Sağlıklı bir insan nefes alışveriş faaliyetlerini burnundan gerçekleştirir. Burnumuzun koku almak kadar önemli bir başka görevi de nefes almaktır. Burnumuzdan içeriye her gün bir oda dolusu hava girer. Ancak burun, içi boş bir boru gibi aldığı havayı doğrudan akciğerlerimize geçirmez. Önce akciğer gibi kıymetli ve hassas bir organ için hazırlanması gerekir. Ancak burunda meydana gelen tıkanmalar, burun içindeki kemiklerin aşırı büyük veya dengesiz olması, aşırı mukoza varlığı gibi sebepler burundan nefes almayı neredeyse imkansız kılmaktadır. Bu uyku hali dışında çoğu zaman kontrol edilebilir olsa da uyku durumunda kaybolan kontrole paralel olarak birey ağızdan nefes almaya başlayarak vücut dengesini bozmaktadır. Halk arasında 'burun etleri' olarak bilinen, 'konka' adı verilen, burun boşluklarının yan taraflarında bulunan oluşumların bu konuda çeşitli görevleri vardır. Buruna giren hava, konkaların arasından geçer. Bu geçiş belirli bir zaman aldığından bu sürede burundan alınan hava, ağızdan alınan havaya göre daha etkili olarak ısıtılır. Ayrıca yine bu yapıları oluşturan hücrelerin üzerinde bulunan ince 'titrek tüyler' sayesinde, havada bulunan tozlar, polenler ve bakteriler filtre edilir. Burada yapışkan özelliği bulunan salgılar da (mukus örtüsü) havada bulunan alerjen ve mikropların büyük çoğunluğunu tutar ve akciğere gitmelerini önler. Burnumuzun bu arıtma ve iklimlendirme işlevleri, akciğerlerimiz ve genel sağlığımız için çok önemlidir.

Şu işe bakın burnumuzun dibinde daha doğrusu içinde, insan aklının alamayacağı kadar hassas bir klima varmış da haberimiz yokmuş!

Ağzımızdan aldığımız nefes ise filtresiz olarak ciğerlere iner; havada bulunan partiküllerin ve mikropların bedenimize girmesi kaçınılmazdır. Ağızdan nefes almanın oluşturduğu komplikasyonları engelleyebilmek adına çeşitli ameliyatlar yapılmaktadır. Burunda fazla büyüyen et ve kemik varlıklarının alınması, birey bu durumdan kurtarsa da ameliyat sonrası kendisini alıştırmadığı sürece tekrarlamasının önü açılmaktadır. Birey eğer kendini alıştırmaz ise özellikle uyku halinde kaybolan kontrol çerçevesinde açık kalan ağızdan nefes almak, burnun dizaynında yine olumsuzluklara sebep olacaktır. Bu sebeplerden dolayı her ameliyat sonrası doktorların da önerisi bireyin kendisini sürekli burundan nefes almaya alıştırması şeklinde olmaktadır. Bu bilinçle hareket edilip uyurken bile burundan nefes alarak uykuya dalabilen kişi zamanla ağızdan nefes almayı tamamen unutacak, sağlıklı bir nefes ile sonsuza dek tanışacaktır.

Ağız nefesi kullanan kişilerde başlıca rastlanan şikayet ve hastalıklar;

- Yorgunluk
- Kas gerginlikleri, kas spazmı ve ağrısı
- Konsantrasyon bozukluğu
- Baş ağrısı
- Uykusuzluk, kalitesiz uyku düzeni
- Uykuda kabus görme
- Göğüs ağrısı, göğüs darlığı
- Panikatak
- Kontrolsüz davranış eğilimi
- Sindirim sistemi rahatsızlıkları
- Azalmış gastrokolik refleks (yani kabızlık)
- Gıda intoleransı
- Mide bulantısı
- Şişkinlik
- Yetersiz ağız hijyeni
- Sağlıksız dişler
- Diş eti problemleri
- Ağız kokusu
- Anksiyete
- Değişken, kararsız ve huzursuz zihin
- Yüksek stres hormonu (kortizol) seviyeleri
- Ani beden ısısı değişiklikleri (menapoz dönemindeki sıcak basmaları gibi)
- Tahriş edici öksürükler
- Bedenin farklı bölgelerinde uyuşma ve genel olarak uyuşuk, miskin beden enerjisi
- Omurga ve postür bozuklukları

Ağız nefesi kullanan çocukların gelişiminde çene açıktır, kafa öne doğru eğilir ve pelvis de öne doğru çekilir. Ağızları sürekli açık olan ve ağızdan nefes alıp veren çocuklar için bu ilerideki fiziksel ve zihinsel sağlıkları için büyük sorun teşkil eden bir durumdur. Özellikle Amerika’da ve İngiltere’deki diş hekimleri, çocuklarda ağız nefeslerinin neden olduğu dejenerasyonu önleyici ciddi tedavi metotları yürütmektedir. Oysa ki burnumuzdan aldığımız her nefes bedenimizin eşsiz filtreleme mekanizmasından geçerek ciğerlerimize ulaşır. O yüzden gün boyunca, özel bir nefes egzersizi çalışılmadığı ve aktif spor yapılmadığı sürece, sadece burnumuzdan nefes alıp vermeliyiz.

Haftaya bir sonraki yazımda buluşmak ümidi ile hoşçakalın.


Makbule Pekdoğan