İslam karşıtı ve ırkçı 'DanskePatrioter (Danimarkalı Vatanseverler)' isimli grubun bir üyesi, önce Türkiye'nin Kopenhag Büyükelçiliği önünde, daha sonra da Irak’ın Kopenhag Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim'i ateşe verdi. İslam karşıtı pankart açan ve sloganlar atan gruptakiler, bu anları sosyal medya hesabından canlı yayınladı. Grubun provokasyonları, polis korumasında gerçekleştiriliyordu.

İsveç ve Danimarka'da son dönemde Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar yoğunlaşırken, bu provokasyonlara izin verilmesi tepkiyle karşılanıyor. Danimarka'daki İslam düşmanı ve aşırı milliyetçi bir grup, nisan itibarıyla Türkiye'nin Kopenhag Büyükelçiliği önünde Türk bayrağına ve Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırı düzenlemeye başlamıştı. İslam karşıtı pankart açan ve İslam'a hakaret içeren sloganlar atan grup üyeleri, 21 Temmuz'da Irak'ın, 24 Temmuz'da İran ve Irak'ın, 25 Temmuz'da da Mısır ve Türkiye'nin Kopenhag Büyükelçilikleri önünde Kur'an-ı Kerim yakmıştı. Grup, 28 Temmuz'da Kopenhag'daki bir caminin önünde Kur'an-ı Kerim'i ateşe vermişti.

Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırıları ele almak amacıyla 31 Temmuz'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatının 18 inci Olağanüstü Dışişleri Bakanları toplantısıyla eş zamanlı Danimarka ve İsveç'te yine Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar düzenlenmiş, 1 Ağustos'ta Türkiye, Irak, Mısır ve Suudi Arabistan'ın Kopenhag Büyükelçilikleri, 3 Ağustos'ta ise Türkiye, Irak, Mısır, Suudi Arabistan ve İran'ın Büyükelçilikleri önünde Kur'an-ı Kerim ateşe verilmişti. Grup, 4 Ağustos'ta Türkiye, Irak, Mısır, Suudi Arabistan ve İran'ın, 7 Ağustos'ta da Türkiye, Pakistan, Cezayir, Endonezya ve İran'ın Kopenhag Büyükelçilikleri önünde Kur'an-ı Kerim yakmıştı. Grup, provokasyonlarını Kopenhag dışına da taşırken burada bazı Müslümanların tepkisiyle karşılaştı.

Provokasyonlar, 8Ağustos'ta Türkiye, Cezayir, Pakistan, Endonezya ve İran'ın Kopenhag Büyükelçiliklerinin, 9 Ağustos'ta Türkiye, Pakistan, Cezayir, Endonezya ve İran, 11 Ağustos'ta ise Pakistan, Cezayir, Endonezya ve Fas'ın Kopenhag Büyükelçilikleri önünde sürmüştü. İran asıllı Danimarkalı sanatçı FiroozehBazrafkan da 5 Ağustos'ta Kopenhag'da Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırı gerçekleştirmişti. Bu eylemlerin, polis koruması eşliğinde ve yetkili makamlardan izin alınarak yapılmasına, Türkiye başta olmak üzere birçok ülke tepki göstermişti.

Türkiye’de Neler oldu?

14 Ağustos 2023 Ankara'nın en büyük ve simge camisi Kocatepe Camii'nde uygunsuz kıyafetlerle çekim yapma skandalına imza atıldı. Yönetmen olduğu söylenen bir kişi ile camiye giden kadın model, cami adabından uzak kıyafetlerle poz vererek dini değerleri ayaklar altına aldı. Kısa tişört giyen ve verdiği pozlarda eteğini yukarıya çeken model başörtüsü, takke ve tesbihleri de aksesuar olarak kullandı. Cami adabına uygun olmayan ve en hafif tabirle saygısızlık olan bu görüntülerle ilgili olarak soruşturma başlatıldığı açıklandı.Malatya'daki bir camide çekildiği iddia edilen görüntülerde, genç bir kadın imamın cübbesini giyip cami içerisinde dans ettiği görüldü. O anlar kadının arkadaşı tarafından kaydedilirken sonrasında sosyal medyada paylaşıldı.

Tüm bu yaşananlara karşı bir ders; Sinema endüstrisine atılmış şık bir çalım başlığı ile 2016 yılında yayınlanmış bir dergiye ropörtajveren yönetmen Mustafa AKKAD çağrı filminin çekilme sürecini şöyle anlatıyordu.

            “Ben Halepli bir gümrük memurunun oğluyum.Babam birçok çocuğu aynı anda büyütmeye çalışan yoksul fakat son derece namuslu bir adamdı. 18 yaşıma bastığımda ona Amerika Birleşik Devletleri'ne gidip film yönetmeni olmak istediğimi söyledim. Babam bu düşüncemi büyük bir ciddiyetle dinledi. Bu konuşmanın üzerinden kısa bir zaman geçtikten sonra henüz 18'imde beni Şam havalimanından Los Angeles’a uğurlarken elini cebine atıp, 200 dolar çıkardı ne yazık ki bütün birikmiş param bu oğlum daha fazla olsaydı onları da gözümü kırpmadan verirdim dedi. Sonra diğer cebinden bir kur'an-ı Kerim çıkardı. Mukaddes kitabı avuçlarımın arasına şefkatle sıkıştırırken senin için yapabileceğim tek şey sana bunları vermektir.Diyerek yarım yüzyılı geride bırakan Hollywood macerası bu veda anı ile başlamıştır.”babasının duası, 200 dolar parası ve cep Kur’anı ve yok denecek kadar İngilizcesi ile California Üniversitesinde eğitim almayı başardı. Yoklukla geçen başarılı bir öğrencilik hayatından bahsediyorum. Gündüz okulda geceleri garsonluk gibi bir yığın işle ve elbette hiçbir gece aksatmadan kur’anı kerim okumakla geçti hayatı.

            Mustafa AKKAD büyük bir yönetmen. Hikâyenin buraya kadar olan kısmı sinemayı seven genç bir Müslümanın ülkesinden binlerce Km. ötedeki yabancı bir dünyada kendi hikayesiyle var olma savaşı. Dünya’ya anlam katmış ve yaşamış birisiydi.  Halep’ten Amerika’ya gittiği ilk gün aklında olan neyse işte 1974 yılında o dev projeyi hayata geçirme planı oydu ve ondan hiç şaşmadı.

Önce Suudi Arabistan’a sonra Fas’a gitti. Projesini anlattı, olumlu dönüşler aldı, yaşadığı coşku tarifsizdi. Bir biyografik öyküydü bu! adı da belliydi: Allah’ın elçisi. Hz. Peygamber’in hayatını sinemayla anlatmak istiyordu ve İslam dünyasının iki zengin devletini arkasına almıştı bile.

            İlk anlaşmasını Anhtony Quinn. Hz.Peygamber’in amcası Hz.Hamza’yı canlandıracak olan Quinn’in projeye evet demesi, başta çekingen davranan pek çok büyük oyuncuyu ikna etti. Quinn, İrene Papas’ı, Akkad’daEbu Süfyan rolü için  michaelAnsara’yı ikna etti. Görüntü yönetmenliği için Kwaiköprüsü’nünOscarlı yönetmeni  Jack Hildyard evet demişti. Filmin efsane müzikleri ise “önce altı ay çölde tek başıma yaşamam gerekli, çölü duymalıyım” diyen  Maurice Jarre,Akkad’ın heyecanını görmüş ve bu baş yapıtta rol almayı çoktan kabul etmişti. Başrolünü göstermeyen bir film olarak sinema tarihi boyunca  çekilmiş en ilginç filmlerden biri olarak bütün dünyayı  derinden etkilemiş olan, Türkiye’deki yaygın adı Çağrı filmi, İslami gelenekleri de çiğnemeden Hz.Peygamber’in  hayatını sinemaya aktarma başarısını göstermişti.

            Ancak işler bu kadar yolunda gitmiş değildi. 500 kişilik bir ekiple Fas çöllerinde önce Çağrı’nın savaş sahnelerini çekmeye başlayan Akkad, bir hafta sonra aldığı haberle sarsılacaktı.  Hem Fas hemde Suudi Arabistan hükümetleri verdiği desteği geri çektiklerini açıklayarak Fas hükümeti ülkeyi en kısa zamanda terk etmelerini istemişti. Anthony Quinn ile birlikte Libya’ya geçen Akkad, Muammer Kaddafi ile görüşebilmeyi başardı.Akkad Kaddafi’ye “İslam yeryüzündeki gariplerin dinidir. O da garip geldi ve gariplerin eliyle büyüdü. Fakat sinemada İslam’ın öyküsünü anlatacak olan bu filmin, yüzlerce yıl sonra aynı garibanlıktan nasibini almasına lütfen izin vermeyin. Eğer ki bu işi yıllardır Hollywood’ da çalışan ben başaramazsam bir daha da kimse böyle bir filmi yapamaz. Çünkü Fas’ta yaşanan çirkin olayı gördükten sonra, bu işe kalkışacak bütün Müslüman sanatçıların cesareti sonsuza kadar kırılacaktır” dedi. Kaddafi’nin cevabı ise aynı netlikteydi.” Merak etme, ekibini getir. Filmini ben finanse edeceğim.” Yaşanan problem çözülmüş ve peygamberin hayatı nihayet anlatılabilecekti. Trablus’ta konteynır köy kurulda, Kaddafi çöl sıcaklarına karşı devasa klimalar getirtti ve sinema tarihinin en zor şartlarında çoğunluğu Amerikalı ve Avrupal’lı oyuncularla Çağrı’nın çekimlerine başlandı.

            Yaşanan bir dünya zorluğun ardından Çağrı filmi 1977 yılında gösterime girdiğinde Türkiye’nin de içinde bulunduğu pek çok ülkede  yankı buldu. Akkad bir söyleşide şöyle diyordu “Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmiş ve Hollywood'da iyi kötü bir konum elde etmiş Müslüman bir sinemacı olarak böyle bir projeyi gerçeğe dönüştürmek boynumun borcuydu ilk hedefim kesinlikle para kazanmak değildi, çocuklarım bana ileride Baba kendi kültürünü ve dinini insanlığa tanıtmak için ne yaptın diye sorduklarında verebilecek sağlam bir cevabım olmalıydı.”Akkad haklı çıkmıştı ve tüm dünyada yüz binlerce insan kitleler halinde Çağrı filminden etkilenip İslam'ı seçmişti dahası ısrarla oluşturulmaya çalışılan art niyetli bir kurgudan ibaret olan batının İslam algısını yerle bir edecekti.

            Cebinde babasının verdiği 200 dolar ve bir cep kur'anından başka hiçbir şey olmaksızın Amerika'ya giden bu genç Müslüman hayatının projesini gerçekleştirmiş ve Üzerinden yarım asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala insanları etkileyen müthiş bir projeye imza atmıştı. Filmin etkisi Libya lideri Muammer Kaddafi’ye de büyük Prestij kazandırmıştı. 1980 yılında yine yanına AnthonyQuinn'i alarak Muammer Kaddafi'nin yanına gidip yeni projesinden söz etti.“Çöl Aslanı Ömer Muhtar” Kaddafi hayranı olduğu Ömer Muhtar’ın sinemada anlatılmasından büyük heyecan duyunca ikinci kez bir Mustafa Akad projesini finanse etti.

Asıl bomba haber ise hemen öncesinde 2002 yılında Türkiye'ye geldiğinde duyulmuştu. Akkad İstanbul'un Fethi filmi için kültür Bakanlığından yetkililerle görüşmüş ve bazı yetkililerden destek sözü de almıştı. Büyük bir Plato kurulacak ve İstanbul'un Fethi, nihayet hak edildiği şekliyle beyaz perdeye aktarılabilecekti. Fakat bu güzel haberde Kasım 2005'te yaşanan acı hadise ile birlikte tarih oldu, ilerleyen yaşına rağmen büyük projeleri için İslam dünyasının farklı yerlerinden destek almaya çalışan Mustafa Akkadkızıyla buluşmak için gittiği Amman’ da kaldığı otele El Kaide tarafından yapılan bombalı saldırı sonucunda hayatını kaybetti.

Hepsi bu, çektiği iki filmle tüm dünyaya İslam'ı anlatan ve yüz binlerce insanın İslam'la tanışmasına vesile olan bu büyük yönetmen her şeye rağmen kendi şarkısını okuyup bu dünyadan çekilebilmişti.Bu yazıda anlatılmak istenen yaratılmak istenen algı; Bir yandan İslam’ı anlatan bir Müslüman yönetmen ile Amerikalı ve Avrupalı oyuncuların heyecanı, diğer taraftan Kur’anı kerime karşı yapılan alçak saldırıların ve saldırılara yönelik önlem almayan İsveç ve Danimarka hükümetlerinin tutumlarının Müslümanları incitmiş olmasıdır.

Diğer yandan; Almanya'nın Dortmund şehrinde Müslüman öğrencilerin yoğunlukta olduğu bir okulda İslam'ın tanıtılması amacıyla müfredata din dersi eklenmesi,

İngiltere'de uzun yıllar şoförlük yapan Melvyn Morris’in sekiz yıl önce tatile geldiği Fethiye'yi çok beğenerek Çaltıözü köyüne yerleşmesi, sonrasında kanser hastalığı nedeniyle 64 yaşında hayatını kaybetmeden iki saat önce köyün imamı yanında Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olmasının,

İngiltere'nin Birmingham kentinde, tedavi gördüğü sırada kendisiyle ilgilenen Müslümanlardan etkilenip İslam'ı seçen Anthony Mark Wainwright, şehadet getirerek Müslüman olan 60 yaşındaki Wainwright, İslam'la şereflendikten 24 saat sonra hayatını kaybetmesinin, Fransa’da Arapça öğrenip Kur’anıkerim’i kendi diline çeviren Subay bir babanın oğlu olarak 1854’te doğan Arthur Rimbaud’un37 yaşında Marsilya’da ölürken “Allah Kerim” demesinin bir anlamı yokmu?

Anthony Quinn’in, çağrı filminden sonra Müslüman olup olmadığının yönetmen ve yapımcı Mustafa Akkad’a sorulması üzerine; Quinn’in Müslüman olmadığını ancak hem İslam'a daha çok saygı duyduğunu, hem de kendi dinine daha çok bağlandığını söylediğini ifade etmiştir. Tüm bunlar yaşanırken Kutsal değerlere saldırı ve saygısızlığın açıklanabilir nedeni ne olabilir ki?Bu nedenle; Çağrı' geri dönmeli, yeni çağrılar yapılmalı, çağrı filmi İslam’ın ilk dönemini, peygamberimizin dönemini anlatıyor, dört halife dönemi, bu dönemleri anlatan yeni çağrı filmleri çekilmelidir. Çağrı filmi TV’lerde çocuklar ve gençlereizlettirilmelidir. Çağrı önemli boşlukları dolduracaktır.