Zaman ne çabuk geçiyor değil mi? Ramazan-ı şerife kavuşmak için gün sayıyorken ilk haftasını tamamladık bile.
Ülke olarak ne zaman bir buhrana düşsek, mübarek ayın teşrifleriyle bir huzur kaplıyor ruhumuzu...
Bundan 3 yıl evvel de Covid salgınıyla pandemi olmuş ve tüm dünyayı ablukaya almıştı. Evlerimizden çıkamıyorduk. Kâbe sessiz, camiler öksüz kalmıştı. Ne teravih vardı ne de ramazan sokağı. Birçok insan işsiz kalmış, maddi sıkıntılar yaşarken ramazan bereketiyle, rahmetiyle yetişmişti.
Bu sene yine ülkece zor bir süreçten geçerken Ramazan-ı Şerif huzuru maneviyatıyla yetişti bizlere...
Asrın felaketini yaşadığımız, on binlerce insanımızı kaybettiğimiz, yüzbinlerce evlerin enkaza dönüştüğü bu zor zamanda bir nebze olsun su serpti gönüllerimize...
Felaketin ilk günlerinde eşi benzeri görülmemiş bir dayanışmayla tüm depremzede vatandaşlarımıza can suyu olmuştu halkımız...
Lâkin yardımların ilk günlere nazaran azaldığı şu günlerde Ramazan-ı Şerifin gelişi bir fırsat olmalı hepimize...
Biliyoruz ki bu ay yüce kitabımız Kûr'an-ı Kerim'in indirildiği bir ay...
Biliyoruz ki, bire bin sevap yazılan duaların ret edilmeyeceği Kadir Gecesini barındıran bir ay...
Biliyoruz ki, yüce Allah'ın bizlere sonsuz müjdeler sunduğu bir ay...
Ve şunu da biliyoruz ki yüce Mevlâ, bizlere her daim paylaşmayı, yardımı, öksüzü, yetimi gözetmeyi emreder...
Bunun içindir ki orucu sadece aç kalıp yiyip içmeyi terk etmekten ibaret olduğunu hesap etmemek gerekir...
Hakk Teâlâ'nın bizim aç kalmamıza ihtiyacının olmadığının her daim bizim tavır ve yaklaşımlarımızdaki ulviyetin güzelliklerini görmek istediği bilinmelidir.
Geçmişten günümüze bir kültür haline gelen mübarek Ramazan-ı Şerif hakkıyla eda edildikçe güzelleşir ve huzuruna varılır.
Ne mutlu böyle mübarek günlerimizin kadrini, orucun ulviyetini bilenlere...