HİKEMİN YOLU VE YOLUN HİKEMİ

Hikmetin, kavram olarak kullanım alanı çok çeşitlidir. İslam akidesinde şekillenen mânâ itibariyle kullandığımız hikmetin karşılığı; Allah Teâlâ’nın korkusu ile doğru bilgiye ulaşma yolunda sözde ve işte gerçeği buluş, yerinde ve güzel olanı yapma, güzel ve çirkini, doğru ve yanlışı, gerçeği ve sahteyi tanıyıp ayırabilme kudretidir. Bu vasıflara haiz olan ve bu anlamda bir yolculuğa çıkan her insan hikmet insanıdır. Neden Hikmet kavramı bu denli bir özelliğe sahiptir? Çünkü toplumun altını oyan önemli bir mesele var günümüzde. Akidenin çatısı çatırdamaya başladı. İslam akidesi toplumumuzda kendine yer bulamayalı epey zaman oluyor. Son iki asırdan beri çekilen çilenin sonuna gelmiş bulunduğumuzu düşlemekteyim. Bu anlamda çile çekmek insanı diri tutarken aynı zamanda akidesini sağlamlaştırıyordu. Günümüzde pek çok şey serbest olmuş olsa da akide anlamında tam bir özgürlüğe sahip değiliz. Bu anlamda diriliş erlerine görevler düşmekte. Yeni bir diriliş muştusunu yayabilmenin heyecanıyla hikmet yolculuğundan bahsediyorum. İçinde bulunduğumuz Ehli Sünnet omurganın köreltilmeye çalışılmasına karşın hikmet metodu sayesinde bir diriliş atılımı gerçekleştirmek mümkün olabilecektir. Hikmet öyledir ki insanın yeni dünyalar kurmasını ve İslam akidesine dayalı bir yaşam sürmesinde araçtır. Amacımızın temellerine dikilen ağaçtır O.

Toplum düzeni inançsız olamaz. İnancın gereklikleri ise Müslüman bir toplum için başta Amentü ile başlar. Bu anlamda toplumun temel taşlarını İslam akidesi oluşturur. Günümüz dünyasında ve yaşadığımız toplumun şekillenmesinde rol oynayacak projeler içinde Hikmet kavramı da yer almakta ve kurucu rol üstlenmektedir. Bir kere bilinç aşılanan bir ferdin zihinsel ve gönül dünyasına inilebildiği müddetçe akideden söz edilebilir. Şuuru ve bilinci birinci dereceden yerinde olmayan bir insana meczup denir. Anlaşılıyor ki toplumun inşasının birinci basamağı bilinçli ve şuurlu fertlerin birlikteliğindedir. Böylece diriliş ateşini yakabilecek faaliyetlerin ortamını ancak eğitim düzeyi belirler. Hikmet insanı olabilme gerekliklerinin bir başka yanı da toplum düzeninde ruhun önceliğine dikkat çekebilmekte saklıdır. Ruhun yolculuğundan beslenen bir hikmet eri ancak düzeni tesis edebilecek bir kuvveti kendinde bulabilir. Hikmet yolculuğu bir diriliş davasının koludur. Bu anlamda dirilişi mevcut kılacak her faaliyet hikmet yolcusunu da ilgilendirir.

Allah Teâlâ hikmeti dilediğine verir. Hikmet sahibi insan verdiği kararlarda isabetli ve doğru olana yönelerek hareket eder. Hikmet sahibi olmanın en temel ve başlangıç noktası Allah Teâlâ korkusudur. Bu anlamda hikmet yolculusu yaptığı işlerde dosdoğru olmak zorundadır. Söylediği söz ile yaptıkları birbiri ile uyum içerisinde olan hikmet yolcusunun tutarlı olması önemlidir. Bu ifade ve yaklaşım insanın günahsız olacağı anlamını taşımaz. Günah, tek olan yaratıcıdan daha aciz olduğumuzu gösteren bir işarettir. Yaratılan bütün mahlûkat kusursuz ve benzersiz değildir. Yaratılmış olan varlığın mutlaka bir benzeri vardır. “O, dilediğine hikmeti verir ve kime hikmet verilirse o kimse birçok hayra nail olmuş demektir. Bunu ise ancak derin kavrayış sahibi olanlar düşünüp anlarlar,” ayetinden yola çıkarak hikmet yolcusu yolun sonunu gözlemekle mükellef değildir. Hikmet yolcusunun vazifesi yolda olmaktır. Küfür cephesine karşı diriliş cephesinde durarak bir hikmet yolculuğu yapacak olan insan, bu serüvende medeniyetimizin köklerinden güç alarak neyi niçin yapması gerektiğini iyi teşhis etmek zorundadır.

Bir Müslümanın hayatında hikmeti arama, anlama ve anlamlandırma çabası yok ise akideyi tam anlamıyla yaşama ve dirilişini sağlama mücadelesinde geri kalır. Hikmetli olanı gösterebilmenin çilesini verebilenler ancak kul olma coşkusu ve neşesiyle yaşayabilirler. Bu anlam itibariyle nefes aldığımız her mecrada hikmetin izini sürecek ve hikmetli olanın peşinden gideceğiz. Hikmetin olmadığı bir zaman ve zemin düşünememekteyim. Öyle kuşatıcı bir yaşam fonksiyonu vardır ki insan bundan kaçamaz. Ruhumuzun yaşadığı her ân hikmetin kuşatıcılığı içindedir. Böylece abes bir işin olmadığı akıllara düşmeli, niyetler sorgulanmalı ve tazelenmelidir.