1876 Diyarbakır doğumlu olan Ziya Gökalp,  48 yıllık kısa ömrü içinde Türk’ü ve Türkçülüğü dile getiren, dürüst ve üst seviyede bir siyaset ve devlet adamı olarak, geleceğe ışık tutan, bir fikir ve gönül adamımızdır. Mustafa Kemal, fikri dünyasının oluşmasına katkısı olan Gökalp’i şu şekilde anlatır. Mussoli’nin damadı Kont Sfora’nın Pera Palas’taki görüşmesinde, Sfora :  -Bu fikirlerinizin, görüşlerinizin kaynağı kimdir, başarınızın sırrı nedir ? diye sorar. Mustafa Kemal  hiç düşünmeden cevap verir: “Benim etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi, duygularımın babası Namık Kemal, düşüncelerimin babası Ziya Gökalp’tir.” Sözü ile kendisi bu durumu itiraf etmiş oluyor. 25 Ekim 1924 yılında ölen Büyük Türk Sosyologu, düşünürü, milliyetçisi Gökalp gerçekten yakın tarihimizin en tesirli ve güçlü simalarından biridir. Gökalp’e göre ırkça Türk olmadıkları halde terbiyece ve kültürce tamamıyla Türk ruhuna sahip, saadetlerimiz gibi felaketlerimize de ortak olan ve dince müşterek olan insanlar da Türk’türler. Türkçülük ise, Türk milletini yükseltmek demektir. Yükseltmek ilimde, kültürde, dinde, teknolojide, sanat vs alanlardadır. Bir milletin yükselmesi başka bir milletin gözyaşlarıyla değil, milleti oluşturan fertlerin el ele, gönül gönüle vererek çalışmasıyla olur. “Türküm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe hıyaneti görülenler varsa cezalandırmaktan başka çare yoktur” demektedir. “Benim hayatta yegâne fahrim servetim Türklükten başka bir şey değildir.” Ve “Ne Mutlu Türküm diyene” anlayışı Mustafa Kemal’in Türk tanımı ile Gökalp’in Türk ve Türkçülük tanımlarının birbirlerine ne kadar yakın olduğunu görmekteyiz. Atatürk, her şeyden önce Malta’dan dönen Ziya Gökalp’e çok yakın ilgi göstermiş ve O’nu gelecek nesillerin milliyetçi bir şuurla yetişmesi için programlar yapmak üzere o zamanki Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki Talim Terbiye dairesinin başına geçirmiştir. Ziya Gökalp’in aniden hastalanışı ve zamansız ölümü Atatürk’ü son derece üzmüştür. Atatürk, Gökalp’in vefatında eşine gönderdiği telgrafta,  Türk Millleti’nin ne denli bir kayıpla karşı karşıya olduğunu ifade etmiştir. Gökalp “Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt var sa Kürt değildir.” Derken Başbuğ Türkeş’te “Bizler ne kadar Türk isek; onlarda o kadar Türk’tür. Onlar ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürdüz” diyor. Bu manada Gökalp, Atatürk ve Türkeş’in millet, milliyetçilik noktasındaki benzerlikleri dikkat çekmektedir. Günümüzde de birleştirici, milliliği ve milliyetçiliği doğru anlayan, milli ruha sahip bilge liderlere ihtiyacımız her zamankinden daha fazla vardır. Ölümünün 88. yılında büyük dava adamı, Türkçülüğün babasını rahmet ve minnetle anıyoruz.