Bir önceki köşe yazımızda abdalların tarihsel ve dini görüşlerimiz hakkındaki çalışmalarımıza yer vermiştik. Bugün, abdalların Anadolu halk musikisinde anlatmaya çalışalım. Daha yakın zamana kadar gezginci olmalarından dolayı Anadolu çiftçisiyle içli dışlı olmalarına rağmen tarımla hiç uğraşmamışlar ve tek gelir kaynakları düğünlerde icra ettikleri türkü sanatı olmuştur. Bunlardan bazıları son dönemlere kadar sünnetçilik de yapmışlardır. Abdallar, akraba evliliklerine eğilim duymuşlardır. Aslında bakılırsa böylesi bir bakir kültür geleneğinin bu günlere kadar yaşanıyor olarak gelmesinde bu durumun direkt etkisi vardır. Çünkü her abdal çocuğu daha doğduğunda mutlaka saz, keman, darbuka, davul, zurna yâda bunların çoğunu birden öğrenip, icra etmeye adaydır. Bugün Anadolu da saray müzisyenlerinin adı sanı okunmazken, yunus Emre’nin, pir sultan abdal’ın Karacaoğlan’ın Dadaloğlu’nun yüzyılların derinliklerinden attığı çığlıklar, Anadolu abdallar bugünlere taşıdığı türkülerde bu geleneğin izlerini görmemiz mümkün olmuştur. 

 Anadolu’da, türkü kültürünün yaşatılmasında “abdal” her koşul ve şart altında Türkmen’in düğün, dernek geleneğinin “olmazsa olmazı” olmuştur. Neredeyse tüm Anadolu’da söylene gelen “Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz” sözü, Abdalların tüm yaşamlarının düğünlere endekslendiğini anlatması bakımından hayli önem taşımaktadır. Düğünlerde ilk fasıl, ince sazlarla başlar, fasıldan önce divan sazı ve kemen eşliğinde göç, iskân, savaş, gurbet gibi ağır bozlak havaları söylenir, sonra davetlilerin ve sofrada bulunanların istedikleri türkülere sıra gelirdi. Akşamdan başlayıp sabaha kadar süren düğünlerde tan yeri ağırırken konuklara “Dam (Tan) Pilavı” ikramı yapılırdı. Özellikle şu türkü söylenirdi. Sabah oldu da tan yerleri atıyor Destur vermiş bütün kuşlar ötüyor Herkes sevdiğini de almış yatıyor Uyan hey derdine yandığım uyan Sabah oldu da tan yerleri ışımış Şavkı düşmüş gül benzi üşümüş Güvenmeyen fani dünya boşumuş Uyan hey derdine yandığım uyan (Keskinli Hacı TAŞAN) Abdallar, yüzyılların acılarıyla yoğrulup, acılı Türkmen yaşamının öykülerini sazlarıyla bugünlere taşıyan ve baki kalan bir kültür köprüsüdür. Toplumsal yaşamı, dinsel akideler üzerine oturtmayı amaçlandıranlar Abdallara hiçbir zaman sıcak bakmamışlardır.

 “Bunların çaldığı düğünün doğacak çocuğu veledizina olur” diyerek Abdalları horlamışladır. ( Çocuklarının sünnetini Abdallara yaptırıp, o çocuklardan olan torunlarını da kucaklarına almışladır.) Sayın Valimizden rica ediyoruz. Kırıkkale düğün geleneğini yasaklamayın. Düğünlerimiz Anadolu Türkmen kültürünün yaşatıldığı yegâne toplantılardır. Görüntü ve gürültü kirliliği ile alakalı gerekli düzenlemeler yapılabilir fakat kısa yoldan düğünleri yasaklamaya kalkmak, kültürümüze en ağır darbedir. Karacaoğlan tarzını buram buram hissettiren, Keskinli Abdalların söylediği şu türküyle konuyu bağlamak istiyorum. Aman bura mıdır da koç yiğitler vatanı Aramazlar gurbet elde yiteni Ak göğsüyün üstünde de şeker dikeni O da bir gülümüş soldu neyleyim Aman koçunun dağına çıkaydım hemen Geldi avcı kuşu avcısı tamam Alemin yaylaya göçtüğü zaman O da bir gülümüş geçti neyleyim Polemik var kavga yok… Vesselam