Geçen ay yayınlanan köşe yazımdan,(çilli Fatma ve Atatürk) birkaç düşünce tembeli çok alınmış.Tabiki Atatürk düşmanlığı yapmadığım gibi,bilakis Atatürk’ün büyük liderliğini farklı açılardan ele almıştım.       Benim tek bir hatam olabilir. Oda <<Nefretleri ve sevgileri ezber bir toplumda>> bu hassas konuyu gıdıklamak.      Tüm bölgemiz Arap baharları ile sarsılmaya başlamışken her ülkede kan ve gözyaşı varken Türkiye yine seçimini yapıyor istediğini şıkır şıkır iktidara getiriyor. Bütün bu gelişmeler, içinde yaşamaya alışmış olduğumuzdan ve Demokrasi, seçimler hayat tarzımız olduğundan bizlerle rutin ve normal geliyor. Halbuki bizde olanların Arap ülkeleri açısından ne kadar olağanüstü olduğunu görmeliyiz.      

Demokrasi, nüfusunun yüzde 90’ı Müslüman bir ülke olarak bize havadan inmedi tabiki. Bütün bunları ATATÜRK’ün kurduğu Cumhuriyette borçluyuz ATATÜRK, koşulları ortalıkta katiyen yokken,halk da buna hazır değilken zoru başardı vc tüm koşulları zorlayarak.Batı türü demokrasiyi yerleştirdi. Atatürk o gün ülkenin koşullarına ve halkın düzeyine teslim olsaydı bugün Türkiye belkide Arapların içine düştüğü durumlardan daha beter olacaktı. Belki Türkiye kendi bagarının çalkantılarıylai göz yaşlarıyla uğraşacaktı.      Ben bunun kıymetini biliyorum, bügün tüm Arap dünyasının özlemle baktığı Türküye’nin temlde Atatürk’ün eseri olduğunu hiç unutmuyorum ancak … şunu unutmak gerekir, kuşkusuz Atatürk’ün  getirmiş olduğu laik ve demokratik ilkeler yeter ama simgeleştirmemek lazım.Puta tapmak gibi bir şey. Ben bunu söylüyorum, Yapmayın diyorum. ATATÜRK’ü biz  bu hale getirdik,her yere heykel dike dike. Biz kendimiz ATATÜRK olmalıyız… içselleştirmek lazım, putsallaştırmak değil. Konuya mizahi anlamda yaklaşmak için , Kırıkkale’nin meyhanelerinin bulunduğu bölgeye <<MELEK GİRMEZ SOKAĞININ GİRİŞİNE ATATÜRK HEYKELİ İSTİYORUM>>deyince, etrafımda kıyamet kopuyor.(Ne kızıyorsun kardeşim, Atatürk’ün Rakı içerken azmı resmi var Ulu önder aynı zamanda  koçlar gibi içerdi)     Konuya Turgut Özakman gibi bakarsanız bana hakaret etmeniz normal ,  ancak birazda Şevket Süreyya açısından bakın birazda Atilla ilhan’ın açısından bakın, çokmu şey istiyorum.      

Ege ünv. den Prf. Dr. Saffet Mutluer çok güzel bir araştırma yapmış. Atatürk’ün 57 yıllık yaşamında 3 bin 937 kitap okuduğunu belirtiyor.(Vay anam vay) işte, gerçek burada saklı, okadar çalkantılı bir ömür süreceksin ve o kadar kitap okuyacaksın.ş…     Ben 52 yaşındayım, evimde kitaplığıma bakınca en fazla 1000 kitap olduğunu görebiliyorum. 57 yaşını  görebilirsem (inşallah göremem) daha 5 yılım var. Okursam okursam ancak 500 kitap daha okurum işte size topu topu gibi gerçek Kim Atatürk gibi olabilir? Günümüz Türkiyesinde Kitap okumanın çok oz olduğunu hepimiz biliyoruz, sonra da çıkıp büyük Atatürk’ü onla olduğumuzu söylüyorüz.(Yok canım Annen güzelmi.)     Kendilerini hiç muhattap olmadığım birileri yazdıklarımdan gıcık kapıyor,bozuluyor,verip veriştiriyor.(Hakaret etmeden karşı çıkmak ve eleştirmek diye bir şeyi ne zamn yaşayıp göreceğiz acaba?) Tamam anladık, ben her yazımın sonunda polemik var kavga yok derim. Polemik dediğin karşılıklı fikir ve beyan çatışması değilmi? Yani birbirini açıkça hedef alan iki taraf olması gerekmiyormu ?     Ekmek çıkartacaksınız, anladık da, biraz ayıp oluyor, hadi canım hadi başka kapıya..(oldu olacak gelecek bir yazımda Atatürk’ün üvey babası Ragıp Bey, onun kardeşi Memduh Hayrattin beyin kızı Fikriye hanımdan yani Atatürk’ün üvey kuzeni bahsedelimde ortalığı görelim, sancısı tutanın hatti hesabı kalmayacak.)            

Polemik var kavga yok...