bir zamandan beri, bu güzel coğrafyada -hep birlikte- bir arada yaşamadık mı? Düğünde, dernekte; savaşta, barışta; camide, okulda bir ve beraber olmadık mı? Birlikte ağlayıp, birlikte gülmedik mi? Bu milleti parçalamak isteyenlerin, yüz yıllar öncesinden ortaya koydukları bu sinsi tuzağı –hâlâ- bilmeyeniniz, duymayanınız var mı?!.. *** Mevcut anayasamızın değiştirilmeyecek hükümleri arasında yer alan 3’üncü maddesinde; “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” denmesine rağmen, siz “üniter yapı”yı bozacak başka bir dili “resmî dil” olarak kabul edip, bunu da uygulamaya sokarsanız anayasayı çiğnemiş olmaz mısınız? Bu suç cezasız kalır mı?.. “İki dilli hayat” kim(ler)in hayrına dokunur?!.. Yaşama şansı olur mu? Kabul edilebilir mi? Kardeş kavgasını bütün yurt çapına yaymaz mı? Bu milleti, bu devleti parçalamaz mı? Bin yıllık kardeşliği bozmaz mı?.. Allah aşkına, siz bu sorulara olumlu cevap verecek, aklı başında bir insan bulabilir misiniz?!.. Sevgili okurlar! Felaket tellâllığı yapmak bizim tarzımız değil! Lâkin, deve kuşu misâli başımızı kuma sokacak artık hâlimiz de kalmadı! Saklamaya, gizlemeye; evelemeye, gevelemeye gerek yok! Tehlike, “geliyorum” demiyor artık!.. Resmen, tehlike “geldi!” Gidişat, hiç de hayra alâmet değil!.. Ateşle oynanıyor!.. Memlekette yangın var! Yangına körükle gidenler var!.. Bundan da fayda umanlar var! Ümitsizlik bize göre değil! Söylemeye dilimiz varmıyor ama, -inşallah, biz yanılırız- “zor günler” kapıda!.. Ne diyelim; Allah, sonumuz hayır getirsin. Cenab-ı Allah, bu milleti korusun; yâr ve yardımcısı olsun!..