Aslında kadere rıza göstermek vardı dedi sakalı ağrımış adam. Gülümsedi gözleri ufka dalan kişi, gösterebilen çok az dedi.

                Telefon tamiri yapan arkadaşımın dükkanına, diğer bir arkadaşım gitmiş, ikisi de benim ortak arkadaşım olduğunu bilmiyorlar. Telefonunda olan arızayı bildirdikten sonra, belirli zaman diliminde telefonu almaya gidince, ne olduğu muamma, telefonunu yaptıran arkadaş memnun kalmamış. Üzerinden epey zaman geçince, olan olayı gayri ihtiyari anlattı. Benim samimi arkadaşım o Allah’tan korkar yanlış yapmaz dememe rağmen memnuniyetsizlikte ısrar edince, bende ona insanlar Allah’tan memnun değiller ki, sen bir telefon tamircisinden memnun olmasan ne çıkar dedim.

                Toplumumuzda verilen nimete hor görme, şükürsüzlük gibi bir hastalık meydana geldi. Çoğu kimse hep üst taraf bakar oldu. Alt kesime bakıp da buna şükür diyen çok az. Kimse yerinden memnun değil. Aslında sağlığımızdan, yaşadığımız ülkenden, anne babamızın yaşamasından, daha sayamayacağımız o kadar çok şükür sebepleri var ki. Bunlar elimizden gidince mi anlamamız gerekiyor. Rızaya boyun bükmek, olana razı, olmayana ise vardır bir hayır demek, bu kadar zor olmaması lazım. Zaten Allah azimüşşan ezelde bize taktir edilen ne varsa yazmış. Hükme boyun eğmek, hem şükür hem rızayı kazanmaktır. Bizim istediğimiz belki bizim hakkımızda hayırlı olmadığı için istediğimiz duamız kabul olunmuyor. Hakkımızda hayırlı olanı değil de, nefsimizin istekleri gereğince istediklerimiz şekil alıyor maalesef.

                Hep bir fazlasını istiyoruz. Olmazsa olmazlarımız aslında Allah’ın emir ve yasakları olacakken, maalesef dünyalıklar peşinde koşup duruyoruz. Hep bir serzeniş içinde mütemadiyen dilimizde şikayetler. Bilmediğimiz gayp alemi bilinmeyen ileri belki olunca pişmanlık duyacağımız işler bizi üzüyor.

                Ölüm her an peşimizde iken bizler ölümlüler peşinde koşup duruyoruz. Ölmeyecek olana sarılmak, tutunmak, gayemiz, amacımız, idealimiz bu olması lazım. Bizler geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde pişmanlığı yaşayıp eyvah diyenlerdeniz. Büyüklerden biz zat-ı muhterem diyor ya “Şükür nimete değil, vereni bilmektir.”