Güneş bütün ihtişamı ile karanlıkları delerek yeryüzüne ışıklarını saçarken, sabahın o nazenin saba rüzgârını ruhunda hissedenin yanına oturdu, üstü pürmelal olan “Güneş kimine umut, kimine ise karanlık olur” dedi ve yola revan oldu.

                Hayatımız boyunca inişli çıkışlı serüvenler dahlinde yol almakla mükellefiz. Bizler yaratılış gayesi dışına çıktığımız vakit yol güzergahımız değişmese de, yolda olan tümsekler ve engeller değişiyor. Bizden kaynaklı maalesef. Değer verdiğimiz ne varsa dünyalık mı yoksa, ahretlik mi bakmadan, tartmadan, düşünmeden hareket ettiğimizden kaynaklı. Halbuki bu dünya bir tarla idi, ekip biçip gidecektik. Amma velakin sanki buralıymış gibi sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz.

                Yaşadığımız zaman zarfında kırarak, menfaat peşinde koşarak, ahde vefa bilmeden gelişi güzel bir yaşam biçimi, bize layık olamayan ve yaratılış gayemize ters olan bir hayat biçimidir. Aslında insanoğlunun özünde, mayasında ahlak, güzellik var iken nedense üzerine yakışmayan hal ve hareketlerde bulunmaları, yaşam döngüsüne aykırı hareket etmeleri, hem kendine hem başkalarına zarar vermekten başka bir şey değildir.

Çok hızlı hareket ediyor olsak da, ne zamanımızı değerlendirebiliyoruz, nede işlerimiz tam manasıyla yetiştirebiliyoruz. Halbuki burası dünya, işler hep yarım kalır. Sessizliğin huzur verdiğini, yavaş yavaş yaşamanın haz verdiğini bir türlü kavrayamadık. Her taraftan gelen uyarıcılar, bizi bir türlü yalnız bırakmadığından içimizdeki sese kulak veremiyoruz. Sessizliğin bir sesi var, onu idrak ettiğimiz vakit ruhun huzur bulduğunu hissedeceğiz. Bir türlü dingin asude olamadık, oldurmuyorlar daha doğrusu. Zaman mefhumu çok hızlı bir şekilde geçerken, bir ağacın büyümesine, bir kuşun uçmasına, mehtabın o eşsiz zevkini, karın yağışını, yıldızların ihtişamını göremeden yaşıyoruz. İbrahim Kalın Açık Ufuk kitabının bir bölümde,“Böyle bir gürültülü çağında düşünmek, bir şeyin derinlerine nüfus etmek, tefekkür ve teemmül etmek anlamsız ve faydasız mistik bir eylem olarak mahkûm ediliyor.”

Dilimizde pelesenk olmuş bir cümle “Zaman öldürelim.” Zaman ölmez, öldürür. Bunu idrak ettiğimiz vakit, çok geç olacak ya da zamanımız olmayacak bazı şeylere. Onun için zamanın değerini bilip ağır ağır yaşamakta fayda var. Elindekinin kıymetini bilmek gerek, kaybedince maalesef geri gelmiyor.

Denizin sahile vuran dalgalarını izleyen ihtiyar, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu, “Gençlik gelip geçti. Bir günlük süstü; nefsim doyamamaktan dünyaya küstü” (NFK)