Hafif kepçe kulağı, çilli yüzü, tavşan dudağı, sevimli mi sevimli bir tipi ile ergenlik çağını çoktan geçmiş genç bir kız olan Laura, birbiri ardına yaşadığı talihsiz olaylardan, karşılaştığı can sıkıcı ve olumsuz vakalardan, sefil ve perişan halinden bıkmıştı. Bunca çabasına rağmen istediği ya da hayal ettiği neşeli, huzurlu bir yaşam biçimine bir türlü kavuşamamış, mesleğinden ve yaşamdan zevk alamaz hale gelmişti. Çevresinde onu mutlu edecek bir eylem ya da ilgisini çekecek bir yapı, bir oluşum yoktu. Yaşam ona anlamsız ve saçma geliyordu. Hayatın her yönünün olumlu, her şeyin kurallara uygun, düzenli ve tertipli olmasını istediği halde bir türlü olmuyordu.
Yaşantısına bir anlam katmak ve aradığı mutluluğu bulmak umuduyla evlendi. İlk zamanlar eşiyle ilişkisi normaldi. Ancak geçmişten kalan kuşkulu, endişeli karamsar yapısı, olayları, konuları, kavramları hep olumsuz yönden gören iç görüsü onu sürekli tedirgin ediyordu. Belki de stres dolu, korku ve endişe içinde, olumsuz bir ortamda geçmişteki yaşamı onu karamsar bir bakış açısına sürüklemişti. Bu yüzden olaylardan kolayca etkilenen bir yapısı vardı. Ne zaman bir boşanma haberi duysa “Acaba kocam beni boşarsa ne yaparım?” diye terk edilmenin, yeniden yalnız kalmanın endişesini bir türlü içinden atamıyordu. Ruhsal ve fiziksel dengesini bozan, bir türlü atamadığı bu iç korkuyla uzun süre yaşadı.
Her halinde kendisine yardımcı olan, iş ve sosyal hayatında desteğini esirgemeyen ancak bir türlü düzelemeyen bu ruh halinden rahatsız olan kocası tüm çabalarına ve desteğine rağmen bir sonuç alamadı. Bu şartlarda evliliklerinin devamının mümkün olamayacağı gerekçesiyle onu bir anda boşamıştı. İyi bir yaşam tarzının, mutluluğun hayallerini kuran Laura terk edilmenin şokuyla daha da mutsuz, çaresiz bir hale geldi. Günlerce yorgunluk, kırgınlık, iştahsızlık, neşesizlik gibi ağır sağlık sorunlarıyla boğuştu. Düşündüğü ve korktuğu her şey gerçeğe dönüşüyor, yaptığı hemen her şeyden suçluluk duyuyor, lakin kendisinin bir hatası olmadığını, şans ve talihin yüzüne gülmediğini bu yüzden mutsuz olduğunu varsayıp bir türlü kabullenemiyordu. Yakın çevresindeki eş ve dostlarının tavsiyesi, daha doğrusu zorlamasıyla uzun bir süre kilisede vaazlar dinledi, ayinlere katıldı, dini vecibeleri yerine getirdi. Ancak yine de iç huzursuzluğundan, korkularından kurtulamadı, ruhsal dinginliğe kavuşamadı.
Laura’nın bu durumu kilisede ders veren Los Angeles Din Bilimleri Kiliseleri Birliği Başkanı Jack Ensing Addington’un dikkatini çekti. Addington, ünlü bir hukukçu, öğretim görevlisi, yazar ve siyasetçi, “insanın gerçeği” konusunda konferanslar veren, üstün yetenekli, kendini insanlığın sorunlarının çözümüne adamış, bunun için ruhsal bilimler üzerine eğitim görmüş ve bu bilimi kişisel çabası, yıllar süren derin inceleme ve araştırmalarıyla geliştirmiş bir kişiydi. “Yüzde yüz düşünce gücü”, “Her şey zihinde başlar”, 'İçinizdeki Mükemmel Güç', 'Nasıl Başarılı Olabilirsiniz' gibi birçok kitapların da yazarıydı.
Addington; kendine görev sayıp Laura ile yakından ilgilendi. Dini öğretileri kendi çıkarı için kullanıp tükenmiş, çaresiz, genç bir o kadar da güzelliği olan bayandan faydalanmadı. Onu dinle, tanrıyla kandırmadı, boş hurafelere, büyü, muska, okuyup-üfleme gibi dini argümanlara başvurmadı. İnsanları etki altına alan, onları hipnotize eden ritüelleri aklından geçirmeyen, bilgece düşünen kişilikte bir insandı. Bu yüzden kendisine yansıtmadan, Laura’nın sorununun dinsel değil ruhsal olduğuna karar verip bilimsel yollarla çözülebileceğine inanıp ona “Olumlu yönde kendini yönetme” planından bahsetti. “Psikojenez prensibi” bilimsel metoduyla hayata karşı yeni bir bakış açısı, yeni bir zihinsel yapı kazanması gerektiği konusunda Laura’yı ikna etti.
Yeni bir zihinsel yapının çatısıydı bu. Büyükçe bir deftere olumsuz düşüncelerini ve herhangi bir konuda kendisini suçlu hissettiği, hoş olmayan, aklından söküp atmak istediği düşünceleri yazmasını istedi. Düşündüğü ve gerçeğe dönüşebilecek şeyler yerine sadece gerçekleşmesini istediği şeyleri düşünmenin daha akıllıca olacağını, olumsuz düşünceleri olumlu hale dönüştürecek, bilinçaltında yerleşmiş olan eski suçluluk duygularını, korkularını yok edecek, yeni bir zihinsel yapı planlamasına ait liste oluşturdu. Ruhsal olarak tükenmiş hastasıyla günlerce ilgilendi.
Yalnızlığı, suçluluk duygularını, yetersizlikleri düşünmek yerine tüm dikkatini arzuladığı yaşam biçimine vermeye başlayan Laura, eski olumsuz yanıtları olumlu yanıtlarla karşılaştırdı. Sonra bunları analiz etti, olumlu karşılıklarını bulmaya çalıştı. Böylece her suç konusunda kendini suçlamaktan çıkarıp kabullenmeyi öğrendi. Aradan birkaç hafta geçti. Her şeye karşı olumlu düşünceler geliştirme eğiliminde olduğunu, hayata olumlu bakmanın olumsuz bakmak kadar kolay ve çok daha üretken olduğunu görmeye başladı.
Zihinsel yapısı düzenlenen, zaman dünyası her açıdan yenilenen Laura kısa sürede ruhsal ve fiziksel durumunda olağanüstü iyileşmeler görüldü. Kafasını sorunlarından kurtardığından beri dostluğu aranan bir kişi oldu. Mesleğinde başarısı arttı. Yeni iş arkadaşları edindi. Korkularla yaşamayan, geçmişine bakmayan, kendini suçlamayan, kin duymayan Laura gülmeye başladı. (Devamı haftaya “Her şey zihinde başlar” makalemde)