Allah Resulü Hz. Muhammed (sav) efendimizin dünyaya teşriflerinin arifesi içindeyiz. Kelimelerimiz, kurduğumuz cümlelerimiz O’nunla şerefyap olur. Bizler O’nu yazmaya ne harfler yeter, nede müktesebatımızda biriktirdiklerimiz sözler. Dünya O’nunla şereflendi, güzelleşti. Diyor ya bir şairimiz “Basmasa mübarek kademin rûy-i zemine/ Pâk etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm (Ya Resulallah, senin mübarek ayağın yeryüzüne basmamış olsaydı, toprakla teyemmüm etmek kimseyi temizlemezdi.)
Hz. Ömer (ra) bir gün ağlıyor. O kadar ağlıyor ki kendisinden geçecek şekilde. Merak ediyorlar soruyorlar ya Ömer ne oldu, seni bu kadar etkileyen nedir diye. Peygamber efendimizin bir duası vardı. “2 Ömer’den birisini İslam’la şereflendir güçlendir” diye. Ebu Cehilin lakabı da Ömer’di. Hz. Ömer (ra) diyor ki “Ya diğer Ömer olsaydı da ben olmasaydı diye ağlıyorum.” Dünyada yaşarken cennetliksin diye kulakları ile duyan Hz. Ömer (ra) bu haldeyken bizlerin kalpleri ne kadar temiz ki, Peygamber efendimizin gözümün nuru namazdır demesine aldırış etmiyor, diğer dinleri de kabul edip ama ümmeti Muhammed oluşunun ispatı namazı göz ardı ediyoruz.
Peygamber efendimizin nübüvvet gelmeden önceki ve sonraki hayatı mükemmel denilebilecek bir yaşam minvali üzerinde. Beni en çok etkileyen hadiselerden bir tanesi Peygamber Efendimiz namazdayken kısa sureler ile namazı tamamlıyor. Sahabe efendilerimiz ise meraklarını celbenden bu olayı Peygamber Efendimize soruyorlar. Cevabı çok manidar ve günümüze ışık tutması bakımından önemli ama dimağlarında idrak konusunu bir nebzede olsa canlandıracak bu olay Gazze’ye de ışık tutması gerekir. Gerçi tüm hadisleri bu kürre-i arz durduğu müddetçe yaşam faaliyetlerimizin odak noktası olması gerekirken, bizler sadece ezberleyip başkasına aktarmaktan başka bir şey yapmıyor, dilimizde pelesenk olmuş bir cümle daha var ki “Seviyoruz” sevmek ispat ister, benzemek lazım. Peygamber Efendimiz “Uzaklardan bir yerden, çocuk ağlaması işittim. Ola ki karnı açıkmış, annesini istemiş olabilir düşüncesi ile kısa tuttum namazı.” Şimdi gelelim dünyada Müslümanlara yapılan zulümleri.
Peygamber Efendimiz kalksa, Gazze’nin halini görse, o çocukların neler çektiğini bilse acaba biz Müslümanlara ne derdi hiç düşündük mü? Hani Müslümanlar bir vücudun uzuvları gibiydi. Bir uzvu ağrıdığı zaman diğerleri de ağrırdı. Sanırım bizi narkozladırlar. Gerçi Gazze olayları ile alakalı dünyadaki eylemlere, boykotlara bakıldığı zaman ülkemiz maalesef sınıfta kalır. Çünkü çok büyük nimetler içerinde olduğumuz için, bize dokunmayan yılan bin yaşasın dediğimiz için, rahatımız bozulacağı için, gözümüzü kapatıyoruz, kulaklarımızı tıkıyoruz ama şunu bilmiyoruz ki, gün gelecek uzuvlar konuşacak vesselam. İşte o gün çok çetin bir gün olacak.
Peygamber efendimiz (sav) davası neydi, ne için gönderildi, din için ne sıkıntılar çekti, biraz tahayyül edebildik mi? Diğer peygamberlere verilmeyen bazı şeyler, efendimize verilmiştir. Bunların içinde ise ganimet malları helal kılınmıştır. Bir hadisesinde ise dağıtılan ganimetlerin kendi payına olanı dağıtmış, az miktarı annemizin evine koyunca gece uyuyamamış, kalkıp onu da dağıtınca şimdi rahatladım demiştir. Şimdi bizim bu kadar dünya sevgisi içine düştüğümüzü görse, evimizin daha iyi olması için arabamızın modelini yükseltmek için çekilen kredileri görse bize ne der acaba? Aslında ciltler dolusu kitaplar, tefsirler, şiirler gazeller yazılabilir de, boğazımızdan aşasına inmedikten sonra, idrakimiz kapalı olduktan sonra bütün hepsini ezbere bilsen ne yazar. Hülasa edecek olursak, işimiz çok zorda ama vazgeçmek fıtratımızda yok. Neyse herkes kendi hesabını kendi verecek vesselam. “Ol dem ki fâni dünyadan Muhammed Mustafa gitti/ Sevindi ahiret amma bu alemden safa gitti.”