Yalanlar yanlışlar birbiriyle yarışır Lozan söz konusu olduğunda. Kimi aptal, kimi hain yalanlar, bir kısmı da cehaletten kaynaklanan yalanlar.

Kimileri de Hayim Nahum’a mal ederler tüm noksanları, uydurdukları tüm yalanları ve aslı astarı olmayan gerçek dışı sözde iddiaları.

Evet; bir Hayim Nahum yaşadı bu topraklarda. Bir Osmanlı Yahudi’si. Birinci Derece Osmanlı Nişanı sahibi. 1872’de Manisa’da doğdu, 1960’da Kahire’de öldü.

Teoloji okudu, Arapça, Farsça, İbranice, Fransızca bilirdi. İki kitap yazdı. Ve hahambaşılık yaptı, üstelik te iki kere. Hem Osmanlı döneminin İstanbul’unda hem de Osmanlı sonrasının Mısır’ında.
İstanbul’daki hahambaşılığı 1908’de 1920’ye kadar 11 yılı biraz aşkındır, Mısır’daki hahambaşılığı ise 1926’da başlar.

Hahambaşı Hayim Nahum Lozan’a giden Türk heyeti içinde de yer aldı. Bütün patırtılar da bu üç özelliğinden kopuyor: Yahudiliğinden, hahambaşılığından ve Lozan heyetinde yer almasından.

Bir Osmanlı Yahudi’sidir Hayim Nahum ama birilerinin zannettiği ve zannetmemizi istediği gibi Siyonist değil Siyonizm karşıtıdır bir Yahudi’dir. Hem de amansız bir Siyonizm karşıtı bir Yahudi. Bazıları bilmese de veya bildiği halde açıkça söylemese de ona hahambaşılığında en şiddetli muhalefet Siyonistlerden gelmiştir.

Belki de onun yerilmesinde de gizli bir Siyonizm taktiği yatmaktadır, kim bilir?

Şimdi birileri yine “biz demedik mi” diye bas bas bağıracaklar ama yaman bir İttihatçıdır ve de Milli Mücadele yanlısıdır. Hahambaşı olarak Siyonizm’e ve Yahudilerin Filistin’de bağımsız devlet kurmalarına karşı mücadele verdi.

1917’den beri kesilmiş bulunan ilişkilerin yeniden kurulabilmesi için 1918’de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa tarafından ABD’ye gönderildi ama Avrupa ülkeleri vize vermediği için gidemedi.

Nahum 1919’da ABD’nin eski İstanbul Büyükelçisi Henry Morgenthau’yla görüşmek üzere Avrupa’ya gitti. Türk Milli Mücadelesini anlatmak için çabalar harcadı, sayısız konferanslar ve gazetelere demeçler verdi.

1919’dan 1926’ya kadar Paris’te yaşadı ama bu arada sık sık Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul’a ve Anadolu’daki Milli Direnişin merkezi Ankara’ya geldi ve gitti. Hem İstanbul’daki yetkililerle, söz gelimi Sadrazam Damat Ferit Paşa ve Sultan Vahdettin’le görüştü, sarayda ağırlandı, hem de Ankara’da.

Avrupa ve ABD’ye gitti daha doğrusu devlet tarafından görevlendirildi bozulan ya da kesilen ilişkileri yeniden canlandırması amacıyla.

(Devam edecek)