Osman Yüksel Serdengeçti, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” hadis-i şerifini kendisine düstûr edinen ve bunun ışığında mücadelesini keskin kalemiyle veren bir dava adamıdır.

Üniversite son sınıfta öğrenciyken 3 Mayıs 1944 olaylarına karıştığı iddiasıyla tutuklanır. Öğrenimi yarıda kalır. Bir süre sonra mahkeme kararıyla suçsuz olduğu anlaşılınca serbest bırakılır. Serdengeçti, yarıda kalan öğrenimine devam etmek ister fakat ilgili makamlar buna izin vermez. Bunun üzerine dönemin Millî Eğitim Bakanına hitaben, “Yüksek Vekâletin Alçak Vekiline” başlıklı bir dilekçe yazar. Bu dilekçe tekrar tutuklanmasına sebep olur.

Daha sonra “Bir Fakültenin İçyüzü” başlıklı yazısından dolayı da tutuklanır fakat o, bunlardan pişmanlık duymaz. Aksine vazifesini yaptığını, huzur içinde olduğunu, amacının hakikatin kurtulması olduğunu, hakkın ve adaletin tecellisini istediğini ve bunlar için serden geçtiğini mahkemede haykırır.

O dönemde haksızlığa boyun eğmeyen hatta tahammül edemeyen bu efsanevî adam kimdir?

Asıl adı Osman Zeki Yüksel’dir. 1917 yılında Antalya’nın Akseki ilçesinde doğar. İlkokulu Akseki’de, ortaokulu ve liseyi Antalya’da bitirdikten sonra 1940’ta Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümüne kaydolur. 1965-1969 yılları arasında Adalet Partisi, Antalya Milletvekilliği yapar. 10 Kasım 1983 tarihinde Ankara’da yakalandığı Parkinson hastalığından kurtulamayarak vefat eder.

1947’de Serdengeçti dergisini çıkarır. Amacının; bu vatan için toprağa düşenlerin çocuklarını bu topraklar üzerinde bahtiyar görmek, milletimize imanını, haklarını iade etmek ve mukaddesatını gasıpların elinden kurtarmak olduğunu söyler. Dergideki Serdengeçti imzasıyla çıkan yazılarından dolayı da bu soyadıyla anılır.

Serdengeçti’nin bugün için de geçerliliğini sürdüren kültür hakkındaki düşüncelerine kulak verelim. Bu yazılar, Serdengeçti’nin kitaplarını okumak için başlangıç olsun.

“Dün Çanakkale’yi geçemeyen kuvvet, bugün başka kanallardan, başka usullerle kolayca geçmesini biliyor. Dikkat! Tehlike var!..” diye bizleri ikaz ederek kültürümüzün yabancı kuvvetler tarafından yozlaştırılmasına karşı dikkatli olmamız gerektiğini belirtir. Bir milletin zorla, kılıç kuvvetiyle yok edilemeyeceğine değinerek milletlerin ancak başka milletlere benzemeye çalıştıkları ve onları körü körüne taklit etmeye kalkıştıkları zaman boyun eğeceğini, onlar tarafından temsil edileceğini söyler.

Ayrıca Avrupa’nın ilim ve tekniğini almamız gerekirken bunlardan evvel âdetlerini, zevklerini, balolarını aldığımızı belirtir. Bunun sebebini, kültür emperyalistlerinin usul değiştirmelerine bağlar. Kültür emperyalizmine, kafamıza ve kalbimize ayak basanlara karşı gelmek, millî kültür sınırlarını bir Mehmetçik heyecanı ve imanıyla müdafaa etmek gerektiğini söyler. Bu müdafaanın ise bize, milliyetçi münevver Türk gençliğine düştüğünü vurgulayarak kurtuluş yolunu da çizmiş olur aynı zamanda. Bu gençlik, Necip Fazıl’ın ifadesinde anlam bulan “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!” şuurunda olan bir gençliktir.

Bugün asıl Serdengeçti’yi eserleriyle tanımaya çalışalım. Onun kitaplarıyla kültür köprüsü kurulabilir, gelecek güzel günlere o kitapların ışığıyla gidilebilir ancak. Öncelikle okunması gereken birkaç kitabının içeriğinden bahsedelim.

“Bir Nesli Nasıl Mahvettiler” adlı eseri “Buhranlar, hüsranlar içinde çırpınan, hayatı facialarla dolu, ayarsız, kararsız genç neslin serencamı”nı konu alır. Bunun yanında Kurtuluş Savaşı’ndan galip çıkmamıza rağmen, mağlup devletlerin kültürlerini ve zihniyetlerini savaştan sonra milletimize nasıl sirayet ettirdiklerini örnekleriyle anlatır.       

“Gülünç Hakikatler”de bazı hakikatleri farklı bir perspektiften inceler. İnancın mücadelesini kendisine has ince, zengin esprilerle dolu yergileriyle sürdürür. Bir döneme, ince bir duyarlılık, keskin bir bakışın ışığı altında yaklaşır. Bu kitabı okurken gülümsemenin yanı sıra içimizi yakan bazı hakikatleri de öğrenme imkânı buluruz.

“Bu Millet Neden Ağlar” adlı kitabında, milletin ağlama sebebini irdeler. Bu milletin büyük mazisini, canını, cananını kaybettiği için ağladığını belirterek milletimizin dertli ve âşık olduğu kanaatine varır. Milletin için için ağlamasının izlerinin halk ve harp türkülerine nasıl yansıdığını anlatır. Bu milletin ağlamasını dindirmek isteyenlerin okuması gereken bir kitaptır.

“Mabetsiz Şehir” adlı eserinde, Ankara’nın Yenişehir kesimi kastedilir. Dikmen’den tren yoluna, TCDD hastanesinden Cebeci’ye kadar olan kesimde cami, kilise ve havra olmadığından buraya 1952 yılında “Mabetsiz Şehir” denilirmiş. Kitapta bunun hikâyesinin yanı sıra milliyetçiliğe, çocukların nasıl yetiştirildiğine ve kültür emperyalizmi gibi önemli ve ilgi çekici konulara değinilmiştir.

Serdengeçti gibi “i’lâ-yı kelimetullah” davasına hizmet edenler ve onların yaptığı büyük hizmetler her zaman anılmalıdır. Çünkü onlar haksızlığa boyun eğmeyen büyük davanın unutulmaz fedaileridir. Bu dava adamlarının isimlerinin ve hizmetlerinin Bâkî’nin aşağıdaki beytinde ifade edildiği gibi sonsuza kadar yaşaması dileğiyle…

“Minnet Hudâ’ya devlet-i dünyâ fenâ bulur

Bâkî kalur sahife-i âlemde adımız”

Kırıkkale Atatürk Anadolu Lisesi

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni