Siyasetçi zeka sahibi olmalı, esprili, eleştiriye açık, Nüktedan olmalı, bilgisi görgüsü, nezaketi ve nezaheti ile örnek insan olmalıdır. Tıpkı rahmetli Osman Bölükbaşı gibi seçim meydanında söylediği şu tarihe geçen “sapı çok denesi yok hemşerilerim” sözü siyasi zekanın bir göstergesidir. Espri yapmak zeka işi muhakkak, Hele hele espri yapan siyasetçi ise o gerçek siyasetçidir. Rahmetli Osman Bölükbaşı ile İsmet Paşa bir uçak yolculuğunu beraber yaparlar. Yanlarında da torunu, İsmet Paşa torununa derki git Osman amcandan para iste. O da gelip Osman amca bana para verirmisin der. Ne yapacaksın oğlum parayı? -Köylülere atacağım sevinsinler der . Osman Bölükbaşı cevabı patlatır : -Git dedeni at bütün Türkiye sevinsin. Der işte siyasi zeka bu karşındaki insana hakaret bile edecek olsan bunun daha diplomatik yolunu kullanmak lazımdır. Ülkenin yönetin yolu olan siyasetten bir şekilde uzak durmamız mümkün değil tabiî ki siyaseti üslubu ile yapmak, ahlaklı yapmak Türk’ün töresinden gelir. Son günlerde hem yerelde hem de genel siyasette üslubu ile siyaset yapmayan yapamayan siyasetçiler türedi. Küfürle, hakaretle siyaset yapanlar ortalığı allak bullak etmeye başladılar. Hele Ramazan ayı içerisinde yok ben seni başbakan yaptım,sen beni akladın, sen okyanus ötesi uşağısın,sen hırsızsın, sen uyuşturucu kaçakçısısın tartışması ayyuka çıktı. Ortada şeref pazarlıkları kol geziyor siyaset hiç bu kadar seviyesiz hale gelmemişti. Biri birine hırsız derken öbürü şerefsiz diyor. İnsanlar acaba kendinde olmayan meziyetlerle mi başkasını itham ediyor diye düşünmeden edemiyoruz. Bu tartışmalar arasında birileri MHP’nin nerede olduğunu soruyor. Oysaki hırsızla şerefsiz kavgasının içinde olması mümkün olmayan Sayın Dr. Devlet Bahçeli siyaseti her zaman ilkeli yapmış önce ülkem sonra partim sloganı ile gündelik seviyesiz siyasete karışmamıştır. |4|3|Hedef, Devlet!|Şeytandan aldıkları ilhamla kendilerini insanlığın efendileri(!) olarak gören sapkınlar, bir yandan küreselleşme maskesi altına gizledikleri ve adına ( şimdilik ) yenidünya düzeni dedikleri krallıklarını inşa ederken; bir yandan da gelecekte bu krallığa tehdit oluşturacağını düşündükleri tüm devletleri parçalara ayırıp küçültme peşindeler! Devlet, bütün güçleri bünyesinde toplayan bir mekanizmadır ki bu mekanizmanın akıllı, cesur ve adaletli bir yöneticinin eline geçme düşüncesi sapkın sömürgenlerin işine gelmemektedir! Her ne kadar bugün; İslam coğrafyası başta olmak üzere sömürülen tüm devletlerin başında bulunan kuklalar efendilerine hizmette kusur etmeseler de bu hep böyle gitmeyecektir! Her türlü şeytanlığa rağmen gözü açılan ve canına tak eden bir millet, gelecekte isyan bayrağını çekip kuklaları alaşağı ederek sömürü krallığının karşısına dikilebilecek ve bu konuda diğer devletlere de örnek olabilecektir! 

 Fakat söz konusu devletler şimdiden küçük parçalara ayrılırsa, ilerde bir devletçik kontrolden çıksa bile ciddi bir tehdit oluşturamayacağı gibi krallık güçleri tarafından kolaylıkla tekrar hizaya sokulacaktır! Kaldı ki devletler parçalanırken ölesiye düşman edilen halklar birbirlerini boğazlamaktan krallıkla uğraşmaya vakit ve güç bulamayacaklardır! 11 Eylül dümeniyle uygulamaya konulan Bop’un demokrasi maskesi kısa sürede düştüyse de; içinde Türkiye’nin de olduğu 24 ülkenin sınırlarının neden değiştirilmek istendiği hep tartışmalardan uzak tutularak geçiştirildi! Öyle ya AB(D) ve İsrail neden durup dururken bu ülkelerin sınırlarıyla oynuyordu? Amaç sömürmekse zaten sömürüyorlardı! Kimsenin kara kaşına ve kara gözüne de vurgun olmadıklarına göre , neden ?! Suret-i haktan gözüken ılıman din tâciri cemaat neşriyâtı da dâhil, uzaktan kumandalı basın-yayın kuruluşlarının yal düşkünü yazar-çizerleri, demokrasi yalanı tutmayınca işi enerji yollarının güvenliği hikâyesine döktüyse de; biz biliyoruz ki Bop, vampir krallığının inşası için yapılan bir tesviye hareketidir! Büyük devletleri küçük parçalara ayırma planının ilk adımı olan Bop, Ortadoğu ile sınırlı olmayıp bütün dünyayı içine almaktadır! Çünkü bu sapkınlara göre kendi krallıklarından güçlü ve büyük hiçbir devlet kalmamalıdır! Krallıkları için birinci derecede tehdit olan islam devletleri parçalandıktan sonra sıra kapitalist kalelere gelecektir! Her ne kadar bu kaleler, onların ( bugün için ) en güçlü silahıysa da , bu silah yarın bir gün kendilerine dönebilecektir ! O yüzden, nasıl ki komünizmle işleri bittiğinde onu tedavülden kaldırdılarsa; zamanı geldiğinde kapitalizmin de fişini çekeceklerdir! Kapitalist kalelerin yıkılması sanıldığından çok daha kolay olacaktır! Kapitalizmin harcı paradır ve para son yılarda tüm dünya ölçeğinde, bu sapkınların elinde bulunan dev şirketlere akmaktadır! Şu anki kriz parayla oynayanların çıkardığı ve kapitalist bloklaşmayı amaçlayan suni bir krizdir! Şartlar yeterince olgunlaştığında bloklar çarpıştırılacak ve ortaya küçük devletçikler çıkacaktır! Irak ve Afganistan gibi ülkeler fiilen işgal ve istila edilip bölünürken; Türkiye gibi köklü devlet geleneği olan ülkelerde öncelikli hedef ( yönetim eliyle ) halkın gözünde devletin otoritesini ve saygınlığını sıfırlamak olmuştur! devletin gücünü kaybetmesi demek çok başlılık demektir ki , bu bölünmeyi kaçınılmaz kılar ! Türkiye’de devlet otoritesine saldırı, Reha Muhtar’ın “ Nerde bu devlet ” çığırtkanlığıyla başladı ve kim ne derse desin bunda amaç üzüm yemek değildi! Bunu, milleti devlete küstürmeyi amaçlayan 28 Şubat süreci izledi! Bu süreçte ( güya ) haksızlığa uğrayanların daha sonra iktidar yolunda önü açılarak; 28 Şubatçılardan intikam alıyormuş görüntüsü altında devleti alabildiğine yıpratmaları sağlandı / sağlanıyor! 

Gerek 28 Şubatın gerekse (sözde) ergenekonun asıl mağdurları vitrindeki tuzu kurular değil, ordu ve devlet kademelerindeki milliyetçi ve vatansever kadrolar ile Türk milleti olmuştur! Bundan sonraki muhtemel adım ( sözde ) ergenekon kapsamında yıpratılan tuzu kuruların iktidar yapılarak hesaplaşmanın ve ayrışmanın derinleştirilmesi olacaktır! Türk milletini ve devletini sadece Türk-kürt olarak ayırmak yetmezdi! Irak’ta olduğu gibi en az üçe bölmeleri gerekiyordu! 28 Şubat ve (sözde ) ergenekon sürecini yönetenler, İslam dinini öcü olarak görenlerle, dini kendi dar kafalarındaki kalıplara hapsetmek isteyenleri kullanarak; Türk milletini ve devletini din üzerinden bölmenin hesabı içerisindedir! Dîniyle de, devletiyle de, gözünün bebeği olan ordusuyla da barışık olan bu milletin; devletini bu iki anlayıştan da kurtarması ivedilikli bir zorunluluktur!