HİKMETİN HİKMETİ

Yıllarca süren düşünme serüvenim neticesinde bir yola düşmek nasip oldu. Bu öyle bir yol ki hücrelerimin her zerresince hilkatin yeniden zuhur ettiğine şahitlik ettim. İnsan, bu yol sayesinde, fâni âlemde kendisinin muhatap alındığının farkına varıyor. Yolda olanların izini takip etme niyetiyle ve bir kavrama ömrüm yettiğince tutunmanın verdiği coşkudan içim dolup taşıyor. Bu kavramın kendisinin dahi hikmetli olduğuna inanıyorum. Çünkü hikmet kavramı etrafında başladı her şey. Edebi formların yanı sıra hilkatin en bilinmez tarafından esen rüzgârları duyar oldum adeta. Şöyle söylemeli; Hikmetin ana kaynağı Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’dir. O’na Sallallahu Aleyhi Vesellem’e ise hikmeti Allah Teâlâ vermiştir. Bu anlamda hikmetin aslı yaratıcının kendisidir. Bunu ise Allah Teâlâ’nın El-Hakîm isminden anlıyoruz. Hikmet Peygamberi Sallallahu Aleyhi Vesellem ümmetinin hayatını hikmet üzere idame ettirmesini söylemiştir. “Nerede bulursanız hikmeti alın. O sizin malınızdır,” diyerek Müslümanlara yol tayin etmiştir. Böylece insanın âtisine uzanan bir hikmet yolculuğu başlamıştır. Beşer, insanın ham ve inanmaktan yoksun hâlidir ki buna nefsin hükmettiği mahlûk denir. İnsan ise mertebedir. İnanmış her Müslüman, insanlığında ilk adımını atmış demektir. Hakikatin malı olan, Müslümanın malıdır. Hikmet, Müslümanın yitiği ve aradığıdır. Bir Müslümanın, hikmeti araması gerekir. Hikmet, mukaddes kitabımızın Kamer suresi 5. ayetinde öğüt niteliğinde anlatılırken, Lokman suresinin 12. ayetinde derin düşünce yani İslam irfanı, İslam aklı anlatılır. Nahl suresinin 125. ayeti ile beşeri nizamdan kurtularak, insanın yeni bir düzen ile Allah Teâlâ’nın yoluna girmesi öğütlenmiştir. Hikmet, hüküm ile aynı kökten geldiğinden aynı zamanda zulme mani olmak anlamını da ifade eder. Bu zulüm cehalettir. Mukaddes kitabımızda insanın öncelikli olarak enfüste yaptığı yolculuğuna değinilmiş aklın ve kalbin cehaletine mani olunması gerektiği vurgulanmıştır. Aynı zamanda hikmet ile anlaşılan derin düşünce, İslam toplumunu muhakeme etmeye ve düşünmeye davet etmektedir. Mukaddes kitabımızdaki Cuma suresinin 2. ayetinde hikmet, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sünneti olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakara suresinin 269. ayetinde ise Allah Teâlâ’nın dilediğine hikmet vermesi, insana mukaddes kitabımıza dair ayrıntılı ilim verdiğine delalettir. Böylece hikmet insanı, Kuran-ı Kerim ışığında ihyâ olmuş bir ferttir. Bu anlamda ihyâ olmuş bir hikmet insanının kuracağı form, yeni bir neslin ve son iki yüz yıldır içinde bulunduğumuz bunalımın atlatılacağının habercisidir. Yeter ki hikmet neslinin varlığına inancımız ve doğruluğuna olan kanaatimiz yeniden gelişsin.