“Dün dündür bugün bugündür” diyen Süleyman Demirel Hakk’ın rahmetine kavuşalı bir hayli zaman oldu; ama bu söz ondan yadigâr kaldı ve siyaset dünyamıza demir attı.
Ben “dün ve bugün” derken “dün dündür bugün bugündür“ demeyeceğim; dünün bir sultanından bugüne örnekler sunacağım. Umarım sizin de ilginizi çeker.
François Georgeon tanınmış bir tarihçi, Türk ve Osmanlı araştırmacısı, uzmanı. Bir kitabı var Sultan Abdülhamit diye. Oldukça hacimli ve ciddi bir kitap.
Hiç te Abdülhamit aleyhtarı değil tam tersine Abdülhamit’e oldukça olumlu yaklaşan bir isim François Georgeon.
Sultan II. Abdülhamit’in zaman içerisinde iktidarı nasıl eline geçirdiğini ve devleti nasıl kişiselleştirdiğini anlatır. Yıldız Sarayı’nın Babı Ali’yi nasıl devre dışı bıraktığını ve devletin Yıldız Sarayı’ndan yönetildiğini belgeleriyle ortaya kor.
“Saray, iktidarı giderek kendi tekeline almaya başlar ve görüşleri artık pek kıymet ifade etmeyen hükümeti ve Babıâli’yi aradan çıkarıp, memleketi neredeyse doğrudan idare etme eğilimine girer. Saray personeli genişler, özellikle de en önemli rolü oynayan mabeyncilerin sayısı artar. Saltanatın başında 5 olan sayıları, 1878’de 10’a, 1890’da 19’a, 1896’da 28’e çıkar.”
Bu kadar da değil, şu ifadeler de yer alır hemen aşağısında:
“Taşra idarecileri -üstelik, sadece hiyerarşinin üst basamaklarında yer alanlar değil- ilgili nezaretleri(yani bakanlıkları) aradan çıkarıp, şifreli haberleşme yoluyla doğrudan Yıldız Sarayı’yla iletişim kurmayı giderek alışkanlık haline getirirler.”
“İktidarın şahsileştirilmesi” der François Georgeon bu gelişmelere ve şunları ekler hemen ardından:
“İktidarın şahsileştirilmesi yeni boyutlar alır. 1893’te göreve başlayan kadıların sadece devlete değil, padişaha da bağlılık yemini etmeleri gerekir. Ertesi yıl aynı düzenleme memurların tamamına yayılır.
Demiryollarındaki ve iletişim araçlarındaki gelişmelerden sonuna kadar yararlanan Abdülhamit, merkeziyetçiliği artırır. 1890’ların başlarında basın ve matbuat üzerindeki sansür giderek ağırlaşır ve birçok gazete geçici kapatılma cezası alır. Rejimdeki müstebit yöneliş maarif alanında da kendini gösterir. Devlet okullarının müfredatında ve ders kitaplarında din ve ahlak derslerinin ağırlığı artar.”
İdadilerin yani liselerin okul müfredatlarına din dersleri eklenir ve bu okulların talimatnamelerinde “öğrencilerin günde beş vakit namazlarını kıldıklarının sıkıca denetlenmesi” istenir.
Oldukça hacimlidir kitap, 648 sayfadır. Özetlemek, hele de böyle alıntılarla anlatmak imkânsızdır. Ben sadece bir başka alıntıyla noktalayacağım bu yazıyı.
1895 büyük Ermeni kalkışmalarının, isyanlarının, baskınlarının yılıdır. Haziran ve Kasım arasındaki beş ayda tam dört sadrazam değiştirir Sultan Abdülhamit Han. Haziran ayında Cevat Paşa’yı gönderir Sait Paşa’yı getirir. 2 Ekimde ise artık Kamil Paşa sadrazamdır. 7 Kasım’da ise o makamda artık Halil Rıfat Paşa oturmaktadır.
François Georgeon bu şöyle yorumlar:
“Sultanlar açısından, devlet yapısının üstündeki konumlarını korumak için sadrazam değiştirmek, her zaman kullanılmış bir çözüm yolu olmuştur. Eğer bir şeyler yolunda gitmiyorsa kabahat sadrazamındır ve değiştirilir.”