Nedir o ellerindeki kırmızı toprak?

Koca adam çamurla mı oynuyorsun?

Azarlar gibi söze başlayan Beyi şöyle bir baştan aşağı süzdü ihtiyar çömlekçi, bizde kelâmdan önce selam gelir bey! Bey! Diyemedi yutkundu.

Ensesi kalınlardan oldu bitti çekinirdi köylüler.

-Yo! Yo! Hayır! Beyim, çömlekçiyim ben.

Siz hiç çömlek ustası görmediniz mi? Bakın bu testiler, çanaklar, güveçler hep bu kırmızı topraktan.

Yerde duran irili, ufaklı, çömleklere şöyle bir göz attı Bey, dudağının bükümüne iğrenç bir aşağılama takınarak.

-Ne bileyim ben efendi!

Büyük şehirden geliyorum ben çanak mı gördük.

-Ne için geldiniz beyim bu kuş uçmaz, kervan geçmez köye? Gençlerimiz bile çekip gitti buralardan, iş yok, güç yok, bizim gibi ihtiyarlara kaldı bu eski köy.

Yabandan pekbi kimseler gelmez de buralara.

Onun için sordumdu.

-Gel! Gel hele! Otur şöyle!

Bir demli çayımızı iç.

Tomofildeki şoförünü de sesle O' da gelsin!

-Eee!

Ne duruyorsun Bey!' Otursana şöyle derken, ahşap sandalyeyi işaret ediyordu göz imasıyla, sandalye de tozdan topraktan nasibini almıştı, üzerindeki eski minderin rengini ise güneş çalmış olmalıydı.

Yoksa bizi hâkir mi görürsün Bey!

-Haaa! Anladımmm

Fiyakalı esvapın batar diye çekiniyorsun.

Gülümseyerek başını salladı ihtiyar çömlekçi.

Çamurlu işaret parmağını beye doğru uzatıp sordu, takım elbise mi diyorlardı bu üzerindeki fiyakalı esvapa, sizin böyük şehirde.

-Evet! 'Derken şişindi bey, şöyle bir kemerine doğru elini atıp koca göbeğinden aşağı kayan pantolonunu yukarıdoğru çekerken.

Çömlekçi heyecan ve ivedilikle  piknik tüpünün üzerindeki gövdesi birhayli isli, yılların ezip geçtiği alüminyum çaydanlığın yanına vardı, çayla doldurduğu ince belli cam bardağı şehirli beye uzatırken anlatmaya devam ediyordu.

-Bizim köy odasında yıllardır duran lacivert bir esvap var işte aynı bundan.

Çayından bir yudum alan Bey,

eee!' Ne varmış varsa?

Hele soğutma çayını Bey! Hem iç hem de dinle.

Kaynak suyundan demledim bu çayı haa! Şehir suyundan demlenmiş çaylara benzemez diyordu kaş altından Beyi süzerken.

Bey merakla sordu, köy odasındaki takım elbiseyi anlatıyordun?

-Haa! Eveet.

İşte aynı buna benzer bir takım elbise vardı bizim köy odasında da.

Gençliğimde gizliden gizliye gider duvarda asılı duran o' takım elbiseye bakar bakar iç geçirirdim.

Köyün ahalisinden genç veyahut geçkin bir erkek evlenecek olsa düğününde o takım elbiseyi giyerdi.

Güldü, Bey

- Peki ihtiyar, sen de giydin mi o' takım elbiseyi?

-Yok! Beyim nerdeee!

Fukaralık işte, ben hiç evlenmedim ki.

 

E.Gülüş Teke