Dünyanın bu günkü gelişme düzeyine, refah ve modern yaşam seviyesine yükselmesine katkısı olan, yerli-yabancı filozof ve düşünce insanları tarafından her ülke ve ülke insanı ile batı ve doğu toplumlarıiçin söylenmiş sözler ve deyimler vardır. Bu konuda ülkemiz insanı ve şark toplumu için söylenen sözler yaygındır. İlk bakışta söylendiği toplumu aşağılayan deyimlere ani tepki verip kızabilir, üzülebiliriz. Ancak ön yargılı olmadan, kızmadan, “bu sözler ne anlama geliyor? Haklılık payı var mı?”Diyerek inceleyip anlamlarını kavrandıktan sonra sorguladığımızda bazı gerçekleri yansıttığını, haklılık payının olduğunu görebiliriz. Bu ve benzeri yüzlerce olumsuz fikir, duygu, düşüncelerden bazıları şunlardır:

      Ahmet Hamdi Tanpınar:“Şark oturup beklemenin yeridir.”

      Cemil Meriç: “Asırlardır cehaletin hüküm sürdüğü topraklardır bu topraklar. Bu topraklarda dehanın tuğla kadar değeri yoktur. Osmanlı altı yüz sene Nasrettin hocanın hindisi gibi düşündü. Bir eli kılıcının kabzasında diğer eli tenasül uzvunda idi.”

      Winston Churchill: “Şark toplumuyla konuşurken kırbaç arkanda saklı duracak.”

      Adolf Hitler: “Kuzey Avrupa Almanlarını insanlık tarihinden çıkarın geriye maymun dansından başka bir şey kalmaz.”

      Théo: “Türkün eşeği bile bir başka kulakları düşük gözleri donuk, belli ki efendisinin sopası altında can vermeye ezelden razı.”

      Bu gibi sözler akıl, mantık ve çağdaş düşünce seviyesine ulaşamamış çoğu asırlar önceki geleneksel duygu ve düşüncelerle yaşayan, kendini çağın şartlarına uyduramamış, yeniliğe açık olmayan, bağnaz, sahte din, inanç, vatan millet ideolojileri ile sürekli birbirini kandıran, aldatan, hiçbir teknolojik icat bulamayan, yolsuzlukların, hırsızlıkların, cehaletinhüküm sürdüğü toplumların içinde bulunduğu durum anlatılmaktadır.

      Üzerinde yaşadığımız topraklar, dünyanın en güzel iklimine, doğa güzelliğine, önemli yeraltı, yer üstü kaynaklarına, stratejik konumuna sahip olmasına, elli altı medeniyetin birikimlerine, tecrübelerine, mirasına sahip olmasına rağmen asırlardır cehaletin, şiddetin, yolsuzlukların hüküm sürdüğü topraklar olmuştur.

      Fatih’in İstanbul’u fethettiği tarihten 39 yıl sonra bulunan Amerika ekonomide, bilimde, teknolojide, yönetimde, sevk ve idarede dünyanın bir numaralı ülkesi olup dünyayı yönetir hale geldiği halde Antik çağlardan beri var olan Türk milleti dünyanın ilk sıralarında yer alamamıştır.

      İngiltere’nin İngilizce dili bugün elliyi aşkın ülkenin konuştuğu, bilişim sektörünün, teknolojinin, ülkelerin evrensel bir dili haline gelmesine rağmen Türkçe yabancı ürünlerin kataloglarına bile girememiştir.

      Paramız dünyanın her yerinde geçerliliği olan konvertibl bir para olamamıştır.

      Türk Askerinin desteği sonucu büyük savaştan çıkan Güney Kore kısa sürede eğitimde, sanayide, otomotivde, teknolojide, inşaatta, dünyanın en kaliteli ürünlerini ürettiği halde ülkemiz yüzde yüz yerli bir otomobil üretememiştir.İstenilen başarıyakalanamamış, ileri seviyede teknoloji, bilişim, sanayi ürünleri üretilememiştir. Batı ülkeleri kıt doğal kaynaklarınarağmen kişi başı geliri 40.000 doları aştığı halde onca doğal kaynaklarımıza rağmen ülkemiz kişi başı geliri 10.000 doların üzerine çıkarılamamıştır.Bunun sayısız nedenleri vardır? Bazıları:

      1960 sonrasında ülkemiz siyasi, dini, kültürel yönden derin kutuplaşmaların, radikal dinci ve aşırı milliyetçi grupların yaygınlaşması sonucu dini, siyasi, kültürel ayrışmalar yaygınlaşmış, eğitim, din, siyaset başta olmak üzere toplumsal yapımızın her alanında zıt görüşler, farklı düşünceler, sağcı, solcu kamplaşmalar başlamıştır.Asli görevi toplumu birleştirici, bütünleştirici makamlarda bulunan ancak üstlendikleri görevin sorumluluğu, şuur ve bilincinde olmayan, çoğu cehaletin, karanlık düşüncelerin etkisinden kurtulamamış yarı aydın, eğitimci, din adamı, siyasetçi gibi kamu görevlileri ile bazı sivil toplum kuruluşlarının kişisel çıkarları, menfaatleri, makam mevki kapma yarışı yüzünden ülkemiz uzun süre kargaşa içine düşmüştür. Bu karışık dumanlı ortamdan din, iman, vatan, millet, kılık-kıyafet propagandası yaparak zenginleşen, sadece kendini kurtaran kişi ve kuruluşlar dışında toplumun tamamı maddi ve manevi yönden ağır bedeller ödemiştir.

      Emniyet mensupları ikiye bölünmüş,öğretmenler üçe bölünmüş,solcu öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler solcu olmuş,sağcı öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler ülkücü-milliyetçi olmuş, dinci öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler de radikal İslamcı olmuştur.Her birinin türbesi, tekkesi, giyim tarzı, inandığı davası, kıldığı namaz şekli bile ayrı olanguruplar ileher birinin şeyhi, hoca efendisi değişik tipte olan, dini farklı yorumlayan, siyaset yapan, hükümetlerle iş birliğiiçindeki değişik cemaatler, tarikatlar, mezhepler, kuruluşlar ortaya çıkmış ülkenin idari yapısı karmakarışık hale gelmiştir.

      Dil, din, ırk, mezhep ayrımı yapmadan toplumun hizmetinde olacağım, yasalara bağlı kalacağımdiye Türk bayrağına elini koyup namusu üzerine yemin eden, toplumun bütününe hizmet etmesi gereken idari, inzibati, dini, siyasi kamu görevlileri asli görev ve hizmet anlayışına aykırı şekilde kendi ideolojik düşüncesine hizmet eden, kanuna, yasaya, anayasaya aykırı şekilde kamuda kadrolaşma yapan, dinlerin bile kabul etmediği torpille kamuya kendi zihniyetini ve yakınlarını yerleştiren siyasi kişilikler;

      Ömründe felsefe, mantık, antropoloji, sosyoloji, psikoloji, davranış bilimleri okumamış çoğu köy kuran kurslarında yetişmiş, derin diyalektiği olmayandin mensuplarının 50 yıldır azap, kabir, cennet, cehennem, huri, peri, cin, şeytan gibi yaşantımızın her anını dini yapıya endeksleyen, bilgisi zayıf olan din adamları;

      Milletin malı kamu kaynaklarından beslenerek eğitimi yozlaştıran, masum insanları-gençleri kutuplaştıran, ideolojik düşüncelerle zehirleyen, onların sırtına basarak kazanç sağlayan,bilinçli olarak cahil bırakılıp aydınlatılamamış vatandaşının saf duygu ve düşüncelerini fırsata ve kazanca çeviren,amacı dışında icraatlarda bulunan eğitimci, dinci, siyasetçi yüzünden ülkemiz istenilen seviyede refah ve zengin ülke kategorisine yükselememiş, yıllardan beri azgelişmişlik statüsünden bir türlü kurtulamamıştır.

      “Kendine yardım edene yardım ederim, oku, kaleme, bilime sahip çık, sorgula aydınlan, aydınlat, aklını artır, aklını artırmayanların üstüne pislik yağdırırım, belayı üstünden eksik etmem, hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” mealindeki dini emirlere rağmen ekonomik yeterlilik ve karnını doyurma mücadelesiniyüzünden eğitim, kültür, zekâseviyesini yükseltememiş sıradan yurdum insanıise bilinçsizliğinin, cehaletinin kurbanı olmuş yoksulluktan, soyulmaktan bir türlü kurtulamamıştır.

      Gençlere 40 yıl “Komünistler Moskova’ya, Komünistler kuzeyden gelecek, kahrolsun Komünizm, Nazım Hikmet azılı komünist, ezme, sömürme, milliyetçilik, ülkü, töre, Türklük şuur ve gururu, İslam ahlak ve fazileti, Allah yolu, dava büyük.” Sloganlarıyla gençleri sokaklara dökenzihniyet lideri sonunda Nazım’ın şiirlerini okumuş, öldüğünde İngiltere, İsviçre bankalarında milyonlarca parası ortaya çıkmıştır. 

      Eğitimsiz anamızın, babamızın geleneksel düşünce ve fikir yapısı, toplumun önderi konumundaki öğretmen, din adamı, siyasetçinin ideolojik yönlendirmeleri, çağdaş akıl ve düşünceden yoksun yaşadığımız çevrenin cehaleti ile çarpık eğitim sistemizihnimizi köreltmiş, aklımızın gelişmesini engellemiş, taşlaştırmıştır.

      Eğer bu ideolojik öğretmenler, sahte din mensupları,torpilci siyasiler, çıkarcı kamu görevlileri dayatmış oldukları ideolojilerin, karanlık düşüncelerin dışında ülkemiz insanına aydınlanmanın, ilmin, fennin, matematiğin ve felsefenin gücünü genç nesillere öğretmiş olsalardı şimdi bambaşka bir toplum olurduk. Nenelerimiz ve hurafeci din insanlarının anlattığı cin, peri, büyü, muska, efsane, masal, insanı karamsarlığa sürükleyen, gözyaşlarına boğan destan ve hikâyelerle beyinlerimiz taşlaşmaz, dünyaya bambaşka bakar ve hiçbir zaman bulunduğumuz makam ve mevkide ideolojik davranmazdık.

      Kendini geliştirememiş, cehalettin etkisinden asırlardır kurtulamamış sıradan halk ise büyük düşünce insanı Roger Garaudy’in “Aklın bittiği yerde inanç başlar”, sözünde olduğu gibi sormayan, sorgulamayan, öğrenmeyen, aklını kullanamayan, sadece duyduğuna inanan, cemaat, tarikat, biat, hurafe zihniyetin müridihaline gelmezdi.

      Kimisi solcu, kimisi sağcı, kimisi İslamcızihniyete sahip, olaylara, konulara, kavramlara sadece önünü görecek şekilde at gözlüğüyle bakan, inandığı tek kitaptan başka kitap bilmeyen, üstelik onu dahi anlayamayan, ne Antik Yunanın dahi filozoflarını ne doğunun derin düşünce insanlarını ne batının önemli felsefecilerinin düşüncelerini öğrenmemiş, kitaptan korkan, deneyim tecrübe, bilgi ve birikim, yetenek sahibi olmadan çoğu karambole yetişmiş,aydınlanamamış dünün gençliği, kusursuz el öpme tekniği, körü körüne biat etme marifetiyle bugünün ülkeyi yöneten kadrolarında yer alan vasat kişiliklere dönüşmezlerdi.

      Tarihi çağların tamamını kapatıp yeni bir çağın başlamasına yol açan, insanlığın karanlıklardan kurtulmasını sağlayacak icat olan mucizevi akıllı telefonu Steve Jobs bulmasaydı,

      Amerika,milyonlarca bilgiyi, okulu, eğitimciyi evlerimize, elimizin altına getiren İnterneti icat etmesiydi,

      Bilgisayar, E-Mail, Google, WatsApp, Facebook gibi saniyede ulaşabildiğimiz dijital kitle iletişim araçları olmasaydı hala karanlık çağdan kurtulamayacaktık.

      Okul, öğretmen olmadan bilgiye saniyede ulaştığımız çağın mucizesi dijital iletişim araçları olmasaydı hala kendi din kardeşlerini sahte dinle, imanla, tanrıyla, hurafelerle aldatan sahte din mensuplarının, bayrak, vatan, millet, toprak duygularıyla kendi insanını kandıran yeteneksiz siyasetçilerin hala peşinden gidecek, ideolojik eğitimcilerin solculuk, komünistlik, ülkücülük, İslamcılık ideolojileri içinde yine bocalayıp duracaktık.

Ey ülkem insanı, gaflet uykusundan uyan artık. Dijital dünya evlatlarınızın tek kurtuluşu, onların ufkunu açacak, zihinleri aptallıktan kurtulmasını sağlayacak tek çare, en büyük tarihi fırsattır.

      Bugün ülkemizin en büyük sorunu bahsedilen kaos ortamında yetişen her şeye ideolojik ve dini açıdan bakan, İslamcı, ülkücü ve solcu zihniyetin Türkiye’yi yönetiyor olmasıdır. Bundan dolayı da Türkiye’nin önünde en büyük engel bu ideolojik zihniyetlerdir.

      Oysa her türlü ideoloji asırlar boyunca savaşlardan, kandan başka bir şey getirmemiş; ben, sen, öteki; şu Müslüman, o Yahudi, öteki Hristiyan, beriki Hindu gibi kutsal dinlerin bile ayırmadığı insanları kamplara, fırkalara ayırmış huzur ve mutluluk sağlamamıştır.     

      Ne zaman Türkiye bu yıkıcı ideolojik fikirlerden kurtulur, yapıcı, birleştirici, bütünleştirici, kucaklayıcı zihniyete sahip çıkar işte ancak o zaman Türkiye’nin önü açılır; ilme, fenne, batının yakaladığı aydınlanmaya, gelişmeye ulaşır. Eski idari, siyasi,geleneksel dini ideolojik yapı devam ederse ülkede Théo’nun eşeği gibi gözleri donuk, kulakları düşük bir haldeşeyhinin, hoca efendisinin, başkanının emri altında ömrü boyu köle olarak yaşamaya razı olan, ya da maymun dansı yapan kitlelerin çoğaldığını görürüz.