Her konuda olduğu gibi Siyasette de eskiye özlem duyuyor insan.  Eski liderleri özlüyor, siyasetle ilgilenen eski büyükleri, partilerine gönül ve emek vermişleri özlüyor. Siyasi nezaketi ve gerektiğinde yapılan siyasi mücadeleleri özlüyor.

Diğer küçük partileri saymazsak milliyetçiler, sağcılar, solcular olmak üzere 3 (üç) farklı düşünce üzerine kurulu idi siyaset ülkemizde. Bunlara birde dinci görünen grubu da ekleyebiliriz tabiî ki.

İşte o zamanlar dava denen bir olgu vardı. Partilerinin davalarına inanmış kitleler, bu kitlelerin yetiştirdiği  insanlar  ve bu insanların peşinden sürüklediği vatandaşlar vardı. Genelde dışa kapalı, tüm sorunlarını kendi içinde çözmeye çalışan ve ‘’kol kırılır, yen içinde kalır’’  düşüncesi hakimdi  o zamanlar.

Evini kiraya verirken, alışveriş yaparken, kız alıp kız verirken bile karşıt görüşte olanlara yanaşmayan, neredeyse tüm ihtiyaçlarını imece usulü ile birbirinden giderme , birbirini  kazandırma eğilimimde olan  insanlardan oluşurdu bu gruplar. Mahallesine gelen yabancıları gözlemleyen, iki kere aynı yerden geçeni durdurarak sorgulayan, yardıma ihtiyacı varsa yardım eden, eğer niyeti kötü ise hemen gereğini yapan kişilerdi…

Hey gidi günler hey !!!    Sizce de öyle değimli?   O günleri yaşayanlar olarak bugün yapılanın siyaset olduğunu söylemek sizce de saçmalık olmaz mı? 

Siyaset bir duruş, bir dava işidir.  Yani iktidar olma çabası dava için  verilmelidir. Şahsi ikbal düşüncesinde olan omurgasız siyasetçiler, genel siyaseti de omurgasız hale getirdiler günümüzde. Genele ve yerele baktığımızda dün başka diyenler bugün başka diyorlar, dün sağcı olanlar bugün solcu, dün solcu olanlar bugün dinci oluveriyor. Partisi aday göstermez ise rakip partiye kolaylıkla geçebiliyor. Tabi ki buna partiler yol açıyor. Son güne  kadar partisinden aday olmayı bekleyen ancak olamayanlara ’’ gel bizden aday ol ’’ diye davetiye çıkarıyorlar.

Bugüne kadarki eylem ve söylemlerimden, paylaşım ve yazılarımdan da anlaşılacağı üzere ben bu şekilde davrananlara son derece karşıyım. Emek vermeden hiç kimsenin hiçbir yere aday gösterilmemesi gerektiğini savunurum. Ancak genel merkezlerlerin bu şekilde uygulamaları durumunda kimisi istemediği halde partisinin adayına oy veriyor, kimisi de parti gözetmeksizin inandığı adaya yöneliyor.

İlk paragraflarda ifade ettiğim kişiler olarak bizler olayları hayretle takip ediyoruz. Hatta çoğu benim diyenlerden daha iyi gözlemliyoruz. Kim kimdir, kim nedir…  Kimler kimlerle beraber, kimin eli kimin cebinde… ve kimler sadece kendi ikballerini düşünüyor görüyor, biliyoruz.

Son olarak  birazda yerel seçim hakkında düşüncelerimi paylaşmak isterim. Biliyorsunuz İYİ Parti ve Yeniden Refah Partisi adaylarını açıkladı, diğer Partilerin adayları da bugün yarın netleşir. Her parti kendine göre iddiasını ortaya koyacak ve sonuçta bir aday Kırıkkale’mizin Belediye Başkanı olacak.

Mesleğim gereği 35 yılını Kırıkkale’den uzakta geçirmiş birisi olarak 2015 yılında tekrar geldiğim memleketimin gelişmemiş halini görmek çok üzmüştü beni. Hatta Köşe yazısı yazmaya başladığımda ilk başlığım Gelişmemiş şehir Kırıkkale olmuştu.

Tek dileğim Bu şehre hizmet edecek liyakatte birilerinin Belediyeyi kazanmasıdır.  Saygılarımla.