MEHMET AKİF VE TEVEKKÜL

 

Hiç kimse tartışamaz Mehmet Akif Ersoy’un Türklüğünü ve Müslümanlığını. Safahat sadece herhangi bir şiir kitabı değildir, bir dünya görüşüdür, İslam Alemi’nin o gününün çok net bir fotoğrafı ve aynı zamanda reçetesidir.

 

Ne yazık ki Safahat ya hiç okunmuyor ya da yeterince okunmuyor. Hâlbuki her satırının okunması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir şiir kitabıdır. Yok, haksızlık olur ona şiir kitabı demek, o bir tefekkür deryasıdır, özellikle de İslami tefekkür söz konusu olduğunda.

 

Okumuyoruz, sadece Safahat’ı değil, hemen hiçbir kitabı. Okumaya yabancıyız büyük çoğunluğumuzla. Bu sadece bugünün sorunu da değil, dün de okumuyorduk, önceki gün de.

 

Mehmet Akif Ersoy Safahat’ta bu hastalığımıza fener tutar:

 

“Ne Kürd elifbeyi sökmüş, ne Türk okur, ne Arap;

Ne Çerkez’in, ne Laz’ın var bakın, elinde kitap!”

 

Akif Üstat cehaletten yakınır, feryat eder, uyarmaya çalışır Türk Milletini, İslam Alemini:

 

“Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun!

İslam’ı da “batan!” güneş diye tutmuş yediyorsun!

Allah’tan utan! Bari bırak dini elinden…”

 

Cehalet kötüdür ama cehaleti “taktir-i ilahi” diye sunmak, yani cehaleti, bilgisizliği Allah’a hamletmek çok daha kötüdür. Uzundur Safahat’ın Dördüncü Kitabı Fatih Kürsüsündeki “Vaiz Kürsüde” şiiri.

Sadece kısa bir bölümünü alacağım buraya, son zamanlarda çok kullandığımız fıtrat ve tevekkül laflarıyla ilgili olarak.

 

“Çalış!” dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!

Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,

Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!

 

Devamında da şu satırları yazar Üstat:

 

“Başın sıkıldı mı, kafi senin o nazlı sesin;

‘Yetiş’ de, kendisi gelsin, ya Hızır’ı göndersin!

Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak;

Şifa hazinesi derhal olup oluk akacak.

Demek ki; her şeyin Allah… Yanaşman, ırgadın O

Çoluk, çocuk O’na ait: lalan, bacın, dadın O;

Vekil-i harcın O; kâhyan, müdir-i veznen O;

Alış seninse de, mesul olan verişten O;

Denizde cenk olacakmış… Gemin O, kaptanın O

Ya ordu lazım imiş… Askerin, kumandanın O;

Köyün yasakçısı, şehrin de baş muhassılı O;

Tabip-i aile, eczacı… Hepsi hasılı O;

Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!

Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu!

Huda’yı kendine kul yaptı, kendi de oldu Huda;

Utanmadan da ‘tevekkül’ diyor bu cürete… Ha?”

 

Zaman zaman alıntılar yapacağım merhum Mehmet Akif Ersoy’dan günümüze ışık tutmak için.