Öğrencileri ile birlikte Necip Fazıl, arkadaşım diye adlandırdığı bir şahsın mahkemesine katılır. Mahkeme başkanı sanığa bir sual yöneltmek ister, yalnız kayda alınmasını istemez. Sanık idamla yargılanır. Mahkeme salonunda sadece nefeslerin sesi vardır. Sual enteresandır, “Komünist misiniz?” Sanık ise kayda alınması ister, başkan kayıt demesiyle “Saç telimden ayak tırnağıma kadar komünistim” der. Necip Fazıl öğrencilerine döner ve der ki “Batıl olan bir dava için adam kellesini koyuyor da, siz hak olan bir dava için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz.” Davanın sahibi Allah azimüşşandır. Bizler nerde duracağımızı belirlememiz gerek. Bir damla su okyanusa düşse, ben okyanusum dese doğrudur. Hem boykot edip hem de ürünler indirime girmiş demek ve almak, Filistin’deki kardeşlerimize ihanettir. Aslında biz bu dini yanlış anladık, daha doğrusu tam manasıyla cami cemaatine anlatamadık ki, kaldı ki kahvede, iddia bayinde yanlış yerlerde olanlara anlatacağız. Daha sabah namazlarımızda camilerimiz dolmazken, Allah’ın emir ve yasaklarını ruhumuza, özümüze işlemişken, dava sahibi olmak…

Nefes alıp veren herkesi yaşıyor zannetmemiz, aslında büyük bir hata bizim için. Bazıları yaşayan ölülerden saymak daha evladır. Hayata dair sadece nefsani duygularla hemhal olan, doğum ve ölüm arasında zerre miktarda kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, sahte ideolojilere gönül vermiş, insanın kutsallığına zerre önem vermeyen, sokak hayvanları için göz yaşı döken adına insan dediğimiz, aslında yaratılmışların en üstünü olmak yerine kendi seçimi yüzünden hayvandan bile aşağı olan bir mahlukat. İnsanlar boykot için günlerce, sosyal medya platformlarında, gazetelerde daha doğrusu insanlığın gereğince kendi çabalarıyla bir gayret içindeler. Bu çabaları maalesef bazı Müslümanım deyip de kendi öz benliğini unutmuş dünyaya ne için geldiğini bilmeyen, o parçalanmış cesetleri görüp de, Allah yardım etsin diyen sadece sözleri ile başka eylem planda dahil olmayan, sıcak evinde sıcak suyla abdest bile almayan, susuzluktan yağan yağmurun yerde su birikintisi oluşturduğu suları abdest için, içmek için kullanan insanlara ile bizler bir olur muyuz orası biraz muamma? Müslüman olmayan insanların dünyada bu zulme dur demek için sokaklara dökülmüşken, zulme destek veren işletmelere gitmeyip çıkardıkları ürünleri almayıp bu boykota destek verenlere baktığımızda, kendi Müslümanlığımızı gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Nasıl anlatacağız? Aslında tebliğden önce temsil olmadığından sanırım tam manasıyla karşı tarafa etki etmiyor sözlerimiz yaptığımız eylemler. Bu dünyada kiracıyız, mülkün gerçek sahibi bizi kiracılıktan gerçek ev sahipliğine geçireceği zaman iyi yer mi kötü yer mi orasını biz belirleyeceğiz? Rahmetle yad ettiğimiz güzel bir insan derdi ki “Firavunun karşısında olmak yetmez, Musa’nın yanında olmak gerek.” diye.  Rızkı veren, bizi yaşatan, bu kadar güzellikler bahşeden Allah azimüşşana nasıl hesap vereceğiz anlamlandıramadığım bir mesele?