Benzemeyi Çok Seviyoruz Ama?

Sakal bırakırken sünnetine uyuluyor, suyu üç yudumda içerken sünnetine uyuluyor, sağ elle yemek yerken sünnetine uyuluyor. Yatarken, kalkarken yaşamsal faaliyetlerimizde hep Peygamberimize tabi oluyoruz. Seven sevdiğine benzer elbette. Amma velakin; dilimizde pelesenk olmuş bir cümle, biz onu canımızdan bile çok seviyoruz, Peygamberimizi sevdiğini söylüyoruz da sadece dış görünüşle mi ona uyacağız?

Peygamberimizin sünnetleri uyulurken neden kendi nefsani işlerimize uydurmuyoruz da, başkalarına anlatırken cesurca cümleler kullanıyoruz. Şayet tabi olanlar, sadece kılık kıyafet, saç sakal şemailine bakıp, lakin faizi ayaklar altına aldığını, ırkçılığı, sömürgeciliği, putculuğu nasıl yıktığını anlamamışsa, o kişi Peygamber efendimiz (sav)’i anlamamıştır.

Hz. Ömer (ra) geldiğinde Peygamber efendimiz yatıyorken, hasırın izleri vücuduna geçtiğini görünce ağlamış. Saray yaptırmayı, kuş tüyleri yatakta yatmasını söyleyince, reddetmiş. İki gün üst üste arpa ekmeği yememiş. Yabancı birisi geldiğinde tanıyamamış, peygamberiniz nerde diye sormuş. Sade elbise giyer, kuru et yer, herkes gibi yaşam serüveni yaşarmış. Amma velakin bunları biliriz de, yataklarımız en iyisinden, kahvaltılarımız serpme, evimizde o kadar çok stoklarımız var ki 1 ay erzak almasak neredeyse aç kalmayız. İstatistiklere göre şuan insanlar elbise ayakkabı almayı bıraksalar, ölene kadar yetermiş giysileri. Ama biz benzemeyi çok seviyoruz.

Birde özel gün ve geçelerimiz var. Umre, hac kandillerimiz var. Camileri hınca hınç doldurup o günün muhtevasını yaşamak için çaba sarf ediyoruz. Ama yalnız o gün. Konuşça yalan söylemenin münafıklık olduğunu, bir insanın arkasından doğruda olsa bile gıybetinin yapılmayacağını, kalp kırmanın af edilmez olduğunu, merhamet duymaz isen merhamet duyulmayacağını bildiğimiz halde, başkalarına telkin edip nedense bizler yapmıyoruz. Ama biz benzemeyi çok seviyoruz.

Evlilikler de, kız isteme törenlerinde, düğünlerde hatırlayıp Allah’ın emri Peygamber (asm) sünneti diye başlıyoruz ama sadece başlıyoruz. Gerisi ise batının bize dayattığı düğün salonlarımız, danslar eğlenceler. Peygamberimizin kendi çocuklarının düğünü nasıl olmuş nasıl öğütler vermiş onlara bakmıyor, fiiliyatı göz önünde bulundurmaktansa, söylenen duaları baz alıyoruz. Birde akraba ilişkileri var ki, “ Sılah-i rahimi kesen cennetin kokusunu bile alamaz” diyen bir Peygamberimize benzemeyi çok seviyoruz.

Öyle bir toplum oluşmaya başladı ki, yan komşumuz kimdir, apartmanımızda kimler oturuyor, karşılaştığımız insanlar kim diye merak dahi etmiyoruz. “Komşusu kendisinden emin olmadıkça, cennete giremez” diye bir hadis hatırlıyorum sanki ya da “ Cebrail (as), bana komşuluk bahsinde öyle şeyler anlattı ki, neredeyse komşunun komşuya mirasçı olacağını düşündüm” demiş midir Peygamberimiz, demiştir de sadece biliyoruz.

Öyle bir Peygamberimiz var ki, doğduğundan yaşamının sonuna kadar ümmetini düşünen (istisnalar hariç) ümmeti de sadece kendini düşünen, bilip söylemekten hiçte imtina etmeden, ama yaşamsal aktivitelerimize baktığımız zaman dış görünüşümüzü biraz olsun benzetip ahlakından bir nebze alamdıysak, aile yaşantımızdan, arkadaş ortamlarımızdan, çalıştığımız işten daha doğrusu nefes aldığımız her anımızda Peygamber Efendimiz (sav) hayatımızın odak noktası yapmıyor isek biz Peygamberimizi anlamamış demektir. En güzel rol model (usve-i hasene) örnek hayatını hayatımıza uygun hale getirmeyi nasip eylesin...