“Öncesi vahşet sonrası vahşet 12 Eylül” Bankalar Caddesi’nde bir yürüyüş var, kalabalığa ateşlenen bir silah, komşum göçmenlerden Mehmet abi vurulup yere düşüyor. Bir başka cürüm, Kırıkkale’nin gelecek vaad edecek genç sendikacısı cezaevinde şişlenerek öldürülüyor. Kırıkkale Lisesi müdürü, Nokta mevkisinde silahla öldürülüyor. Solcu gençlerimizden Adem bir gece yarısı Yeni Mahalle’de polislerle giriştiği çatışmada öldürülüyor. (Rahmetlinin mezarı, aile mezarlığımızın yakınında, her ziyaretimde aklıma gelir, bu genci dolduranlar acaba mezarının yerini biliyorlar mı?) Bunlar tanık olduğum vahşetin sadece birkaçı. “Bana sağcılar adam öldürtüyor diyemezsiniz” diyen liderler ve “Bana solcular anarşisttir dedirtemezsiniz” diyen sol liderler. Toplum paramparça, öyle dağda, arazide değil, büyük kentlerin tam ortasında her gün öldürülen ortalama 15 – 20 kişi. Çoğu genç. Böyle bir demokratik ortama darbedir 12 Eylül. Şimdi 12 Eylül yargılanıyor, kıkırdayarak izliyorum olayı. Bu dava bir komedidir.
Halkı mızın büyük bir bölümünün 12 Eylül’ü hatırlamaya zaten doğum tarihleri yetmiyor. Ben 12 Eylül’ü yaşayanlardanım. Kanlı 1 Mayısa tanık olanlardanım. Terörün kente inmiş halinde gençliğini yaşayanlardan 12 Eylül sabahı ailemdeki sevinci hatırlıyorum. “Çocuklarımızın hayatı kurtuldu” sevinci. Sorun 13 Eylül’den sonra başladı. İnsanlık dışı muameleler, tutuklamalar, uzun gözaltı ve işkenceler. Şunu inanarak söylüyorum, o gün Kenan EVREN’e ve silah arkadaşlarına “dua” eden ana baba sayısı “beddua” eden ana baba sayısından fazlaydı. Bugün mahkeme önünde toplananlar beddua edenlerden oluşuyor. Dua edeler ise her zaman olduğu gibi sessiz. Bugünkü toplum, ağlayanın sızlayanın haklı olduğunu sanmaktadır. Zihinleri küflenmiş olanlara hatırlatmak istiyorum ne Deniz GEZMİŞ ne de Mahir ÇOYAN sütten çıkma ak kaşıktı. Gezmiş, Balgat’ta ki Tuslog tesislerinden 4 ABD askerinin kaçırdı. Üniversitede işgallerinde başı çekti. Çayan ise işadamı Mete HAS’ı kaçırıp fidye aldı. İsrail Başkonsolosunun öldürülmesinde rol oynadı. NATO’ya ait Fatsa’da görevli 2 İngiliz ve 1 Kanada’lı teknisyenin kaçırılmasına önderlik etti. Başka benzeri olaylar da var. Elbette Gezmiş ve iki arkadaşının asılması, Çayan’ın yine genç yaşında bir çatışmada ölmesi keder duyulacak olaylar. Yaşı büyütülerek idam edilen Erdal EREN için ağıtlar yakılıyor, pankartlar taşınıyor, benimde içim yanıyor fakat Erdal’ın sırtından vurduğu askerin hiç mi hatırı yok? Onun ailesine de saygı gerekmez mi?
Yazık oldu bir nesil insana sağcısıyla solcusuyla peki insanları suça yönlendiren, ünv. hocası, lise hocası, politikacı, terörden nemalanan mahalle sorumluları, sağcı solcu polis örgütleri vs. Bunlar şimdilik inlerine saklandılar ama hala istedikleri ortamın oluşmasını bekliyorlar. Bizler o acıları yaşadık, gençlerimiz yaşamasın.
Cezaevlerinde ki ortamı anlatan hem sağdan hem de soldan iki şiirle yazımı bitirmek istiyorum.
Ey sonsuzluğun sahibi sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk üşüyorum. (Muhsin YAZICIOĞLU)
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama… (Nevzat ÇELİK – Beste Ahmet KAYA)
Saza gelelimde gaza gelmeyelim
Polemik var kavga yok…. Vesselam