Bulutlar sanki bütün hırsını alıyormuşçasına gökyüzünü aydınlatırken, yağmur damlaları ardı arkasına kesilmeden sanki yanan bir yüreğin üstüne yağarmışçasına devam ediyordu. Sokak lambasının altında yağmurun ıslaklığını hisseden gencin yanından geçen saçı beyazlamış “Yağmur nafile, yürek yangınını söndürmeye, ancak yakan söndürebilir” dedi ve uzaklaştı.
Hayatta bazen karşımıza çıkan insanlar yara olabiliyor. Bazen ise yaraya merhem. Bu zaman mefhumunda ancak günler geçtikçe anlıyor insan. Ama nedense insanı da en çok yarasını bildikleri acıtıyor.
Hayat serüveni bazen yorabiliyor, gelenler yangına ya su serpiyor ya alevlendirmek için odun atıyor. Kelimeler is kokuyorsa yanarken tütmediği kelimelere işlediği içindir. Ne yaparsan yap kader tecelli ediyor. Belki de yanımızda olmasını istediklerimiz yanımızda olursa kıymet bilmediğimiz için uzakta olmaları daha eftaldir.
Hayatta merhem dediğimiz insanlarla daha fazla vakit geçirmemiz lazımken, onları bir joker gibi görüyoruz. Her ne sorunumuz olursa olsun onlarla paylaşıyoruz. Ama değerlerini gidince anlıyoruz. Bizler kaybedince ağlayanlardanız.
Hayat bize birçok yol ayrımı gösterirken, en ağır olan da kıymetlilerimizin başka aleme gittiği vakit oluyor. Ya da bizden gidince. Yüreğimizde bir bıçak darbesi olmasa da öyle bir ağrı, yutkunup da bir türlü aşığa inmeyen yumruk gibi bir şey. Her özlediğinde burnunun direği sızlaması gibi. Herkese kendini anlatman için sarf etmen konuşmayı, onun yanında susman yeterli olacağı, adını koyamayacağın bir şey bu. Bazen bu acının geçmesini bile istemez insan, çünkü onunla sadece bu bağ vardır. Özlemek insanın diri tutarmış acı verse de.
Ve bizde bir gün gideceğiz bazılarının hayatlarından veya göçeceğiz başka aleme. Bizim içinde bu satırları yazanlar olur mu, düşünenler olur mu? İsmimizi hatırlayan son kişi unuttuğun da biz bu dünya da yaşıyor olmayacağız. Ama bizi en çok yaralayan yaşanması mümkünken, elde olan zaman varken yaşanılmamasıdır.