12 Eylül 1980 ihtilali sonrası,onlarca idamların gerçekleştiği, birçok yazar, çizer, düşünür, gazeteci ile siyasi tutukluların kaldığı Mamakcezaevi. Her tarafı tel örgülerle çevrilmiş, pencereleri kalın demirlerle kaplı ruhsuz, ürkütücü görünümde yaşamın tutsak edildiği, özgürlüğün olmadığı, hayatın anlamının kalmadığı, Allah kurtarsın seslerinin bol olduğu bir ortam. Altı kısılmış ocak üzerinde kaynayan, dumanı başından aşan bir çaydanlık. Kirli ve rutubetli dört duvarı, karanlık ve yoğun şekilde sararmış tavanı olan, demir ranzaların üzerinde dağınık mitil yorganların, battaniyelerinve ortada yerde tahtadan yapılmış büyükçe bir masanın bulunduğu loş bir oda. Kısa adımlarla elde tesbih konuşmadan bir o yana bir bu yana gidip gelen kirli sakallı, asık suratlı, dağınık saçlı mahkûmlar. Masanın etrafında her biri ayrı ideolojiye, düşünceye sahip koyu bir sohbete dalmış siyasi mahkûmlar.

 

En dipte üst ranzada mini radyosundan haber dinleyen, anasını babasını küçük yaşta yitirmiş, hayatını sokaklarda yatarak geçirmiş, bir umut uğruna kaçakçılık yapmış, buldukları defineyi paylaşma yüzünden cinayet işlediğinden ağırcezaya çarptırılmış koğuşun müdavimi Hamido.Duvarlara yapıştırılmış yarı çıplak kadın,karizmatik erkek sinema artistlerinin resimleri. İçerde güneşe, doğaya, çayıra, çimene hasret, özgürlük özlemiyle tutuşan, tecrübesizliğinin, cehaletinin ani kararı yüzünden hayatı kararan insanlar. Yıkılan umutlar, yok olan genç hayatlar. Geride hasretle kendileri bekleyen gözü yaşlı analar, çaresiz babalar,aklıyla perişan olmuş evlatlar.

 

Çoğu seksen darbesi siyasi suçlularından oluşan mahkûmların bulunduğu bir koğuşta heyecanlı bir tartışma. Bir yıldır süren ve hiç bitmeyeceğe benzeyen siyasi konular. Masa etrafında aşırı muhafazakâr görüşüyle bilinen Molla lakaplı Rıza, sol görüşlü Entel lakaplı Mahmut, milliyetçi düşünceye sahip Börteçine lakaplı Kazım. Koğuşun en yaşlısı ve en kıdemlisi, halk bilgeliği seviyesinde görüşleri olan Hamido.

 

Molla Rıza: “Çayını tazeliyim mi Hamido emmi?”

Hamido: “Zahmet olmazsa tazeleyiver evladım Molla Rıza.”

Molla Rıza: “Ne zahmeti Hamido emmi yeter ki sen iste, büyüklere hizmet insanlık görevi hem de dinimizin emri.”

Hamido: “Doğru söylüyorsun evlat ama bunu düşünen kaç kişi kaldı ki, varsa yoksa maddiyat, mal, mülk, hırsı.”

Entel Mahmut: “Bir bardak ta bize çekiver Molla kardeş!”

Molla Rıza: “Sen de ister misin Börteçine kurdu, bir bardak demli çay, sana da doldurayım mı?”

Börteçine Kazım: “Ellerin dert görmesin be Molla, dolduruver de içelim.”

Entel Mahmut: “Bunca zaman hep sustun, sadece bizleri dinledin, sen ne dersin Hamido dayı, hayatın anlamı nedir?Bizlerin düştüğü bu duruma ne dersin, yaşadığın, gördüğün tecrübelerine göre bu olayları nasıl görüyorsun.”

Hamido: “Hele önce siz deyiverin bakayım, düştüğünüz bu durumu nasıl görüyorsunuz? Mücadelenizde haklılık payı var mıydı? Ülke hakkındaki, hayat hakkındaki, yaşam, insanlık hakkındaki düşünceleriniz neler?”

 

Entel Mahmut: “Bana sorarsan Hamido dayı ülkenin durumuna dışardan da baksan aynı içerden de baksanaynı, hiçbir değişiklik yok. Fakat anlayamadığım şu Batı toplumlarında düşünce suç olmaktan çıkmış, Amerikaözgürlük anıtı dikmiş, her düşünceye saygı duyulmuş, hakaretsözleri kaba söz kabul edilerek suç sayılmamış ama ülkemizde düşüncesinden dolayı yüzlerce insan içerde yatıyor. Sonunda toplumda içinden çıkılamaz sorunlar meydana geliyor.”

 

Börteçine Kazım: “Biz ülkücüler içimizde yanan gençlik ateşini söndüremedik. Vatan, milletdedik, bayrak dedik, Türklük gururu, İslam ahlakı dedik, bu vatana kastedenler var dedik, dış güçler dedik, vatan elden gidiyor ülke sadece milliyetçi, vatansever, sağduyulu insanların omuzlarında yükselir dedik. Daha doğrusu büyüklerimizin “Vatan senin namusundur, namusuna sahip çık” sözünü şuurumuz altına yerleştirip, emir sayıp kendimizi tutamadık bir de baktık yangının içinde buluverdik kendimizi.

 

Molla Rıza: “Biz İslamcı gençlik olarak Dünya İslam birliğini kurarsak batı karşısında güçlü hale geleceğimizi, başarı sağlayacağımızı, kötülüklerin ümmet bilincinin yokluğundan kaynaklandığını, bizi kötü duruma düşüren dış güçlerin oyununu dinine, inancına bağlı dindar nesillerin bozabileceğini, maneviyatı olmayan ülke insanından hayır gelmeyeceğini ve toplumumuzun sadece dini hükümlerle idare edilebileceğini” savunduk.

 

Entel Mahmut: “Bizim solcular din ve devletişlerinin ayrı olduğunu, altmışa yakınİslam devletinden hiçbirinin kalkınamadığını, batı ülkelerine muhtaç olduğunu anlattık. Dünkü Amerika’nın bilim ve teknoloji sayesinde dünyanın lideri, kurtarmaya gittiğimiz Güney Kore’nin teknolojide alternatifsiz olduğunu ama dünya kurulduğundan beri var olan üzerinde yaşadığımız ülkemizin her yönden geride kalması, her şeyiyle batıya muhtaç halini, tek kurtuluşun modern batı uygarlığına adapte olup, sanayimizi, teknolojimizi, artırıp yeni yeni icatlar, buluşlar geliştirerek kalkınabileceğimizi,bunun da bilimle, çağa uygun modern bir anlayışla sağlanabileceğini” anlatmaya çalıştık başarılı olamadık.

 

Hamido: “Uzun süredir sizleri izledim, tartışmalarınızı, konuşmalarınızı dinledim. Olayları tam kavrayabilmek için hep sustum, bugünekadar moraliniz bozulmasın diyekonuşmadım amma bre canlarım sizde hiç akıl yok muydu? Bak hayatınızın baharında pırıl pırıl gençlersiniz. Ananız, babanız bin bir türlü çileler çekip sizi okula göndermiş, tüm imkânlarını esirgememiş. Kafasızlığınız yüzünden bu gencecik yaşta içeri girdiniz. Hem kendinizi hem ailenizi perişan ettiniz. Şimdi söyleyin bakayım siyaset sizin neyinizeydi? Okuyup büyük adam olsaydınız, her biriniz iş, güç, meslek sahibi olsaydınız toplumda itibarınız olurdu. Hadi benim çocukluktan beri ana yok, baba yok, bir o yana bir bu yana savrularak bu hallere düştüm, peki siz neyi paylaşamadınız, bak ülke hala yerinde duruyor?” (Devamı haftaya)