DİYOJEN’İN KÖPEĞİ -7

“İnsanın kaderi ruhunda saklıdır.“

Herodotos

Sinoplu Diyojen(Diagones) ya da KynikDiyojen olarak ta bilinir.M.Ö. 412’de Roma’nın kolonisi Sinop’ta doğdu.Güzel konuşma yeteneği, üstün zekâsı ile herkesi etkileyen, Eflatun’un “Çılgın Sokrat” dediği; Aristoteles’in öğrencisi, felsefe ve filozof aşığı, dünya fatihi Büyük İskender’in “İskender olmasaydım Diyojen olmak isterdim” diyecek kadar sevgisini kazanan, ünlü antik çağ filozofudur.

Kuyumculuk yapan babası Hakesios kalpazanlık yapınca hapishaneye, Diyojen Yunanistan’ın Delphoi kentine sürgün edildi. Ardından Atina’ya yerleşti. Hak ve özgürlükleri kısıtlı bir sürgün olarak açlık, yoksulluk ve fakirlik içinde yaşadı. Suçlu bir adamın oğluydu, bu yüzden herkes tarafından aşağılandı, dışlandı, hakaretlere ve küçümsemelere maruz kaldı. Güçlü iradesini, cesaretini hiçbir zaman kaybetmedi. Yoksul ama her zaman kendine yeten erdemli hayatı, sade yaşamı ile güçlü biri olmaya çalıştı. Buna rağmen her zaman mesleğiyle ilgili babasından gurur duymuş, hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiş, medeniyete karşı çıkmış, medeniyet içerisinde medeniyetten uzak bir şekilde doğada yaşamıştır.En büyük dostu sokak köpekleriydi, bu yüzden kynikos (köpeksi) filozof adını aldığı halde yaşamın doğal ve sade olması gerektiğine inandı. Barındığı bir fıçısı, bir su çanağı,dayanağı bir sopası ve birde dostu köpeği vardı.

Diyojen bir gün nehrin kenarında otururken bir köpek soluk soluğa koşarak yanından akan nehre atladı ve bir güzel banyo yaptıktan sonra doya doya su içti. Silkelenip üzerindeki fazla suyu attıktan sonra gelip yanına oturdu, dilini çıkarıp hızlı hızlı nefes alıp vererek Diyojen’e sevgi gösterilerinde bulundu.Diyojenköpeğe bakıp bir an düşünüp: “Tanrım bir köpek bile benden daha mutlu, bir su tası olmadan da susuzluğunu giderebiliyor. Bir köpek bunu başarabiliyorsa ben de bir tas olmadan da başarırım, onu taşımak zorunda değilim, suyumu ellerimle içerim. Hem kaç defadır kayboldu mu? Çalındı mı? Endişeleri yaşadım.Bedenimizden başka bir şeye ihtiyacımız yoktur. Bedenimiz bize verilmiş en kıymetli şeydir. Demek ki sevgi, mutluluk içten gelir.”Diyerek birden su tasını nehre attı, köpeğe sevgiyle baktı ve ona bu muhteşem mesajı varoluştan kendisine getirdiği için teşekkür etti. O günden sonra giyimde, barınmada, yiyecekte, dinde, ahlakta ve davranışta, bütün geleneksel uygulamayı reddetti.

“Servet ve varlıklı yaşamak erdeme ters düşer. İnsani değerler doğaya aykırıdır. İnsan için iki disiplin vardır. Biri ruh disiplini, diğeri beden disiplinidir. Beden jimnastikle gelişir, ruh ise erdem ile gelişebilir. Kişi mutluluğa ancak erdemle ulaşabilir.İnsanın erdemli olabilmesi doğaya uygun yaşamasıyla, dünyevi hazları yok saymakla, olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak, hatta kaldırmakla mümkün olabilir. İnsan en kısıtlı yaşam koşullarında bile erdem ve mutluluğa hiçbir değere bağlı olmadan bütün gereksinimlerden sıyrılarak bağımsız olarak erişebilir. Erdem kişinin kendine egemen olması, kendi kendine yeterli olması, tutkularından arınması, öbür insanlara bağımlılıktan kurtularak doğaya uygun ve uyumlu şekilde özgür yaşamasıdır. Dengesiz arzular, insanları perişan eden felaketlerin kaynağıdır. Servet, refah, zenginlik ve asalet fazlalıklardır. Yaşamak bir felaket değil ama kötü yaşamak bir felakettir. Yeryüzünün en iyi şeyi hür olmaktır. Terbiyeli söylenmiş bir söz baldan örülmüş bir ağ gibidir. İnsanların tekme atmak (futbol) için yarıştıklarını günümüzde düzgün adam olmak, ahlaklı bir yaşam sürmek için kimse kılını bile kıpırdatmıyor.”

Görüşlerini savunanerdemli bir filozoftu. M.Ö. 323’de Korint’te öldü. Ölümünden sonra adını yaşatmak içinKorintoslular (Yunanistanda) bir sütun, Sinoplular da bir heykelini dikmişlerdir.Herodotos’un söylediği gibi “İnsanın kaderi ruhunda saklıdır. “

Sevgili okuyucularım;

Mutlu olacağım diye bir başkasını mutsuz etmeyelim. Yaşarken kimseyi üzmeyelim,mutluluğun karakterle, başarıyla, parayla, güçle, dinle, ideolojiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bunlar kişinin oluşturduğu bir olgudur. Mutluluğun sadece kişinin bilinciyle bir ilgisi vardır.Istırapları, kederleri, kin ve nefreti, aşk ve sevgiyi kişi kendisi yaratır. Antik Yunan Filozoflarının söylediği gibi “Sevgi içten gelir, Tanrı sırf sevgidir, sevgi de mutluluk ta iyi de kötü de melek te şeytan da kişinin kalbindedir.” Sadece erdemli, dürüst insan olmaya gayret gösterelim.Erdem en yüce insani duygudur. Erdemli insanın kalbinde kötülük barınmaz, çünkü özünde sevgi vardır.

Bir kere tam seversen hayvani nefis, ego, hırs, kin, korku bedenini terk eder. O zaman hem evrene şefkat ve sevgi ışığı yayarız, hem de içimizdeki coşkuyu, huzuru sağlarız. Böylelikle âlemi mutluluk kaplar, kalpler gül bahçesine döner.İlahi, rahmani, insanı her tür sevgi ve mutluluk dolu aşk kapısı açılır, gönüller ölümsüz aşk âlemine kanatlanır.O nedenle bahçede biziz, gül de biziz. Kadın erkek için, erkek kadın için, güzel sevilmek için yaratılmıştır. Yüce Allah birbirimizi sevelim diye dünyayı yaratmıştır. Kavganın, şiddetin, tartışmanın olduğu yerde başarı, mutluluk yoktur. Istırap vardır, mutsuzluk vardır, parçalanma vardır. Bütün ise parçadan büyüktür.Yalnız taş duvar olmaz, geceleri cananla uyku uyunmaz. O an, sadece o an zaman durur, ateş ateşi bulur, su gövdeye yürür, iki yarım bir tam olur. Beşerî aşk ilahi aşka döner, rabbim âleme gül kokusu üfler, âlemde çiçek açar, çimen açar bahar olur.Hayat bir şölene dönüşür.