Bizim bazı aydınlarımızla, bir takım yabancı entelektüel yazar ve düşünürler, 21.yüz yılı, daha şimdiden “Bilgi Çağı” diye ilân ettiler!.. Belki de yakın bir zamanda, ilköğretimdeki öğrencilerimize ezberlettiğimiz, “Tarihi Çağlar”ın yanına bir de “Bilgi Çağı” eklenecek!.. Günümüzde iletişimin baş döndürücü hızı sayesinde mevcut olan her türlü “sınır”lar ortadan kalktı!.. İnternet ağı ile dünyanın bir ucundan diğer ucuna anında bilgi akışı mümkün hâle geldi… “Devlet sırrı” da “aile sırrı” gibi –evler şenlik- “sırra kadem bastı!..” Kısacası, bütün “sır”larımız, “sırroldu!..” Zaman ve mesafe denen kavram, şimdilerde o kadar da önemli değil artık!.. Malezya’daki tsunami felaketi, Irak’taki vahşetin çirkin yüzü, Pakistan’daki, Haiti’deki korkunç deprem, dünyanın bilmem neresindeki insanlık dramı, anında (can)evimizde, kor olarak yüreğimizde!.. Milyonlarca insan aynı anda televizyon karşısında, adeta ekrana odaklanmış!.. Aynı sevinci, bazen de aynı üzüntüyü birlikte paylaşıyor… 

 Yerel veya ulusal (millî..!?) basın; halkın gören gözü, işiten kulağı düşünen beyni konumunda olmalıdır. Benim, senin veya bir başkasının, görüp, duyup ta ifade edemediğini, yine bizler adına cesurca kamuoyuna aktarabilmelidir. Kişi hak ve özgürlüklerine saygılı, kamu menfaatini gözeten, eğitici, çağdaş aynı zamanda mensubu olduğu milletinin millî ve manevî değerlerini ön plânda tutan bir anlayış sergilemelidir. Kısacası, Atatürk’ün de ifadesi ile; “Basın milletin müşterek sesi…” olmalıdır. Günümüz Türkiye’sinde basın, dolayısıyla medya; maalesef, millî konularda son derece duyarsız. Üstelik kendi geleneklerine de yabancı!.. “Televole” türü magazin programları ve bir takım yarışmalar ile yine o tarzdaki eğlenceler ve gelin-kaynana türü programlarının ‘düşmüş’ olduğu seviye(sizlik!..), metrelerle ölçülebilecek gibi değil!.. Ülke düzeyinde yayın yapan birkaç gazete ve tv kuruluşunu saymazsak, “basın ‘medya’ Türk değil!..” (Bu çarpıcı iddia, Türkiye’nin önde gelen şair ve yazarlarından merhum Attila İLHAN’a ait!..) Evet, sevgili okurlar; müthiş bir iddia değil mi?.. İnsan ürperiyor!.. Bu tespiti sıradan bir insan yapsa, belki bir çok kişi gibi bizler de dudak bükerek konuyu geçiştirebiliriz. Ama, Türkiye’ye mal olmuş, entelektüel birikimi olan birileri bunu söyleyince, işte o zaman iş (gündem) değişiyor… İnsan ister istemez düşünüyor… Düşündükçe hep birlikte dudaklarımızı ısırıyoruz, kanatırcasına!.. Bizler, şehrimize seçeceğimiz belediye başkanının bırakın kendi geçmişini, yedi göbek sülâlesini merak edip, bir bir araştırıyoruz. Ama her ne hikmetse, ülke gündemini tayin eden, hatta hükümetlere yön veren, hükümetleri kurduran-düşüren “bir kısım” medyamızın dününü, yine “bir kısım” köşe yazarımızın geçmişini yeterince bilmiyor, araştırmıyoruz… Yine içimizden kaç kişi, bilmem hangi medya patronunun hayat hikâyesini, hangi köşe yazarının geçmişini biliyor acaba?!.. Bunlar içerisinden, (diyelim ki) isimleri; Mehmet, Ali, Sedat, Erol veya Orhan… olanlardan kaçı Ermeni, Rum ve Yahudi asıllı?!.. Kaçı ataist, mason veya sabetaist?!.. Biliyor muyuz?!.. Evet, saygıdeğer okurlar… Kim ne derse desin, medya; -olumlu ya da olumsuz- günümüz dünyasının en büyük gücü!.. Kişileri, toplumları etkileyen ve zaman zaman kamuoyuna dahi yön veren bir güç!.. Yerine göre iyi bir eğitici; ideal bir öğretmen, yerine göre de hedefsiz ve amansız bir silâh!.. Etkisi veya gücü ise onu kullanan kişi veya kişilerin maksadında gizli… 

 Selâm, saygı ve muhabbetle…