Rus filozof, yazar, eğitim reformcusuLev Nikolayeviç Tolstoy(1828-1910) asil bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Gençliğinde Rouseau okumuş, Doğu dilleriyle ilgilenmiş, hukuk tahsili yapmış, ağırlıklı olarak felsefi ve dini eserler yazmıştır. Yazdığı romanlarda hakiki din ve tahrif edilmiş din ile iman, insan ve sonsuz varlık tanrı tahlilleri ve tasvirleri yapar. Allah’ı arayış macerası bütün ömrüne tekabül etmiştir. Tolstoy’un kitlelerin dinihakkındaki görüşleri:

      “İnsan kurnaz bir varlıktır. İster şuursuz isterse yarı şuurlu yapılmış olsun insanlar arasında apaçık şekilde ilan edilen eşitliği hükümsüz hale getirmek için yeni bir şey, yöntem geliştirildi, din adına ufak ilaveler yapıldı. Akıl bütün yanlışların kaynağı olarak gösterildi ve kutsal kitaplar aklıselimin ışığında değil, din mensuplarının istediği şekilde yorumlandı. Allah ile insanın arasına aracıların sokulması meşru sayıldı. Mucizelerin gerçekliği, dini argümanların ve din otoritelerinin yanılmazlığı kabul edildi. Sahte dini hükümler hem aklın hem de kutsal sayılan kitapların üstüne çıkarıldı. Çünkü din otoritesi ve mensupları öyle istiyordu, kendilerini üstün görüyordu. Bunun sonucunda sahte dini fikirler kuvvetli biçimde yerleşir yerleşmez, hakiki dini emirlerin hepsi hükümsüz kaldı. Böylece, dinin tahrifinde kullanılan şu üç yöntem din âlemi tarafından bir gönül rahatlığıyla kabul edildi: Din adamlığı, mucizeler ve kitapların yanılmazlığı.

      İnsanları hayvanlardan ayıran yüksek dini şuur melekesinden mahrum olan ve dini böyle anlayagelmiş bu kişiler sadece inanıyormuş gibi yaparlar ve kitleleri yerleşik hayat düzenine bağlamak için bunu gerekli görürler. Kitleler, yerleşik din biçimlerine sarılsa dahi, tembellikleri yüzünden yaşamlarına artık dini düzenlemeler değil, örfler, adetler ve devletin kanuni düzenlemeleri yön verdiğini, çeşitli toplumlarda örneğini pek çok kere görülen bir durum olduğuna inanırlar.

      Tüm dinler aynı şekilde saptırıldı. Bir sürü saçma sapan dini öğretiler gelip geçti, bazıları hala mevcut. Bu yüzden bütün insan toplumlarının hayatında din zamanla temel anlamından eser kalmayıncaya dek sapmış sonunda katılaşarak insanların yaşamları üzerindeki etkisi fevkalade azalmıştır.

      Günümüzde,akılcı ve tutarlı bir dini akidenin varlığına inanmak yerine bir bütün olarak dinin ömrünü tamamladığına, sosyal hayata fayda yerine zarar veren bir sistem haline geldiğine inanan, atalardan kalma dini dönemin belirtilerini uzun zaman önce insanlık terk ederek geride bıraktı diyerek mevcut dini öğretiye inancı kalmamış zamanımızın az sayıdaki okumuş kişiler ile onlara itaat edenler ve dini gereğinden fazla yaşamış bir hurafe sayan, dinin hakikatinden şüphe duyan bazı azınlık toplulukların görüşüne görebir cehalet dönemi yaşandı. Bunu bir metafizik dönem izledi ve bu dönem de geride bırakılmış durumda.

      Bugün biz aydınlanmış kişiler, dinin yerini alacak ve insanlığı dinin hurafe öğretilerin hâkimiyetindenkurtarıp, ulaşılamayan gelişmenin zirvelerine götürecek olan pozitif bilimsel bir dönemde yaşıyoruz.Eskiden insan toplumunu kaba kuvvet ve din ilkeleri harekete geçirmiştir. Bugün ise bu ilkelerin yerlerine bilim geçmiştir. Din çağı kapanmış,dinin devri geçmiştir, bilimden başka şeye inanmak cehalettir. Bilim ihtiyaç duyduğumuz her şeyi tanzim edecek. Hayatımızda bize mürşitlik etmesi, doğru yolu göstermesi için sadece bilime ihtiyacımız var, ortak görüşünde birleşirler.

      Oysa tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün detek bir insan toplumu veya aklı başında kişidahi hiçbir devirde ve hiçbir yerde dinsiz yaşamamıştır ve yaşayamaz da. Aklıbaşında olmayan bir kişi tıpkı bir hayvan gibi dinsiz yaşayabilir. Din kendisine yaratılışı icabı verildiğini kabul eden aklı başında insan dinsiz yaşayamaz. Çünkü evvela ve sonra ona yol gösteren sadece ve sadece dindir. Günümüz okumuşları dinsiz yaşayabileceğimizi ve yaşamamız gerektiğini söylüyorlarsa da dün de bugün de din insan toplumlarının harekete geçiricisi ve yüreği olarak kalmaya devam ediyor. Nasıl kalpsiz yaşanmazsa, din olmadan da aklı başında bir hayat yaşanamaz.

      Zamanımızın tuhaflığı, tahsilli kişilerin sahtekârlığı ve hıyaneti iledindar toplumların içinde yaşadığı, gitgide içine gömüldüğüsahte bir dinin uyutucu etkisi altında oldukları vahşetinin sebebi de orada yatar. Ancak yerleşik inançlara yapılan bir saldırı kâr getirmeyeceği gibi çoğu zaman da tehlikeli olur. İnsanlar, kendisine hükmeden kurnaz din adamlarının hipnotik etkisinden ve sahtekâr tahsilli okumuşların sevk ettiği yoldan kurtulduğunda felaketten azade kılınabilir.

      Var olalı uzun zaman geçen insanlık pratik başarılar gösterdi, fakat hayatın temelini teşkil eden manevi ilkeleri ve bu ilkelerin meyvesi olan davranış düsturlarını bulmayı başaramadı. Gerçek şu ki körlerin bu ilkeleri görmemesi onların var olmadığını ispatlamaz. Büyük kitleler sürekli ve yoğun şekilde sahte bir dinin pençesi ve etkisi ile aldatmacası altında bulunurlar.Ve bu sözde aydınlanmış adamlar da sahte bir bilimin etkisi altındadırlar.

      Geniş kitleler nesiller boyu, bu sahtekâr tahsilli okumuş azınlıklar ile sahte dini otoriteler tarafından maruz bırakıldıkları ortamlarda sersemletilmiş halde doğuyor, yaşıyor ve ölüyorlar. Kitleler bu halden kendilerini kurtarsalar bile bu defa da mutlaka dini inkâr eden, zarar veren bilim adamlarının safına düşerler.Dünyevi gayeler peşinde koşan, yönetimdeki yüksek sınıflara mensup din dışı bu kişiler köleleştirilmiş kitlelerin esenliğini dert ediniyormuş gibi yaparlar ama kitlelerin içinde bulunduğu ve yönetici sınıfların onları hükmetmesine zemin hazırlayan uyuşukluk ve kölelik halini ortadan kaldırmaya asla teşebbüs etmezler. Köleleştirilmiş kitlelere mensup olanlar ile dünyevi gayelerin peşinde koşanlar ise sahte öğretinin gerçek yüzünü sergilemek ve hakikati yaymak için yüksek sınıflara karşı mücadele ederek zaten sıkıntılı durumlarını daha da zora sokmayı isteyemezler.”