Yürek bazen ummanlara dalarken, beden sahralarda gezer. Arasında ki farklılık, doğu ile batı arasından bile farklıdır. Yalnız bu bağlamda ki argümanı yürek çözer. Göz dalar ufuklara, beden yerdedir ama ruh semalarda gezer. Bazen boğulacak gibi olursun ama susuzluk çekersin. Dağ başı yalnızlığı sarar insanın bedenini, ilmek ilmek sarar bütün ruhunu, varmak istediğin yerin yolları dikenlerle doludur. Ayağını seversen geçemezsin, ateş dolu nehirden kâğıt kayıkla geçmeye benzer, geçmek imkansızdır, geçenler yola revan olanlardır.
Yol başka, tahayyül ettiğin başkadır. Yola yoldaşsız çıktığında, ayağın takılıp düştüğünde kanayan yarana merhem olacak bulamazsın. Susarsın konuşsan da dinleyen olmaz. Dinleyen olsa da anlayan bulamazsın. Bu hayatta en çok sevindiren susarak anlattığını anlayabilene rast gelmek. Konuşarak birçok kişiye anlatamadıklarını, susarak anlatmak bulunmaz bir nimet. Kader kimlerle karşılaştıracağı belli olmayan bir serüvenin içine atarken seni, tutunacak dalı olmayanlar en çok yaralananlardır.
Hayat böyledir işte inişli çıkışlı bir hengamenin deminde. Arzu ettiklerinin, istediklerinin elinde olmadığına gün gelir şükredersin. Kim bilir olmayışının ıstırabı, olduktan sonra ki acından daha hafif olur. Biz bilemeyiz, yazılan yazgıya boyun eğmekten başka bir çaremiz olamaz.
Gece, en sessiz şekline bürünürken, yüreğinin derinliklerinden gelen sesin ruhunu amansız ummanlara atan duyguyu anlamlandıramazken, yıldızların revnaklığını gözlerindeki buğuyu yavaş yavaş çözerken, sert rüzgârın tenine değişinin hissiyatını tüm hücrelerine dokunmuşken, sabah ezanı ile kendine gelen genç, Allah azimüşşandan başka sığınacak bir liman olmadığını anladı.