Modern çağ filozofu Prof. Stefano D’Anna’nın, insanının olumsuz düşünceleri, evren, kişinin başarısının yolları, kişisel devrimi, parçalanmış, korkularla dolu yaşamından kurtulmanın yolarına ait öğretileri:
Dünyanın tüm problemlerinin başlıca sebebi ve esas kaynağı insanoğlunun kalbinde bulunan bir kara delik. Bütün dünyevi kötülükler, adeta bir Pandora kutusu misali, bu kara delikten çıkıp dünyanın her tarafına yayılmaktadır. İnsanlık olumsuz düşünür ve hisseder. Dünya üzerindeki en korkunç hastalık Aids veya Kanser değildir. Ya da en gerçek felaketler kirlilik, işlenen suçlar, savaşlar veya dünyanın bazı bölgelerinde yaşanılan yoksulluklar da değildir. Dünyanın en büyük felaketi, hastalığı insanoğlunun olumsuz hisleri ve çatışmacı düşüncelerinin ölçülemeyecek derecedeki uçsuz bucaksız cehennemidir. Dünya böyle çünkü sen böylesin. Dünyayı, insanların olumsuz düşünceleri ve hisleri şekillendirmektedir.

Kişinin ilerleyebilmesi, kaderini değiştirmesi için, parçalanmış psikolojisini birleştirmesi, kötü düşünce ve inanç sistemini değiştirmesi, eski zihin yapısını, önyargılarını ve batıl inançlarını terk etmesi gerekmektedir. İnsan, kâbuslarını ve düştüğü tüm kötü durumlarını ortaya çıkaran, kendisini alaşağı eden düşleme şeklini ve olumsuz düşüncelerinin zulmünü öncelikle kendi içinde, derininde/özünde, kökünden kurutmalıdır. Yoksulluğu da düşleyebiliriz, zenginliği de düşleyebiliriz, cehennemi de düşleyebiliriz, cenneti de düşleyebiliriz. Ölümü de düşleyebiliriz, sonsuz bir yaşamı da düşleyebiliriz. Hepsi bize bağlıdır: Dünya bizim onu düşlediğimiz gibidir.

Kalabalıklar içinde ben diyebilmenin, yaşamın efendisi olmanın, parçalanmış varlığının etrafa saçılmış parçalarını bir araya getirebileceğin tek yolu iradene, tam olmana bağlıdır. İradesi olmayan insanın düşünceleri, duyguları ve arzuları, oluşun içinde başıboş dolaşan parçacıklar gibidir. Bu gibi insanlar evreninin insafına kalmış küçük bir parçası olurlar. Oysa evren bolluk içindedir. Bir kişinin içten isteyeceği her şeyi fazlayla veren Bereket Boynuzu’dur evren. Böyle bir evrende kıtlıktan korkmak imkânsızdır. Sadece senin gibi korku ve şüphe dolu insanlar yoksul olabilir, dünyada bağımlılığı ve yoksulluğu sürekli kalıcı kılabilirler.

Yoksulluk, kişinin kendi sınırlarını görememesi demektir. Yoksul olmak, kişinin hoşlanmadığı ve yapmayı seçmediği bir iş karşılığında kendi yaratıcılık hakkından vazgeçmesidir. Sen yoksulların en yoksulusun. Çünkü hala kim olduğunu bilmiyorsun. Uyan artık! Kendine başkaldır ve kendi devrimini gerçekleştir! Gölgesiz güneş yoktur, karanlıksız aydınlık olmadığı gibi. Bu bilinçte olduğunda, geceyi, karanlığı, zorlukları tanır ve deneyimleyerek yaşarsın.

Bir bütün içinde olmamanın eksikliği, insanı cehalet, korku ve kendi kendini imha etmeye mahkûm eder ve onu hastalıklara, çöküşe, saldırganlığa, acımasızlığa ve dış dünyada savaşmaya kadar götürür. Özgür olmayı, her türlü kısıtlamadan uzak bir özgürlüğü düşle. İstediğin her şeyi elde edebilmekten kendini alıkoyan tek kişi sensin! Düşle. Sınırsızca, sonu olmadan düşle. Düş, var olan en gerçek şeydir. Kierkegaard’ın dediği gibi “Varoluş kaygısı kendin olma ya da olamama kaygısıdır.”

Hastalıklı bir dünya yaratıyorsun, sonra da kendi yarattığın eserinden dehşete düşüyorsun. Dünyanın nesnel olduğunu düşünüyorsun. Oysa dünya senin onu düşlediğin gibidir. Git, dünyaya gir ve bunları kabullen. Kendi içindeki yoksullarla, zorbalarla, toplum dışına atılmışlarla tanış. Onları kabullen! Sakın onları görmezden gelme ve sakın suçlama. Dünyana teslim ol. Git ve yarattığın şeyi bilinçli olarak kabullen: Sabit, cahil bir dünya. Ölü bir dünya.

Bir kişinin gücü, kendine sahip olmasında ve aynı zamanda kendisine teslim olmasında yatar. Kurtuluş için birini bekleme, kendi kendini kurtarmak için çabala. Gerçek insan zorlu ve kendine özgü yolculuğuna her daim çabalayan, çabası da hiçbir zaman bitmeyen insandır. “Alnına ne yazıldı ise o” saçmalığı kahramanın yolculuğu için geçerli değildir.

Albert Camus, Sisyphusefsanesini şöyle yorumlar: “İnsan, anlamsızlığına ve tüm baskılarına karşın yaşamı yenmek zorundadır. Kişinin kaderinin ana hatları çizilmiş olsa bile iradesinin gücü, seçim özgürlüğü yani yolu kendisinindir. Kayası ise kendi nesnesidir. Kaya yuvarlanır durur. Kişi yükünü eninde sonunda bulur.

Kaybedenlerin vazgeçilmez sözüdür “Neden ben?” Kahraman ise kimseye taşıyamayacağı yükün verilmediği gayet iyi bilir. Tepelere doğru, güçlüklere tek başına, onuru ile didinmek bir insan yüreğini doldurmaya yeter. Yükünü her zaman bulur insan. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan adam, yenilmezdir. Değiş ki dünya değişsin.”