Peygamber Efendimiz (sav) bir seferinde namazda kısa sureleri okur ve bitirir. Sahabe efendilerimiz şaşırır. Meraklarını celbeden bu konuyu peygamberimize sorarlar. “Arkadan bir çocuk ağlaması geldi, belki açıkmış annesini istiyordur diye kısa tuttum namazı” der. Şimdi, Peygamber Efendimiz kalksa, ümmetin haline baksa ne der acaba? Gazze’de yaşanan bu katliamı canlı canlı görse, Kur'anda yazılan ayetlere ters olmaz mı? Hani Müslümanlar kardeşti, bir vücuda benzerlerdi, vücutta nasıl ki bir yeri ağrıyınca, diğer uzuvlar da rahatsız oluyordu!..

Müslümanlar zülüm görüyorlar, nerede kaldı bizim Müslümanlığımız? Vücut kanser olmuş, biz baş ağrısı ile uğraşıyoruz... Bir mefkuresi, bir ideali, bir davası, bir hayat felsefesi olmayan Müslüman, küçük işlerle uğraşır.

Hz. Ömer (ra) bir keresinde Resulullah’a (sav) “Ey Allah’ın Resulü, sen bana nefsim hariç her şeyden daha sevimlisin” dedi. Bunun üzerine Resulullah efendimiz (sav) “Ey Ömer, ben sana nefsinden daha sevimli olmadıkça olgun mümin olamazsın” buyurdu. Ömer (ra) “Kuran-ı Kerim’i sana indiren yüce Allah’a yemin olsun ki, Ey Allah Resulü, sen bana nefsimden daha sevimlisin” dedi.  Ben de dahil olmak üzere hangimiz peygamber efendimizi her şeyden, herkesten daha çok seviyoruz? Boşuna mı söyledi hadisleri, hangimizin evi peygamber efendimize benziyor? Hangimiz peygamber efendimizin yaşam tarzına, söylemlerine, naifliğine, kibarlığına benzemek için uğraşıyoruz? İlla ki şart mı, kılık kıyafetin O'nunkine benzemesi? Peygamberlik gelmeden önce, yalan söylememesi, kimseyi aldatmaması, emin sözlü oluşu, bunlar değil midir esasen rehber edinmemiz gereken vasıfları? 7 büyük günahtan bahsederken Allah Resulü (sav) namaz kılmayandan bahsetmiyor, çünkü Müslümanım diyenler zaten namazlarını hakkıyla kılanlardır. Namaz dinin direği, namaz kılmayan dinin direğini yıkar. Sonra da Gazze’ye nasıl yardım yapacağız, cihat emredilse acaba nasıl gideceğiz, sabah namazına camiye, seccadeye götüremeyen imanımız, bizi cihada nasıl götürecek orası muamma?

Kuran azimüşşanda “Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda savaşın” der. Rabbimizin malı önce söylemesinde ki hikmet, malını veremeyen canını hiç veremez olsa gerek. Gazze’de çocuklar, kadınlar, yaşlılar katlediliyor. Bizim peygamberimiz öyle güzel peygamberdi ki “savaşta kadınlara, yaşlılara, çocuklara dokunmayın” derdi. Ama Yahudilerin bozulmuş Tevratında “nefes alan bütün canlıları öldür” yazar. Öyle bağlıdırlar ki kitaplarına, o bozdukları kitaplarındaki gerçekleştirmek için binlerce yıldan beridir uğraşır dururlar. Ya bizler kuran azimüşşana bu kadar bağlı olsaydık dünyada zulüm gören kimse kalır mıydı?

Elbette vakit tamam olunca Allah'ın huzuruna çıkacağız. Her birimiz dünyada ne yaptıysak hesabını vereceğiz. Î’lâ-yi Kelimetullahı kuşların göz bebeklerine yazmayı dava edinmiş bir Müslüman ile din kardeşinin ahvalinden zerre haberi olmayan, o yönde hiç çaba göstermeyen, bu dünyayı sadece oyun ve eğlenceden ibaret sayan, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" tezini hayat felsefesi yapanların adı Müslüman olsa da aynı muameleyi görmeyeceğimiz kesin. Rabbim “Ne için yaratıldın?” sorusunu sorduğunda ne deriz acaba? Asıl meselemiz bu soruya verilecek cevap olmalı.