İyi niyeti ve tecrübesizliği yüzünden hayatının yönünü belirleyebileceği durumda değildi. Yoluna ışık tutacak, sırtını sıvazlayacak, başını okşayacak bir önder, yönlendirici yoktu. Hayatı tesadüf, karambole yaşadı. Gençliğini cehaletin, kültür ve eğitimin eksik olduğu, değerinin, itibarının, sevginin olmadığı, saçma, sapan dini ve toplumsal kuralların baskın olduğu bir yapı şekillendirdi. Yaşantısını değiştirebilecek, gücüne güç katacak imkânlar yoktu. Sağı ham cahil, solu kaba yobaz, düşünemeyen, aklını, zekâsını geliştirememiş, yanlışa sahip çıkan, tın tın öten kuru kul yığınlarının oluşturduğu bir çevrede yetişmişti. Bu ortamda nasıl güçlü olunabilirdi?
Devleti kutsal, dini yüce gördü. Bayrağı, toprağı yüksek değerler sayıp sonsuz bağla bağlandı. Düzene, sisteme, kanuna, yasaya en ufak yanlışlık yapmadı. Gençliğinin en güzel günlerinde parasız pulsuz yirmi ay askerlik yaptı. Üstüne binlerce lira bedel ödeyip kamu hizmetinden saydırdı. Dini, askeri, adli, mülki, hukuki kayıtsız şartsız, çıkarsız, beklentisiz her kuruma körü körüne inandı, güvendi fakat bunlar kendine fayda sağlamadı. Zenginin çocukları çürük raporu alıp, yurt dışında okula yazıldı, bedelli oldu askere gitmedi. Vergi teşvikinden yararlanıp vergi ödemedi. Terör yoluyla varlıklı hiç bir ailenin canı yanmadı. Hep onlar zengin oldu. Yoksulluk görmediler. Bedel ödeyenler hep fakir, fukara, gariban çocuklarıydı. Önce vatan, millet, ezan, bayrak diyen, bu uğurda canlarını feda etmeye hazır insanlardı ya da onların evlatlarıydı.
Nazım’a vatan haini, kuzeyin komünisti diyen ikiyüzlü liderlerin elli yıl sonra Nazım’dan şiirler okuduğunu; yaklaşık elli bin insanın ölümüne sebebiyet veren terörist dedikleriyle barış adına, kan dinsin, anlar ağlamasın gerekçesiyle protokol yapan tutarsız siyasileri gördü. Yasal hilelerle devleti soyanları; dini, imanı, inancı masum yurttaşlara yanlış anlatıp çıkar sağlayanları, şadırvanlarda tespihli, camide, cumada, namazda abdestli hırsızların omuz omuza olduğunu gördü… Işık söndü, karanlıkta gözleri açıldı. Kimi şeyleri çok geç anladı. Bunca yaşadığı kötü deneyimler, tecrübeler sonucu hiç kimseye, kuruma, sisteme güveni, saygısı kalmadı…
Oda alabildiğince sessiz ve de karanlıktı. Bir tek yüreği kıpırdıyordu. Derin korkuların ve korkulu yalnızlığın uyutamadığı gecelerle baş başaydı. Korkunç olan sessizlik değil yapayalnızlığıydı. Ömründe gerçek anlamda kimseden, içten “seni seviyorum” sözünü duymadı. Eşinden, dostundan, en yakınlarından ilgi, alaka, bir sevgi de göremedi. En yakınları dar gününde el oldu. Aylar, hatta yıllar var ki gelip kapısını çalan olmadı. Sevgisiz, desteksiz, kalabalıklar içinde yalnız, tesadüf yaşadı hayatı. Yaşama güzellikler katan, sevdikçe tutuşan, coşan, sıcacık yüreği vardı.
Sevgi, yürekte sönmeyen, yıllardan beri içten içe yanan bir ateşti. Onu küllendirmeyen ise bitmeyen umuduydu. İlgisiz yaşadığı bir dünyada hep sevgiyle tutuştu yüreği. Sevgi, bir yürek işiydi, güçtü, moraldi, mutluluktu. Sevgi büyümek, var olmaktı. İtibar görmek, ruhen iyi hissetmekti. Sevgi bir insanın kendini, karşısındaki insanda bulmasıydı. Sevgi iki insan arasında karşılıklı olduğunda coşan, yücelen, birbirinin yüreğine dolan tarifsiz bir duyguydu. Karanlık yalnızlıklarda, sevgisiz aydınlıklarda hep aynı türküyü söyleyerek gerçek mutluluğu aradı. İtilip kakıldı, çok mücadeleler verdi. Parayla sevgi dilendi en yakınlarından. Bu uğurda servetini harcadı ama bir türlü olmadı. Sevmek ve sevgiyi hak etmek kolay değildi. O ise sevdikçe, sevildikçe mutlu oluyordu.
Gençliğinin, güzelliğinin, hayatının, hatta insanlığının, kıymetini hiç bilemedi. Herkese gereğinden fazla değer verdi. Herkesi kendi gibi gördüğü için dostunu düşmanını tanıyamadı. Elindeki değerlerin kıymetini bilemedi. Ne yaptıysa olmadı, talihi bir türlü gülmedi. Çocukluğundan ileri yaşına kadar geçen sürede menziline kilitlenmiş meşin gözlüklü binek atları gibi hedefe kilitlenerek çalıştı. Kendisi için değil eşi dostu ve yakınlarını yaşatmak için gece gündüz mücadeleler verdi. Doğar doğmaz yavrusunu yalayan bir inek, bir ceylan gibi sarıldı yavrularına. Çoluk çocuk olunca işler değişti, omuzlarıma anlatılmaz bir sorumluluk duygusu yüklendi. Yemedi yedirdi, içmedi içirdi, zor zamanlar geçirdi, kan kustu soranlara kızılcık şerbeti içtim diyerek acısını kimseye belli etmedi. Zor ve onurlu bir görevdi babalık. Yeterli olgunluğa, yetkinliğe erişememiş çocuklarının halini görüp birbirine düşman olmasın düşüncesiyle ölmeden önce mallarını paylaştırdı. Yarım asırlık çalışmasının karşılığı aldığı emekli aylığı paylaşıma yetmedi, bir o kadarda borçlandı. Yine de kimseye yaranamadı.
Yaşamın zor şartları hayatını bir mengene gibi sıkıp bir türlü rahat nefes almasına fırsat vermedi. Uçsuz bucaksız, yaylalarda, kırlarda, bozkırlarda doludizgin koşan yılkı atları gibi özgür yaşayıp doğanın güzelliklerinden tat alamadı. Oysa maddi manevi her yönden güç bireysel özgürlükteydi. Bireysel özgürlük de gücün, itibarın kaynağıydı. Hayatı doya doya yaşamak, doğanın, dağların, ovaların, denizlerin tadını çıkartarak yaşamak vaz geçilmez bir güzellikteydi. Güvenmek, inanmak, sevmek, sevilmek, takdir edilmek güzel bir duyguydu. Yıllarca kimsenin olmadığı hüzünlü gece ve gündüzlerde hep bu duyguya, sevgiye hasret yaşadı. Hafif bir tebessüm, sempatik bir gülümseyiş gördüğünde yüreğinde güller açardı. Anı yakalayıp mutluluğu yaşayamadı. Mutluluk bu günden yarına ertelenemeyecek güzellikte bir duyguydu, sevdaydı, selamdı, muhabbetti. Uğruna canını, maddi, manevi mal varlığını harcadığı sevdiklerinin çıkarı olmadan salam bile vermediği günleri gördü. Hâlbuki selam bedavaydı.
Dürüstlük, ahlak, edep, erdem, merhamet, vicdan peşinde ömrünü heba ederken yalan, iftira, sahtekârlık, arsızlık kazandı. Bu mevcut şartlar altında ayakta kalmak, varlığını sürdürebilmek için çare neydi? “Çare, çaresizsen çare yine sensin, kendisine yardım etmeyene tanrı yardım etmez, sadece çalışan ekmek kazanır, kendi kendinin efendisi olacaksın” düşüncesiydi.
Kederlenme ey gönlüm! Şu ana kadar isteklerin gerçekleşmemişse, istemediğin şeyler başına gelmiş, seni mutsuz etmiş, özlemlerin dinmemişse; yenilgilere-başarısızlıklara katlanmak zorunda kalmışsan yine de ahu zar etme, felekten al payını, kaderin kimseye yok imtiyazı. Tüm olumsuzluklara rağmen iç huzurunu sağla. Gerçek
mutluluğun iç huzurdan kaynaklandığını unutma. Yılma, pes etme, İmkânsız, sadece onu kabullendiğinde var olur. Hayatın yükü yorarsa seni çök, dayan yere ama sakın kimseden medet umma. İçindeki hasreti, gözlerine dolmuş hüznü, yüreğindeki acıyı, kötülükleri sevginin potasında erit. Yalnız başına güçlü olmayı öğren. İlham al tüm güzelliklerden. Yaşam çok güzel, hayat ise kin taşımak için çok kısa. Hayatın baş aşağı çevrilmiş bir kum saati gibi olduğunu hayal et. Düşen her kum tanesi asla geri getiremeyeceğin bir andır. Bu yüzden hayatın her anını değerlendir. Bu dünya ne kadar adaletsiz olsa da öfkene hâkim ol, başını dik tut. Her günü yeni bir hediye gör. Zorlukların üstesinden gelip güçlenerek çık. Yaşamını erteleme, şimdiye odaklan, mutluluk şimdiye odaklanabilenler için mümkündür. Rüzgârlarda rastgele savurulan toz zerreleri gibi savrulma. Kâinat sınırsız imkânlarla dolu almasını bil. “El haset minel mahrum/kötü niyetle iyi murada varılmaz”, “Hain ma iflah/Hain iflah olmaz” mucize sözleri unutma.
Ey nice acılara katlanan zavallı yüreğim, hangi acıları tatmadın ki. İnsandan değil de insan olmayandan gelse de zarar; canım dediklerin yaksa da canını; ayaz çiçek açmış dallarını vursa da; ekmeğini yiyenler sırtından vurup, beslediklerin el olsa da; uzatıp ellerinle deste gül verdiklerin seni yarı yolda bıraksa da erteleme yarınlara yarım kalan hayallerini, düşlerini, umutlarını. O yarın şimdi, anı yakala, hayatına güzellikler kat, yaşanacak çok az yarın kaldı. Kötülükleri unut, iyiliklere yelken aç. Tüm vicdansız, merhametsizlere inat yaşa hayatı.
Merhamet her kalpte bulunmaz ey sevgisiz gönlüm! Üzülme, sil göz yaylarını, dindir acılarını. Eksiltme yüreğinden umudunu, gene filizlenir. Türkülerin sevgi üzerine, sevda üzerine olsun. İçindeki sevgi dünden daha fazla, daha yüce olsun. Yaşamı sev, doğayı sev, çayırı, çimeni, çiçeği, böceği sev ki dünyan sevgiyle dolsun. Çünkü sevgi ilahidir, kutsaldır. Kalbinde sevgisi, aşkı olmayan kutsal insan olamaz. Beşeri aşk ilahi aşka dönüşür. Tanrı sırf sevgidir ve sevgili olanı sever. Cahil, yalancı, iftiracı, hain, maddeye tapan menfaatçi-çıkarcı sahte insanlardan uzak dur. Her daim bilge insanlarla görüş, onların ışığından feyz al, aydınlan. Önce kendini aydınlat, sonra fener olup etrafını aydınlat. Unutma ki tanrı kutsal nurdur, ışıktır, insan bu nurun bir parçasıdır. Bilge insan ilahi yaratanın komşusudur. Sevginiz mübarek ve daim olsun.