Bundan tam 41 yıl önce, Kırıkkale’nin batı yakasında bir kenar mahalle evi, ev’de büyük bir sevinç var. Nasıl olmasın, o zamanın en seçkin okulunu Ankara Fen Lisesi’ni (o zaman Türkiye de tekti.) evin ortanca oğlu kazanmış; Kırıkkale Lisesi hocaları seviniyor, komşular seviniyor, akrabalar seviniyor. Üç aşamalı sınavı önce Kırıkkale de üç kişi kazanıyor , sonraki aşamada iki kişi, son aşamada da Kırıkkale’yi bir kişi temsil etme hakkı kazanıyor.             Çocuk okula gittikten üç gün sonra elinde valiz tekrar evine gönderiliyor. Gerekçe çocukta psikolojik rahatsızlık var deniyor. Zavallı baba, kısıtlı olan imkanlarını zorlayarak zamanın en büyük hocası (ruh ve sinir hastalıkları) prof. dok. Rasim Adasayar’ dan sağlamdır raporu alıyor. Hukuki mücadele sonrası çocuk tekrar okula gönderiliyor. Fakat okul idaresi bize onun yerine paşa çocuğu gönderdiler, uğraşmayın sizi de yakarlar bizi de diyorlar.             Devir 12 Mart dönemidir, sıkı yönetim vardır, sıkıyönetim örfi idare demektir ve emir demiri kesmektedir. Baba ağlıyor, anne ağlıyor, çocuklar ağlıyor kimse anlamıyor.             Balyoz davası sonunda sonuçlandı. Ben, tabiî ki bir hukukçu değilim ama hiç kuşku duymuyorum (özden örnek günlükleri ortada). Bu dava dan şunu anlıyorum ‘’ güçlü olduğu dönemde hukuku eğip büken ve başkalarının adil yargılama hakkına saygı duymayan herkesin bu davaya bakıp düşünmesi gerekir. Dün haksız yere mahkum olduğunu düşünüp feryat eden bu anlı şanlı paşalar, bundan bir süre öncesine kadar asla ve asla yargılanmayacaklarından emindiler ve güçlü oldukları dönemde, başkalarının adil yargılanma haklarına saygı duymayı falan hiç düşünmediler.Balyoz davası Türkiye’de sivilleşmenin en önemli sembolü haline geldi. Uluslar arası kuruluşların dokümanların da Türkiye’nin siyasi rejimi, ‘’Askeri demokrasi ‘’ olarak gösterildiler. Bir generali bırakınız mahkeme önüne çıkarıp mahkum etmeyi gözünün üzerinde kaşın var bile diyemezdiniz. Ülkenin iki başbakanı olur; asker başbakan ( genel kurmay başkanı ) sivil başbakana hükmederdi.               

Balyoz davası tutuklu ve Hükümlüleri’nin yakınlarının adliye önünde feryad edip ağlamaları, bağırıp çağırmaları bazı medya kurumlarınca ‘’ merhamet kampanyası ‘’ olarak yansıtılmaları bana oldukça samimiyetsiz geldi. En güzelini de gazeteci Mehmet Baransu söyledi ‘’ onlar ağlamazsa bütün Türkiye ağlayacaktı’’Bunca yıl başka davaların perişan ailelerini, değil manşete taşımak, bir küçük fotoğrafa bile layık görmediler.               Paşa karılarının adliye önünde saldırganlığını görünce onlara tek diyeceğim şey ‘’ GENERALİÇE ’’ olmuşlarda bizim haberimiz yokmuş. ‘’ dede koruk yemiş, torununun dişi kamaşmış ‘’ 12 mart muhtırasından balyoz davasına hey güzel  Allah’ım sen nelere kadirsin.Haaaa… 12 mart mağduru o çocuk ne mi oldu ? Şu anda sayın Başbakanımızın çok önem verdiği bir birimde (AFAD) hem de sayın bakanımız Beşir ATALAYA bağlı yüksek bir memur olarak devletinin hizmetinde görevine devam ediyor.O adam onurlu bir yaşamdı O adam benim babamdı              

 Polemik var kavga yok vesselam…