Swami VİVEKANANDA (1863-1902) Hindu keşiş, filozof, yazar, din öğretmeni, zamanının en etkili filozofu ve sosyal reformcularından biri. Aristokrat bir aileden. Genç yaşta maneviyata ve dine yöneldi. Amerika’da “ilahi hakka sahip bir hatip” olarak tanınır. ABD, İngiltere ve Avrupa’da konferanslar verdi. Vivekananda’nın hayat, kötülük, dünya, kutsal düşünce, din,  hakikat ve tanrı hakkındaki mükemmel görüşleri:

 

“Hayatın bir sürü kötü yanı vardır, dünya sonsuz kötülüklerle doludur. Zamanın başlangıcından beri bunun çaresi aranmış ama hiçbir şey değişmemiş ne kadar çare üretilse de başımıza o kadar bela gelmiştir. Tüm dinler kötülüklerle başa çıkabilmek için: “Dünyanın geçici olduğu, vaz geçilmesi, olduğu gibi algılanması, hayatın görünen maddi dünyadan ibaret olmadığı, dünyadan öte bir şey olduğu, bunun gerisinde ve ötesinde içinde kötülük olmayan tanrı tasavvuru, sonsuzluk kavramı olduğu, gerçeği görmek, iyiye sahip olmak, kötülükler, hatalardan vaz geçilmesi gerektiği” çözümünü önerir.

Dinler, söylemek istediklerinde pek açık değildir, çoğunlukla yanlış anlaşılır ama felsefi yönden ele alındığında doğru ve daha iyi anlaşılacağı, sorunların akılcı çözümlerle ve dünyanın tanrılaştırılmasıyla çözüleceğini belirtir. Dinlerin çoğu duygulara ve kalbe fazla yer verir. Beyninizle kalbinizin birleşmesini, herkesin iyi bir kalbe, engin duygulara, sonsuz bir akla sahip olmasını isterler. Büyük ilhamlar kalpten gelir, kalbi olan için hayat ve ilerleme mümkündür, kalbi olmayanın beyni kuruyup ölür. Ancak kalbi temiz olanlar tuzaklara karşı korunamaz, birçok belaya maruz kalabilirler.

Onca zamandır aklınızda yer alan, bağlandığınız, tasarladığınız, zayıf bir muhakeme gücüne, zaaflarınıza dayanan dünya kendi yarattığınız sahte bir dünyadır. Ondan vaz geçin. Bütün âlem tanrıyla dolmuştur. Gözlerinizi açın ve görün onu. Düşündüğünüz, bildiğiniz, göründüğü biçimiyle dünyadan bütünüyle vaz geçmeyin, gerçekte ne olduğunu bilin ve onu tanrılaştırın çünkü o yalnızca tanrıdır. Evrende ne varsa tanrıyla tamamlanır. Her şeyi tanrının kendisi ile tamamlayın. Sahte bir iyimserlikle gözünüzü kötülüğe kapatarak değil her şeyde onu görerek dünyadan bu şekilde vaz geçin. Bunu yaptığınızda geriye tanrı kalır.

Var olan tanrının kendisidir. Çocukta olan, eşte olan O’dur. Tanrının kendisi. İyi de olan, kötü de olan O’dur. Günahta ve günahkârda olan, hayatta, ölümde, mutlulukta, mutsuzlukta, dinde her şeyde olan O’dur. Kimileri ona Tanrı, kimileri Allah, kimileri Yehova, kimileriyse ona Brahman der. Hayatın kötülüklerinden, tehlikelerinden uzak durun. Hiç bir şeyi arzu etmeyin. Bizi mutsuz kılan, bize ıstırap veren şeylerin hepsinin nedeni arzudur. Bir şey istersiniz ama isteğiniz karşılanmaz bu yüzden üzülürsünüz. Arzu olmazsa üzüntüde olmaz. Ancak arzudan büsbütün vaz geçmeyip her türlü mutsuzluktan azat olmamak gerek.

Mutlulukta ve ıstırapta ihtişam vardır. Kötülüğünde yararları vardır. Hayatınızda keşke hiç yapmasaydım dediğiniz yüzlerce şeyler vardır ama aynı şeyler sizin en büyük öğretmenleriniz olmuştur. İyi ve birçok yanlış şeylerin, mutsuzluğun her biri size büyük dersler vermiştir. Her haliniz, her eylem ve her düşünceniz,  tüm yaptıklarınızın bir ürünüsünüz. Bu yaptıklarınızın, etkilerin toplamının bir sonucu olarak şimdiki noktaya geldiniz. Arzuların yanlış olduğunu hepimiz görebiliriz. Ancak hayat arzusuz şekilde de devam edemez.

Çözüm şu: Hakikati bilir ve onu gerçekleştirirseniz ihtiyacınız için mülkünüz, lükse kaçan şeyleriniz hatta istediğiniz her şeyiniz ve daha fazlası olabilir. Zenginlik kimseye ait değildir. Ancak, aşırı mülkiyet gibi bir düşünceniz olmasın. Siz hiç kimse değilsiniz. Bende kimse değilim. Başkaları da kimse değil. Her şey tanrıya aittir. Çünkü tanrıyı her şeyde görmek mümkün. Tanrı keyfini sürdüğünüz zenginliktedir. O, içinizde yükselen arzudadır. O, arzunuzu doyurmak için satın aldığınız şeylerdedir. O, güzel elbiselerinizde alımlı süslerinizdedir. Ana düşünce budur. Bunun ışığında baktığınız zaman her şey başka bir hal alır. “Tanrının saltanatı içinizdedir, gözü olan görsün kulağı olan işitsin” der İsa (r.a) Tüm dinler ve tüm büyük öğretmenlerde öyle der. Tanrıyı her hareketinize her sözünüze, suretinize her şeyin içine koyduğunuz zaman bütün dünya ıstırap ve mutsuz bir yer olmaktan çıkıp cennete dönüşecektir.

Bunca zamandır aradığımız, kendi cehaletimiz içinde kaybettiğimizi sandığımız, dünyada ağlayıp sızlanarak dolaşıp bulmaya çalıştığımız hakikat başından beri kalplerimizin içindedir, onu ancak orda bulabiliriz. Dünyadan vaz geçmeyi eski kaba anlayışla yorumlayacak olsak bundan şu anlam çıkar. Çalışmamalı, tembelce oturmalı ne düşünmeli ne de bir şey yapmalıyız. Rüzgârın önünde sürüklenen yaprak gibi koşulların ve doğal yasaların mahkûmu olmalı, kaderci olmalıyız. Fakat asıl olan bu değil, bizler çalışmalıyız. Sahte arzularının peşinden sürüklenen sıradan insanlar ile kendi duyguları ve duyularınca yönlendirilen kişiler çalışmayı bilmez. Oysa arzularına ve bencilliğine kapılmayanlar çalışır. Evren bir resimdir ve insanlar arzuları silindiğinde onun tadına varırlar. O zaman almaya satmaya ve mülkiyete ilişkin saçma sapan fikirler ortadan kalkar. Tefeci, alıcı, satıcı ortadan kaybolduğunda bu dünya harika bir resim olarak belirir.

Tanrı büyük ve kadim bir şairdir. Tüm evren onun dizeleriyle, uyaklarıyla ve ritimleriyle gelen sonsuz bir saadetle yazılmış şiirdir. Arzulardan vaz geçtiğinizde tanrının bu evrenini okuyup onun tadına varabiliriz. O zaman her şey tanrılaşacaktır. Uğursuz ve kötü saydığımız kuytular ve köşeler, dar ve karanlık yollar hepsi tanrılaşacaktır. Tanrıyı her şeye koyarak, onu her yerde görerek, dur durak bilmeden, hayatı kutsal, tanrının kendisi gibi bilerek, görünen, yanıltıcı dünyadan vaz geçerek çalışın. İsterseniz yüz yıl yaşamayı arzulayın, tüm dünyevi arzulara sahip olun yeter ki onları tanrılaştırın. Onları cennete dönüştürün. Bu dünyada yardımsever, mutlu ve çalışkan bir hayat yaşamayı arzu edin. Böyle çalışırsanız çıkış yolunu bulursunuz. Başka çaresi yok, çünkü Tanrı her şeydedir. Onu başka yerde aramayın, o zaten her işte, her düşüncede, her duyguda vardır. Bunun bilincine varıp çalışmalısınız. Tek yol 

budur. Böyle yaparsanız tüm ıstırap ve kötülüklerin kaynağı olan sahte arzulardan, kötülüklerden kurtulabilirsiniz. Bu sırrı öğrenmeyenler cehaletle dolu şeytani bir dünyada yaşamak zorunda kalacaklardır.

 

İnsan hakikati bilmeden tepetaklak aptalca güçlere daldığı zaman hedefine ulaşamaz. Dünyayı lanetler, ormana gider tenine eziyet eder, açlıkla kendini azar azar öldürür, kalbini çoraklaştırır, tüm duygularını yok eder. Sert, haşin ve kuru biri olup çıkarsa yolunu şaşırmış demektir. Bunlar ifrat ve tefrittir. İki uçta yer alan yanlışlardır. İki tarafta yolunu hedefini şaşırmıştır. Irmakların en güçlü olanının kıyısında oturduğumuz halde susuzluktan ölüyoruz. Yığınla yemeğin dibinde olmamıza rağmen açlıktan ölüyoruz. Saadet dolu evren burnumuzun dibinde ama onu göremiyoruz. Başından beri onun içindeyiz ama hep şaşırıyoruz. Birçok kişi kendi içlerinde, çevrelerinde her yerde nasıl sonsuz bir saadet olduğunu bilmez, bunu keşfedemezler. Din onu bizim için bulmayı teklif eder. Bu kutlu evrenin özlemi hepimizin yüreklerindedir. Tüm uluslar onu arar tüm dinlerin hedefi odur. Doğduğumuz andan itibaren her şeyde tanrıyı görmemiz telkin ediliyor. Her din bunu öğretiyor her yerde ve her şeyde tanrıyı görün. Hepimize öğretildi bu, fakat gerçek yaşantıya geldiğinizde hayat zorluklarla doludur.

İnsanlık hakkında yüce düşünceler besleriz, kendimizi güçlü ve cesur hissederiz, büyük kararlar alırız fakat zor durumda kaldığımız zaman öz güvenimiz kaybolur. Peki, bu durumda bunları öğretmenin anlamı ne? Anlamı şu: Bir günde hiçbir şey olmaz. Önce benliğimizde işitecek sonra üstünde derin düşünce yapılacak. Sebat eden sonunda başaracaktır. Gökyüzünü herkes görebilir. Yerde sürünen solucan bile ama ne kadar uzaktır o. ideallerimiz de çok uzaktadır ama aynı zamanda biliriz ki biz de hatta en yüksek o ideallere sahip olmalıyız. Ne yazık ki bu hayatta insanların çoğu hiçbir idealleri olmaksızın el yordamıyla karanlıkta yaşamaktadır. İdeal sahibi bir insan bin hata yaparsa ideali olmayan elli bin hata yapar. O yüzden ideal sahibi olmak daha iyidir.

İtici güç düşüncedir. Zihni en yüce düşüncelerle doldurun. Her gün onları dinleyin. Aylarca onları düşünün, başarısızlıklara aldırmayın, bu doğal. Onlar bu hayatın güzellikleridir, onlar olmasa hayatın nasıl bir şey olacağını düşünün. Mücadele olmasa hayatın ne değeri olur. Hayatın şiirselliği nerde kalır. Mücadelelere, başarısızlıklara aldırmayın, kafayı takmayın. İdeale bin kez tutunun, bin kez başarısız da olsanız bir daha deneyin. İnsanın ideali her şeyde tanrıyı görmek ama onu her şeyde göremeseniz bile en sevdiğiniz şeyde görün, sonra onu bir başka şeyde görün ve böylece devam edin. Ruhun önünde sonsuz bir hayat var acele etmeyin sonunda amacınıza uluşacaksınız. O hareket edince her şey hareket eder. Her şey onunla var. O hem hareket eder hem de yerinden kımıldamaz. O yakın ve uzak her şeyin dışında her şeye nüfuz eder. Her kim her varlıkta Tanrıyı görürse o Tanrıdan asla uzaklaşmaz. Tüm hayat ve tüm evren tanrı içinde görüldüğünde ancak o zaman insan sırra ermiştir. Artık onun için yanıltı yoktur. Evrende hayatın birliğini, her şeyin bir oluşunu görene mutsuzluk yoktur. Tüm mutsuzluğumuz cehalet kaynaklıdır. Cehalet, çokluk fikridir. İnsanla insan, ulusla ulus, dünyayla ay, ayla güneş arasındaki ayrılıktır.

Eşyanın özünde birlik vardır. Yüzeyin altına inerseniz insanla insan, ırkla ırk, üstteki ile alttaki, zenginle yoksul, tanrılarla insanlar ve insanlarla hayvanlar arasında birlik olduğunu görürsünüz. Yeterince derine inerseniz her şey bir’in çeşitlemeleri olarak görünür. Ve böyle bir birlik fikrine eren kişi için artık yanılgı olmaz o kişi her şeyin gerçeğini, sırrını bilir. Ona hiçbir şey mutsuzluk veremez, arzu edemez. O her şeyin gerçeğinin tanrıya, merkeze her şeyin birliğine indiğini görmüştür. Ebedi var oluş, ebedi bilgi ve ebedi saadet birliktedir. Ne ölüm ne hastalık, ne üzüntü ne keder yoktur. Artık hoşnutsuzluk yoktur. Her şey kusursuz birlik ve kusursuz saadet içindedir. O kimse için mutsuzluk yoktur.

Cehaletten türemiş bu dünyaya tapanlar karanlıkta el yordamıyla aranırlar. Bu dünyanın varlık olduğunu sanırlar. Tüm hayatlarını bu dünyada yaşayıp daha iyi ve daha yüksek bir şey bulamayanlar daha da karanlıkta aranırlar. Fakat doğanın sırrını bilen doğanın yardımıyla doğanın ötesinde olanı gören ölümü aşmıştır. Ve doğanın ötesinde olanın yardımıyla ebedi saadetin tadına varır. Altın kurşunla hakikati örten ey güneş örtüyü kaldır ki içindeki hakikati görebileyim. Ben içimdeki hakikati anladım. Işınlarının ve görkeminin gerçek anlamını bildim. İçimde parlayanı gördüm. İçimdeki hakikati görüyorum. Ve senin içinde olan benimde içimde, ben oyum.