Bir ömrün kuytusunda güneşi beklemektir ihtiyarlık diyordu, yüzünde geçmişin derin izleri okunurken. Geleceğin göğünün bulutlu oluşu ise içimi ezsede sustum.
O konuşuyordu, evladım; Kuvvetten düşmeyi, bedenimin bana yük oluşunu geçtim de, insan yaşaldıkça ruhu daha da bir inceliyor mu ne dedi, yorgun gözleri hüzünlüydü yere dikti bakışlarını.
Duygusal bir boyutta yürüyordu ardından beni de sürükleyerek.
Sonra ekledi ah evladım, kapımın zili beş gündür hiç çalmamıştı biliyor musun? İyi ki geldin, hoş geldin.
İstemsizce kapıya baktım eski ahşap bir kapıydı, kapının hafızasını düşündüm kim bilir üzerinde ne çok parmak izi taşıyordu, tabiî annemin parmak izlerini de çünkü kapı komşusuydular, annem ve Gülümser teyze, içim burkuldu.
O' izlerin sahipleri şimdi neredeydi?
Bu sabah fark ettim de sardunyalarım çiçeklerini dökmüş o da mı benim gibi oldu ne? Oysa bu mevsim de sardunyalar pek çiçeklerini dökmezler.
Kuşlar da sustu, terk mi ediliyorum yine? O'nun hayatından, gündeminden giden her şeyi terk edilmek olarak nitelendirdiği anladım.
Oysa rolü biten her oyuncu sahneden inerdi.
Bunu unutmuş muydu?
Sessizce dinlemeye devam ettim.
Ben, diyordu; bunca yıllık birikimi mi kime aktaracağım pekiî?
'Derinliği artan bir kuyu gibi kararıp kalacak mıyım böyle?'
Seksen iki yıllık hayat tahsilim boşa mı gidecek?
Nerede torunlarım, nerede çocuklarım. Beni kimse merak etmez mi?'diyordu. Rahmetli annemin ahiretliğim, yârenim dediği Gülümser teyze.
Gümüş rengi seyrelmiş saçları, düşmüş omuzları, biçimi bozulmuş parmakları kırışmış derisi, üzerindeki solmuş entarisi gibi griye çalan gözleri...
Bir an ah! Keşke elimde bir gençlik iksiri olsa diye düşündüm.
Olmayacak bir şeydi ama yinede düşündüm ve hayal ettim, saniyeler içinde zihnim neler üretti neler kendi kendime gülümsedim.
O'nun genç bir ceylan gibi bahçesinde sekerek yürüdüğünü, sağlıklı, diri, umutlu bahçede gezindigini, sardunyalarıyla konuştuğunu, torunlarına çocuk oyunlarını öğrettiğini, hatta onlarla seksek oynadığını, eteğini toplayarak ip atladığını bembeyaz bacaklarının göründüğünü, kanının hızlanıp yüzünün pembeleştiğini, saçlarının dağıldığını ama yüzünün hep güldüğünü...
Neden çocukluk, gençlik, insan ömürde bir kez ki?
Zihnimde ki cevap azar gibi yankılandı içimde, ne yapıyorsun sen!
Yaşlılık iki üç kez yaşanacak bir şey mi? Mantıklı şeyler düşün!
Tamam, tamam, sustum zihnim.
Her evre bir kez anladık, ama yinede gençlik bir kaç tur olsaydı bari
-Susssss!!!
-Üff tamam sustum.
Gülümser teyze benim için gülümsesene sen hep gülümse! Ben de annemden kalan o izleri süreyim senin yanındayken.
Gülümsüyor, küçük dudakları aralıklı dökülmüş dişlerini görüyorum olsun, yinede gülmek ona çok yakışıyor, hem gülmek kime yakışmaz ki?
Kısa ziyaretim bitiyor kalkıyorum yanından, anneciğimin mezarını ziyaret etmek için geldiğim bu küçük kasabadan ayrılma vakti geliyor.
Yol boyu düşünüyorum hem umutsuz, hem yalnız olan Gülümser teyzeyi.
Zihnimde hep o soru yankılanıyor; 'Derinliği artan bir kuyu gibi kararıp kalacak mıyım böyle?'

E.Gülüş Teke