Hacı Bektaş-ı Veli’nin, hayvanlardan farklı yaşamamız konusunda hem kendi yoldaşlarına ve hem tüm insanlığa yaptığı en anlamlı öğüttür.  Eline diline beline sahip olmak. Alevi kütüphanesinden okuduğum bilgiler herkese yol gösterici. Ele sahip olmak demek nedir diye düşündüğümüzde; Hiçbir canlıyı, elimizle incitmemek anlamını içermektedir. Kişi eline sahip olmakla; kendisini her türlü şiddetten, hırsızlıktan, cinayetten korumuş olur Bize ait olmayan bir şeyi izinsiz almamalı, hırsızlık yapmamalı, kul hakkı yememeli, hakkımızdan ve nasibimizden fazlasına göz koymamalıyız. Başkalarının malını kıskanmamalı, bize emanet edileni korumalı, kötülük yapmamalı, gücümüzü birilerine baskı aracı olarak kullanmamalı, adam öldürmemeli, düşmanımız kin olmalıdır. Elimizle koymadığımızı almamalı ve yetmiş iki millete aynı nazarla bakmalıyız.  Dile sahip olmak; Dilimiz bazen başımıza umulmadık belalar açar, bazen de bizi ihya eder. Diline sahip olan kişi, kendisini her türlü yalandan, sahtelikten korumuş olur Eğer direktifleri dile akıl verirse olgun, nefis verirse cehaletimiz ortaya çıkar. Dilimiz nefisten direktif alırsa, dedikodu, iftira, küfür, yalan, hakaret vb. davranışlar yaptırır bize ve sonucunda insanlar nefret edip bizden uzaklaşırlar. Fakat dilimiz akıldan direktif alırsa dostluk, barış, hoşgörü, muhabbet gibi ortamlar oluşarak, insanların bizi sevip saygı duymaları ortamı oluşur. 

 Gelelim bele sahip olmaya; imanın temel şartı hayâdır. İnsanı hayvandan ayıran temel fark ta edep ve hayâdır. Hayâ ile iman yapışık ikizler gibidir, biri yoksa öteki de yoktur. Bu anlamda Mevlana diyor ki “ne adamlar gördüm üstünde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde adam yok.” Buradaki elbiseden maksat zenginlik ve fakirliktir. Demek ki edepli olmak için, zengin olmak ya da okuyup tahsil etmek te ölçü değildir. Edebin ölçüsü Alevi-Bektaşi felsefesindeki “sen seni bilir isen nuru Huda’sın, sen seni bilmez isen Hak’tan cüdasın” söyleminde mevcuttur. Edep, güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, hayâ, nezaket, zarafet gibi manalara gelir. Edep, Arapça bir kelime olup Türkçe karşılığı saygıdır. Yani, yaratandan ötürü yaratılana saygı duymak anlamına gelir ki, içeriği çok geniştir. Bir bakıma, insan ile hayvan arasındaki farktır edep. Kısa başlıklarla değinilen bu üç sahip olunması gereken konu Hacı Bektaş-ı Veli’nin insanlığa ciddi manada çağrısıdır. Belki her şeyin başı ve sonu bu üç olgu değildir ama oturup etraflıca düşünüldüğünde dönüp dolaşıp bu üç konuya bir yerlerden değdiğini görmekte kaçınılmazdır. Bir insan eline sahip olursa dünya malı hırsından uzak olur. Bilir ki elinde dünyanın malı olsa ne olur olmasa ne olur. Dünyanın malına sahip olan, mal varlıklarının hesabını bilmek bir yana sahip olduklarının sadece isim başlıklarının bile yazılmasının saatler alacağı kişiler gelemmiş mi dünyaya? Çağa göre kiminin otlaklarındaki hayvanları ovalara sığmamış, kiminin uçak filoları için havaalanları açılmış, kiminin fabrikası yedi yirmi dört üretime saniye ara vermeden devam etmiş. Kimi bir giydiğini bir daha giymemiş, kimi sabah kahvaltısı için şehir, öğle yemeği için devlet, akşam yemeği için kıta değiştirmiş. Peki, ne olmuş. Hepsi de bu dünyada vaktini tamamlayınca göçüp gitmiş. Ne kalmış elinde. Neyi götürmüş. Mezarına malını gömdürenler orda bile rahat olamamış, birde mezarları defineciler tarafından talan edilmiş. O halde bu el hırsı neden? Eline sahip olup, elindekine şükreden daha huzurlu olur. Çünkü ne mal kazanma hırsı onları kör eder, ne mülküm olsun gailesi ile uykusuz kalırlar ve nede sahip olduklarını korumak için sıkıntı duyar.

 Dil ah dil. Neler ondan başlayıp neler ona tükeniyor. Tatlı konuşsa yılanı deliğinden çıkaran dil. Acı konuşsa ömür boyunca kazanılan dostluğu bir kelam ile bitiren dil. Diline sahip olan kişi emin olun çok huzurlu olur. Çünkü kimse hakkında kötü konuşmadığı için yüzüne hatasını vuran olmaz, kimseye kötü söz söylemediği için karşılığı olmaz. Kimse ile laf dalaşı, kavgası nizaı olmadığından günlerini huzurla yaşar gider âlemden. Ona laf atan, bunun ardından konuşan, herkese laf yetiştiren kişide huzur mu kalır? Çok konuşan çok hata yapar ilkesi ile bu kişinin sürekli hata yapması ve hatalarla yaşaması da kaçınılmazdır. Birde bele sahip olmak var. Derdin sıkıntının sorunun baş nedeni. Ailenin devletin toplumun düşmanı olan bel sahipliği… Edep haya sahipliği bitip insanlık duygusu hayvanımsı bir hisse girince bel maalesef öne çıkıyor. Erkek olsun kadın olsun beline sahip olamadığında ise hayvanlar gibi toplum önünde zelil oluyor. Çünkü öncelik hayvanımsı duygu olunca makamda aynı hayvanımsı oluyor işte. Hülasa bu üç olguda şöyle bir neticeye varmak hiçte hatalı olmaz. İnşaları hayvanlardan ayıran üç temel özelliktir söz konusu bu olgular. Zira eline sahip olup başkasının malına göz koymak hayvansı bir içgüdüdür. Hayvansal içgüdü ile hareket etmeyen eline sahip olmaz mı? Dil tüm canlılarda farklıdır. Her canlı kendi arasında bir dil ile iletişim kurar. İnsanı bu canlılardan ayıran özelliğin dili sevimli kullanabilmesidir. Yani yumuşak huylu sözlerle karşısındakini etkileyebilmesidir. Diline sahip olmayan ağıza geldiğini ağızına geldiği şekilde konuşan bir kişinin hayvandan farkı kalır mı? Hele bel. Hayvanlardan bazıların bile tek eşliliğe riayet ettiğini düşünürsek hayvansal duygularla hareket edenlerin hayvanlardan aşağı olduğunu söylemek çokta yanlış olur mu? Efendimiz peygamberimiz(sav)’ın bu konuda hadislerini de hatırlamak lazım gelir. “Eli ihsanlı, dili dürüst, kalbi temiz, boğazına ve fercine [namusuna] sahip olan ilimde rasih (güçlü dayanıklı sağlam) olur.” Bir başka Hadislerinde efendimiz; “Şu altı şeye söz verin, ben de size Cennete gireceğinize söz vereyim: 1- Dilinize sahip olun 2- Sözünüzden dönmeyin. 3- Emanete hıyanet etmeyin. 4- Gözünüze sahip olun. 5- Elinize sahip olun.6- Fercinize (namusuna) hâkim olun.” Sonuç olarak insanın hayvandan farkı, eline, diline, beline sahip olması ile mümkündür. Eline, diline, beline sahip olan insan, kendini bilen insandır. Kendini bilen insan ise kâmil insandır. Sen seni bilir isen nursun yücesin, sen seni bilmez isen haktan cüdasın.