Geceler birbirini kovarken hiç birisi diğerinin ayrısı olmayacak, hep aynı karanlık. Ama senin karanlığın yüreğinde olduğu için geceler senin için bir aydınlık gelecek. Hep karanlıkta gelecek nefes darlıkları, uykusuzluk. Bir yere sığamayacak oda geniş olsa da daralacaksın. Yağmurun altında susuz kalacaksın. Her taraf açık olmasına rağmen sen nefes alamayacaksın. Nedense tatlı bile acı gelecek, ağzının tadının olmadığını anlayacaksın. Sigaran derdine derman olduğunu anlayacak, ateşine dalıp gideceksin bazen. Dumanı gözünü yakacak, bir damla gözyaşı akacak yanığından aşağıya. Halbuki akmak için duman bahaneydi. Farkındaydın ama kendine bile bahaneler uydurduğun için, işte diyecek düşünmek istemeyeceksin. Dalacaksın karanlığın en derin yerindeyken, elinde sigaran yanar dururken eline ateş geldiğinde anlayacaksın uzun uzun duvara baktığını. Çayın soğumuş, tütün bitmiş. Ama düşünceler hale taptaze. Düşünmek kalbini yoracak, ama elinden başka bir şey gelmeyecek. Kimseye anlatamayacaksın derdini, bazen kendine bile. Günlerce yazacaksın ama bir türlü bir başkasına anlatamayacaksın. Şairin dediği gibi aklına gelecek “Umudum her zaman baki, ama zaman kısa yol uzun, ben yorgun.”

Sokaklarda gezeceksin, sokak lambası birde serseri kaldırımlar ayakta olacak. Yollarının nereye gittiğini bile anımsayacak kadar dalgın yürüyeceksin. Sanki dipsiz bir kuyuya doğru gittiğini hissedeceksin. İmkansızlıklar saracak bütün benliğini, okyanuslar içinde yelkensiz kaldığını düşüneceksin. Bir şeyler aradığını bileceksin ama ne aradığını bilmeyeceksin.

Hiçbir şey mutlu etmeyecek seni. Mutluluk sahi neydi diyecek düşüneceksin. Dağ başı yalnızlıkları arayacak, rüzgârın bile sesini duymayacak yerlere gideceksin. Yüreğin artık kaldırmayacak gürültüyü. Susacaksın kendine bile. Sormasını istemeyeceksin kimsenin derdini. Aslında sen o dertle var olmuş olacak, bitmesini de istemeyeceksin. Çünkü aranda ki bağ, acıda verse o bağ olacak senin.

Dinleyenin çok olduğunu biliyorsun, ama anlayanın olmadığını fark ettiğinde susacaksın. Aslında susmanın da bir kaçış olduğunu anladığında bir dünya kuracaksın kendine. Hiç kimsenin bilmediği, kimsenin giremediği bir dünya. Dağları yaseminle bezeli, karanlığın olmadığı, hüznün yer bulmadığı bir dünya. İşte hayal ya çabuk biter. Senin içindeki zifiri karanlık bitmezken, ay kaybolmakta karanlığın bıraktığı izler yok olmakta. Ve uzaklardan gelen bir ses ve anlıyor ki derdi veren dermanı da içine gizlemiş.

Ve güneş dağların ardından süzülürken, yine sabah oluşunun ıstırabı bütün hücrelerine ilmek ilmek işlerken, içinin karanlığı bir katman daha artacak. Dünün gidişinde bir şey olmazken, bugünün gelişi umut olacak doğan güne. Yarını olmayan bir dünyada hep bir umut olacak.