Sevgili okurlar! Geçtiğimiz günlerde Kültür Merkezi’nde, Kırıkkale Belediyesi ve Kırım Vakfı Temsilciliği ile Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin birlikte düzenlemiş oldukları programa davetli idik. 1944’lü yıllarda dünyanın en büyük soy kırımına maruz kalmış soydaşlarımızı izlerken, sevinci ve hüznü hep birlikte aynı anda yaşadık!.. “Halklara özgürlük” sloganıyla bünyesinde bulundurduğu bir çok milleti, tam 70 yıl yarı açık cezaevine mahkûm eden, binlerce kişiyi zindanlarda çürüten, malum komünist ideoloji, en çok Türkleri hedef almıştı. Azeriler, Kırgızlar, Kazaklar, Türkmenler, Özbekler, Kırım Tatarları… Bulgar Türkleri, Kumanlar, Çeçenler ve burada sayamadığımız irili ufaklı diğer Türk toplulukları… Hepsi bu kanlı kızıl ideolojinin zaman zaman, bir bir kurbanı oldular! İkinci Dünya savaşının sonlarına doğru, Almanlara yardım ettikleri iddiası ile, dünyanın en kanlı diktatörü olarak tarihe geçen Stalin, Kırım Türklerine sürgün emrini verdi. 18 Mayıs 1944 gecesi emir Kırım Türklerine iletildi.
İki saat içerisinde evlerinden hiçbir eşya almaksızın, silah ve dipçik zoru ile zorla trenlere, hayvan taşımacılığında kullanılan vagonlara bindirildi. Evini-barkını terk etmek istemeyenler, hemen oracıkta silah ve dipçik darbeleri ile öldürüldü. Aileler parçalanarak, farklı coğrafyalara bir kısmı Sibirya’ya, bir kısmı Orta Asya’ya gönderildi. Silah zoru ile sürgüne gönderilen, sayıları 400 binin üzerindeki Kırım Türkü, hayvan vagonlarına zorla tıka-basa dolduruldu. Bir aydan fazla süren bu yolculuk esnasında, hiç kimsenin vagonlardan inmesine izin verilmedi. Adeta üst üste istif edilen bu insanlar, her türlü ihtiyaçlarını vagonlarda gördüler! Ölenlerin cesetleri, pencerelerden rast gele, dışarıya açık arazilere atıldı!.. Bu yolculuk esnasında yaklaşık 200 bin Kırım Türk’ü hayatını kaybetti. Kırım Türkleri, sürgünden tam 45 yıl sonra, Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra, öz vatanlarına ancak dönebildi!.. Bu sürgünde Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, henüz altı aylık bir bebekti. Kırım davası ile özdeşleştirilen ve ömrünün büyük bir bölümünü zindanlarda geçiren Kırımoğlu’nun ismi, Türkiye’de daha çok Mustafa CEMİLOĞLU olarak efsaneleştirildi. Kırım Türklerinin ve Dünya Türklüğünün efsanevi lideri olarak ta bilinen KIRIMOĞLU, şu an Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı olarak görevini sürdürmektedir.
Evet sevgili okurlar! Geçen günlerde Kültür Merkezi’ndeki salonu hınca-hınç dolduran o güzide kalabalıkla birlikte, adeta unutulmaz bir gece yaşadık!
Kırım Halk Dansları Folklor Topluluğu’nun gösterisi tek kelime ile mükemmeldi. Gençlerin giydikleri o güzelim rengârenk millî kıyafetleri, canlı müzik eşliğinde sergiledikleri halk oyunları ve birbirleri ile olan uyumları görülmeye değerdi doğrusu…
Kırım Devlet sanatçılarının söyledikleri türküler, gönüllerimizi dağladı, yüreğimizi kanattı! Kırım’dan esen yellerle bir kere daha yüreklerimiz ürperdi, yandı, kavruldu! Bazen neşelendik türkülerle, bazen de kahrolduk okunan şiirlerle!..
***
Bu programın ortaya konmasında katkısı olan herkese buradan şükranlarımı arz ediyorum… Böylesi unutulmaz bir gecenin organizasyonunda büyük emeği olan ve ismi Kırım’la, Kırım davası ile özdeşleşmiş; CEMİLOĞLU’nun sevgili sırdaşı, aziz dostum Recep İÇİN Bey’e de buradan ayrıca sonsuz selâm ve sevgilerimi gönderiyorum!..
Sözlerimi, gecenin sonlarında Kırım Devlet Sanatçısı ile salondaki davetlilerin hep birlikte heyecanla, gururla söylediği, bizlerin de bu günlerde pek duymadığı, birileri(!) rahatsız olmasın diye pek söylen(e)meyen, şu şarkı sözleriyle bitiriyorum:
Seneler kutlu bana
Aylar umutlu bana
Her an haykırıyorum
Türküm ne mutlu bana…